Yazımıza attığımız başlığın konuya yabancı olanlar tarafından biraz yadırganacağını düşünüyorum, ancak Namaz ibadeti ile ilgili olarak ortaya atılan bazı düşünceleri bilenler için bu başlık pek yadırgayıcı gelmeyecektir.
Son yıllarda Kur’an gündem edilmeye başlanması sevindirici bir durum olmasının yanısıra, aşırı ve geçmişteki haricilik benzeri yaklaşımlar maalesef bu düşünce içinde de baş göstermektedir. Bu tür yaklaşımların sebeblerinden en başta geleni Kur’anı salt bir metin gibi okuyarak geçmiş ile herhangi bir bağı olmadan okumak , onun “Zikr” yani hatırlatıcı bir Kitap olduğunu hiç hesaba katmamaktır.
Kur’anın “Zikr”, yani hatırlatıcı olması bizim için önemli bir noktadır. Adem (a.s) ile başlayan insanlık serüveni içinde gelen bütün Elçiler kendilerinden önce bilinen fakat unutulmuş olanı hatırlatmak için gönderilmişlerdir. Bu noktada Elçilerin tamamına vahy edilen bilgilerin ortak adlarından birisi “Zikr” olup, bu isim Kur’an içinde geçerlidir ve Kur’anın nazil olmaya başlaması ile önceden bilinen fakat unutulan bazı bilgiler yeniden doğru bir zemine oturtulmuştur.
Nuzül öncesi bilinen, fakat zayi edilen (Meryem s. 59) kulluk görevlerinden bir tanesi de “SALAT” tır. Salat , Kur’an da en fazla geçen ve anlam alanı geniş bir kelimedir. Bu yazımızda bu kelimenin içerdiği anlamlardan olan ve dilimizde “NAMAZ” olarak bildiğimiz ibadet üzerinde duracak ve bu ibadetin, müşrik ibadeti olduğu düşüncesinin ne kadar doğru!! olduğunu ele almaya çalışacağız.
Rabbimiz bizleri sadece kendisine kul olmak için yaratmış ve kendisinin dışındakilere kul olmayı “Şirk” olarak nitelemiştir. Yarattığı insanın fıtratına , kendisinden yüce olarak gördüğü bir varlığa tazim etme şeklinde bir özellik yükleyen Rabbimiz bu varlığın sadece kendisi olması gerektiğini ve bunun tersi bir durumun “Şirk” olduğunu bütün Elçileri vasıtası ile kullarına bildirmiştir.
“Salat” , Arap dilinde “Çok anlamlı” olarak ifade edilen kelimeler gurubuna dahil bir kelimedir. Bu kelimenin konumuzu ilgilendiren anlamını , “kişinin yönelimi” olarak kısaca ifade edebiliriz. Bu bağlamda Allah (c.c) kişinin yöneliminin sadece kendisine ait olması gerektiğini en son Zikr de bir çok defalar “Salatı ayakta tutun” emri ile beyan etmiştir.
Namaz ibadeti hakkında, bazı arkeolojik bulgulardaki, secde eden insan figürlerine bakarak , “Bakın sizin kıldığınız namazın aynısını puta tapanlar da kılıyor” diyerek bu ibadetin bir müşrik ibadeti olduğunu iddia edenler, aslında çok önemli bir noktayı bilerek veya bilmeyerek kaçırmakta ve bir gerçeği itiraf etmektedirler.
Bunu demekle , Secde , Rüku , Kıyam şeklindeki ibadet şekillerinin tarihinin sadece Muhammed (a.s) ile başlamadığını itiraf etmektedirler. Adem ile başlayan insanlık serüveninde en önemli olgu insanın Allah (c.c) kul olmasına bütün gücü ile karşı çıkacağını haber veren “Şeytan” olgusunun altının çizilmesi gerekmektedir.
İnsanın cevherinde gerçek ve tek olan bir İlaha kulluk etme özelliği yatmaktadır , Şeytan bu cevheri bozarak insanları “Şirk” bataklığına bulaştırmıştır. Adem ve İblis kıssası bu olayı görsel temalar ile bizlere anlatmaktadır.
