Neden Ben? Neden Bunca Şeyle Sınanıyorum?

Neden Ben? Neden Bunca Şeyle Sınanıyorum?

İçinde bulunduğumuz imtihan dünyasında çeşitli şeyler ile sınamadan geçiriliriz. Başımıza gelen her şeyin bu dünyada ilk defa bizim başımıza geldiğini sanma ve neden ben diye sorma hatasına düşeriz her defasında. Bazen hatalarımız bazen de kulluktaki kararlılığımız ortaya çıksın diye sınanırız: “Size gelip çatan her musibet ellerinizin kazandığı yüzündendir. Allah birçoklarını da affediyor.” (Şura Suresi 30).

Yine Allah’ın izni olmadıkça başımıza hiçbir musibetin gelmeyeceğini bilmemiz ve Allah’a gönülden bir güven ve teslimiyet ile bağlanmamız gerekir. Genellikle musibetler bizim hatalarımız sebebiyle gelir. Hatalara düşmemek ve musibetlerden korunmak için gönülden bir teslimiyet ile Allah’ın rehberliğine girmemiz gerekir. “Allah’ın izni olmadıkça, (insanın) başına hiçbir musibet gelmez ve her kim Allah’a inanıp güvenirse, O onun (akleden) kalbine rehberlik eder. Zira Allah her şeyi hakkıyla bilendir.” (Tegâbun Suresi 11).

Her sınama insanın nefsi ile hesaplaşması anlamına gelir aynı zamanda. Kendimize pay çıkarmamız, çeki düzen vermemiz gerekir. İnsan başına gelen iyilikleri kendi hanesine yazma, başına gelen kötülükleri ise Allah’a fatura etme eğilimindedir. Oysa gerçek, zannedilenin tam tersidir: “İyilik ve güzellikten sana her ne ererse Allah’tandır. Kötülük ve çirkinlikten sana ulaşan şeyse kendi nefsindendir…” (Nisa Suresi 79).

Gerçekte tek başına nefsi bile insanın kendisini sınayıp gözden geçirmesine yeterlidir. Bunun için kişinin en başta kendine dürüst ve adil olması gerekir. Sınanmanın hikmetini kavrayan kişi daha da güçlenmiş olarak çıkacaktır her sınanmadan. Özü ile buluşacak, gerçek ile yüzleşecektir. Acizliğini hissederek kibir ve büyüklenmeden uzaklaşacak, uzaklaştığı oranda da gerçek anlamda büyüyüp yükselecektir.

Allah kullarını çeşitli şekillerde imtihan edeceğini ve hayatın gerçeğinin imtihan olduğunu söylemektedir: “Hanginizin daha güzel iş yapacağını belirlemek için sizi imtihana çekmek üzere ölümü ve hayatı yaratan O’dur. Daima Üstün Olandır, Bağışlayandır O.” (Mülk Suresi 2). Yine Kur’an ayetleri açık bir biçimde: “İnsanlar, inandık demeleriyle kendi hallerine bırakılacaklarını ve hiçbir imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar!” (Ankebut Suresi 2) diye sormaktadır. Allah’a teslim olmak ve sorumluluk bilincine uygun davranmak büyük bir iddiadır. İnsan iddiaları ile sınanır. Kulluk, büyük bir kararlılık ve azim gerektirir: “İçinizden (Allah yolunda) üstün çaba gösteren ve zorluklara karşı direnenleri ortaya koyuncaya kadar sizi mutlaka sınayacağız. Zira Biz, sizin bütün iddialarınızı sınarız.” (Muhammed Suresi 31).

Başımıza gelen bir takım sıkıntılar sebebiyle “Allah’ım neden ben?” diye sorarız da sahip olduğumuz sayısız nimet ve imkânı düşünerek “Allah’ım neden ben? Ben hiçbir şey yapmamışken tüm bu nimetleri neden verdin bana?” diye sormayız çoğu zaman. Birçoğumuz sahip olduğumuz iyilik ve nimetleri verenin Allah olduğunun farkında bile değilizdir. Çünkü genellikle iyilikleri kendi becerimiz sayesinde edindiğimizi, kötülüklerin ise hep Allah’tan geldiğini düşünmekteyiz. Rahatımız yerindeyken, dünyevi tüm işlerimiz yolunda giderken, Allah’ı hatırlayıp şükretmemize gerek yoktur. Ama başımız sıkıştığında suçlu bellidir ve her zamanki kibirli duruşuyla insan, bunu hak edecek bir şey yapmadığını düşünmektedir. Oysa biz farkında olmasak da sadece musibetler ile değil hayır ve rahatlık ile de imtihan ediliriz. Üstelik hayır ve rahatlık içinde imtihan edilmemizin kendi içinde ayrı bir zorluğu vardır. İnsan imtihan edildiğini fark etmedikçe Allah’ın sürekli kendine lütufta bulunduğunu sanarak kibirlenir ve şımarır.  “Her can ölümü tadacaktır; şu da var ki, Biz sizi seçip ayırmak için hayır ve şer ile sınava tabi tutuyoruz. Ve sonunda hepiniz Bize döneceksiniz.” (Enbiya Suresi 35).

Musibet ve sınanmalar sadece bizim başımıza gelen şeyler değildir. Hem peygamberler hem de inananlar birçok zorluk ve sıkıntı ile imtihan edilmişlerdir. Hz. Âdem çocukları ile sınanmıştı. Habil ve Kabil. Biri iyi ve erdemli diğeri hırsı ve kıskançlığı sebebiyle kardeş katiliydi. Habil canı ile sınanıyor ve kendisini öldürmeye gelen kardeşine şöyle söylüyordu: “Beni öldürmek için elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatmayacağım. Şu bir gerçek ki ben, âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım.” (Maide Suresi 28).

Hz. Nuh, oğlu ile sınanmıştı. Kendisi Allah’ın vahyi ile şereflenmiş bir resul, oğlu ise inkârda ısrar eden bir kuldu. Hz. İbrahim, bir yandan babasının müşriklerden olması ve toplumunun onu ateşe atacak kadar kendisine nefret duyması ile sınanırken bir yandan da geç yaşta baba olmanın kendisinde uyandırmış olduğu muhabbet sonucu evladı ile sınanmıştı. Hz. Lut eşi ile sınanmıştı. Onun eşi de inkârcılardandı. Kavmi ise sapkınlıkta aşırıya gitmiş bir topluluktu.  Firavunun eşi ise iman eden biriydi ve Firavunun zulmü altında imanı ile sınanmıştı.

Hz. Eyüp hastalık ile Hz. Davut adaleti ile Hz. Süleyman ise zenginlik ile sınanmıştı. Hz. Yusuf kardeşlerinin ihaneti ile önce kuyuya sonra uğradığı iftira sebebiyle de zindana atılmış, doğruluk ve iffeti ile sınanmıştı. Hz. Yakup, gözünün bebeği Yusuf’u ile sınanmış ve öyle ki ona olan özleminden gözleri görmez hale gelmişti. Sabrı ile sınanmıştı.

Hz. Musa’nın annesi, daha bebekken Firavunun askerleri tarafından öldürülmesin diye kendi eliyle nehre bıraktırdığı Musası ile sınanmıştı. Hz. Musa yanlışlıkla bir adam öldürmüş ve öldürülmemek için kaçarak canı ile sınanmıştı. Hz. İsa, İsrailoğlularının zulmü ile sınanmıştı.

Hz. Muhammed annesiz ve babasız büyümüş, yaşarken evlatlarının vefatına şahitlik etmiş ve hem annesizlik ve babasızlıkla hem evlat acısı hem de toplumunun zulüm ve baskıları ile sınanmıştı.