Adem ve Eşini yaratan Allah (c.c) onlara nasıl yaşayacaklarına dair olan bilgileri ” yiyin için şu ağaca yaklaşmayın” ifadeleri ile verdiğini bizlere beyan etmektedir. İnsanın ilk muhatap olduğu bilgi, Allah (c.c) nin İlahlığına dayalı bir bilgidir yani “Tek tanrılı bir Din” dir. Şeytan bu Dini bozarak yerine kendisinin hevasına uygun bir Din dayatacağına dair olan sözlerini hatırladığımızda “Şirk Dini” dediğimiz olgunun sonradan arız olduğu görülür.
Secde ederek, İlah olarak kabul ettiği varlığa olan yaklaşma ritüeli insanlığın ortak hafızasının bir ürünü olup arkeolojik bulgularda elde edilen secde eden insan figürleri bu hafızanın bir delilidir. Secde ederek İlahına yaklaşma ritüeli ilk insanın tarihi kadar kadim bir gelenektir.
Şeytan olgusu burada devreye girerek Allah (c.c) ye olan kulluğu başka yerlere kanalize ederek insanları şirke düşürme sözünü yerine getirmiştir. Bu noktada, Allah (c.c) için yapılan secde onun dışında edinilen ilahlara yapılmaya başlanmıştır. Arkeolojik buluntulardaki secde eden insan figürleri bu durumun bir sonucu olup , secdenin insanlığın kadim bir ortak kültürü olduğu noktasında önemli bir noktadır.
Bütün bunlardan sonra adına “NAMAZ” dediğimiz secdeli ibadet şekli, Müslüman olsun Müşrik olsun bütün insanlığın ortak bir ritüeli olup, ayrışım noktası sadece İLAHLARIN FARKLI olmasıdır demek sanırım yanlış olmayacaktır. Müslüman kişi Namazını tek İlah olarak bildiği Allah (c.c) için kılarken , Müşrik kişi ilah olarak bildiği herhangi bir varlık için bu Namazı kılar aradaki fark sadece budur.
Burada bilerek veya bilmeyerek yapılan bir hata vardır ki o da , yapılan secde eyleminin sadece müşriklere has olduğu iddiasıdır. Halbuki asıl olan secdenin Allah (c.c) için olması ve bu secdenin zaman içinde yönünün değişerek şirk unsuru haline gelmiş olması secdenin asıl boyutu olan sadece Allah (c.c) için olduğu gerçeğini değiştirmez.
Olayın adını NAMAZ olarak koyacak olursak bu durumu nuzül öncesi Mekke müşrikleri çerçevesinde şöyle değerlendirebiliriz;
Secde, Rüku,Kıyam dan oluşan kadim bir ibadet kültürü mutlaka Mekkeli müşriklerde de yapılmaktaydı . Bunun adını NAMAZ koyacak olursak , Mekkeli müşrikler de Namaz kılmaktaydılar ancak kıldıkları bu Namazı Allah (c.c) için değil ona yaklaşmak için ihdas ettikleri putlarına kılarak yani şirk karıştırararak eda etmekteydiler. Onların bu ibadetleri Enfal s. 35 ve Maun s. Ayetlerinde kınanmaktadır. Allah (c.c) Elçisi Muhammed (a.s) ile yapılan bu ibadetleri şirk boyutundan kurtarıp asli boyutu olan Tevhidi boyuta yeniden getirmiştir.
Bunları söylerken , bu gün Müslümanların namaz şuuru noktasında ne halde oldukları konusu başlı başına problem arz eder bir haldedir. Cami içersinde Allah (c.c) ye secde eden kişi bu secdenin ne anlama gelmesi şuurundan nasipsiz bir halde dışarıya çıktığı zaman hayatını başka ilahların belirleyiciliğine bırakmaktadır.
Salatın kötülüklerden alıkoyan bir tarafının olması , maalesef bu gün zayi edilmiş ve bazılarının elinde bir kalkana dönüşerek kılınan namazların şuurdan yoksun oluşunun kabahatı yanlışı yapan Müslümanlara değil , namazın kendisine yüklenmeye çalışılmaktadır.