Her biri güzel bir sabır ve Allah’a duydukları sonsuz güven ile selamete ulaşmışlardı. İnsan sadece kötülükleri sebebiyle değil inancındaki samimiyeti ve sabrı ile de sınanır. Zor zamanda da Allah’a sadık mı değil mi rengi belli olsun diye sınanır. Allah’ın rızasını kazanıp cennete girebilmek için bunu hak etmek gerekir. Görüldüğü gibi zorlukla ile sınanmaktan peygamberler de inananlar da fazlası ile nasiplerini almışlardır. Hatta bazen bu zorluklar öyle bir hal almıştır ki inananlar “Allah’ın yardımı ne zaman?” diye yakarmışlardır: “(Ama), sizden önce gelip geçen inananlar gibi sıkıntı çekmeden cennete girebileceğinizi mi zannediyorsunuz? Onların başına öyle ezici sıkıntılar ve katlanılmaz darlıklar geldi ki ve öylesine sarsıldılar ki, inananlarla birlikte Elçi de: “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” diye feryat ediyordu. Gözünüzü açın, Allah’ın yardımı (daima) yakındır!” (Bakara Suresi 214). Kişiyi nefsinden uzaklaştırıp Allah’a yaklaştıracak her bir sınama, esasında Allah’tan büyük bir lütuftur insana. Kendini bilen insan için Allah’a yaklaşma vesilesidir; kendini bilmeyen için ise dert, keder ve bela.

Allah, kendimize gelelim, gerçeği fark edelim ve ahiretteki büyük azaptan korunalım diye bizi bu dünyada bir takım zorluk ve sıkıntılar ile imtihan etmektedir. Allah öyle büyük bir rahmet sahibidir ki kendi ayetlerine karşı aldırmazlık içinde olan ve yoldan çıkmış kullarının ahiretteki karşılıklarının ateş azabı olacağını bildirmekte ama belki hatalarını fark eder ve günahlarından vaz geçerler diye onlara bu dünyada da küçük azaplar tattıracağını söylemektedir: “Şüphesiz, biz onlara belki (inkârcılıktan) dönerler diye o büyük (uhrevi) azaptan önce, yakın (dünyevi) azaptan da tattıracağız.” (Secde Suresi 21). Görüldüğü gibi Allah, kendisine karşı aldırmazlık ve kibir içinde olan ve sapkınlık eden kullarını bile affetmek istemekte ve belki günahlarından vazgeçmek isterler diye fırsatlar vermektedir.

Yine benzer şekilde ayetler, Allah’ın apaçık buyruklarını umursamaz hale gelerek nefsimize göre hareket ettiğimiz için kendi elimizle yapıp ettiklerimizin bir sonucu olarak yeryüzünde bozulmalar meydana getirdiğimizi ve belki hatalarımızı fark eder de yanlışımızdan döneriz diye bu bozulmaların bir kısım kötü sonuçlarına maruz kalacağımızı bildirmektedir bize. “(Allah’ın buyruklarını umursamaz hale gelen şu) insanların kendi elleriyle yapıp ettikleri sonucunda karada ve denizlerde çürüme ve bozulma başladı: Bu şekilde (Allah), belki (doğru yola) geri dönerler diye yaptıklarının bazı (kötü) sonuçlarını onlara tattıracaktır.” (Rum Suresi 41).

Allah zulmetmez bize. Aksine Allah’ın uyarılarını dikkate almayarak biz zulmederiz kendi nefsimize: “Bu, kendi ellerinizin üretip önden gönderdiği yüzündendir, Allah, kullara asla zulmedici değildir.” (Ali İmran Suresi 182). “…Allah, onlara zulmediyor değildi, ama onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı.” (Tövbe Suresi 70).

Allah rahmeti gereği kullarını çeşitli sınamalardan geçirir. Bu sınamalar karşısında sabır gösterenler ise müjdelenir: “Andolsun, biz sizi biraz korku, açlık ve bir parça mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan edeceğiz. Sabır gösterenleri müjdele.” (Bakara Suresi 155).

Ey nefsim! Başına gelen her kötülük için “Neden ben?” diye sorma. Ya da sana kötü görünen her şeyi kötü sayma. Nedeni sensin zira.

Not: Bu yazı, Dr. Emre Dorman’ın “Kendini Kınayan Nefis” isimli kitabın alınmıştır.


About the Author
Author

Editor 3

Leave a reply

Name (required)

Website