Yapılan en büyük yanlış Kur’andaki “Salatı ikame” geçen Ayetlerin tamamının sadece namaza indirgenilmesi olup, “Kıl beşi bitir işi” misali her şeyin beş vakit namazı kılmak ile bitttiği zannı oluşturulmuştur. Salatın kötülüklerden alıkoyması , onun Allahı birlemenin bir göstergesi olması artık unutulmuş ve Salat zayi edilmiştir. Bu gün tartışılması gereken asıl konu bu namazların tevhidi bir eylem olduğu şuurunun yeniden kazandırılması olmalıdır.
Bazı yazılarımızda vurgulamaya çalıştığımız üzere , bu tür suni gündemlerle vakit kaybetmek bizlere hiç bir şey kazandırmayacağı gibi aksine daha geriye götürecektir. Bu tür suni gündemlerden bir tanesi “Namaz” kelimesinin arapça değil farsça olduğu , dolayısı ile İranlı müşriklerin dilinden geçtiği ve müşrik ibadeti !! olduğu iddiasıdır.
Bu iddia da bir gerçeğin sesli olarak itirafından başka bir şey değildir eğer İranlı müşrikler namaz kılıyorlar ise bu namaz, onların kendi putlarını tazim etmek için icad ettikleri bir ibadet şekli değildir. Tek Tanrılı din asıl olması ve çok Tanrılı dinin sonradan arız olması insanlık tarihinin bir gerçeği olmasından yola çıkarak , eğer İranlı müşrikler namaz kılıyorlar ise bu namazı onlarda zaman içinde zayi ederek tevhidi boyutundan çevirerek şirk boyutuna dönüştürmüşlerdir.
Geleneksel Din algısında Namazın sanki ilk defa Muhammed (a.s) ın Elçiliği ile gündeme geldiği , Cibrilin ona namaz kılmayı öğrettiği gibi iddialar gerçeği yansıtmamaktadır. Muhammed (a.s) önce bir insan , sonra da Mekkenin bir ferdi olması hasebiyle yaşayan bir kültür ile iç içe yaşamaktadır. Kur’an ona vahyedilmeye başladığında, ona vahyedilenlerin büyük bölümü Mekkelilerin yanlış inançlarını düzeltmeye yöneliktir.
Mekkelilerin yanlış inançlarının başında Şirk gelmekte ve kulluk adına yaptıkları şeyleri sadece Allah (c.c) için yapmamaktaydılar. Mekkelilerde binlerce yıllık insanlık tarihinin bireyleri ve o tarihin getirdiği ortak hafıza ile yaşantılarına devam etmekteydiler.
Kur’an eğer bu arka plan düşüncesi içinde okunmaz ise ve bu gün dağ başına inmiş ve muhteviyatının ilk defa inen bilgiler ve bu bilgilerin içini bizler doldurmakla görevli imişiz gibi okuduğumuzda bu tür tarji komik çıkarımlar kaçınılmazdır. Kur’an , binlerce yıllık insanlık tarihinin birikimine sahip olan bir topluluğa inmiş ve topluluğun unuttuğu veya yanlış olan inançlarını, sağlam bir temele oturtmayı amaçlamıştır.
Sonuç olarak; Namaz ibadeti hakkında yanlış uygulamayı kalkan edinerek bir takım olumsuz düşünceler ortaya atılmakta ve bu ibadete bir takım arkeolojik bulgulara dayanarak “Müşrik ibadeti” olduğu iddiası gündeme getirilmektedir. Bu iddia aslında bir gerçeğin itirafı olup insanlığın, Adem den beri süre gelen bilgi alışverişinin bir ürünüdür. İnsanlığın , Secde etmek şeklinde olan İlah olarak kabul ettiği varlığa karşı olan tazimi önce Allaha karşı yapılırken geçen zaman içinde şirk düşüncelerinin hakim olması neticesinde Allah (c.c) nin dışındakiler için yapılmaya başlanmıştır. Bu ibadetin adını “Namaz” olarak koyacak olursak bu ibadeti yapmayan hiç bir insan yoktur , her insan Namaz kılmaktadır ancak bu Namazı İlah olarak bildikleri varlığa özgü kılarlar. Bir Mü’min bu ibadeti Allah (c.c) için bir Müşrik bu ibadeti Allah (c.c) nin dışında ilah olarak kabul ettikleri varlıklar için yaparlar fark sadece bu dur.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.