Ramazan o aydır ki; insanlara kılavuz olan, iyi-kötü ayrımıyla hidayetten kanıtlar getiren Kur’ân, onda indirilmiştir. O halde bu aya ulaşanınız onu oruçlu geçirsin. (Bakara Suresi, Ayet 185)
Kur’ân’a göre daha önceki ümmetlere farz kılınan oruç ibadeti müslümanlara da farz kılınmıştır (2/183). Bu sebeple Ramazan ayının oruçlu geçirilmesi yani belirlenen saatlerde yemek, içmek ve cinsel ilişkiye girmekten uzak durulması gerekmektedir. İbadetlerin kul üzerinde maddi manevi olumlu etkilerinin olduğu şüphesizdir. Bu noktada orucun hem vücudumuzun sağlığı açısından hem de ruhumuzun hırs ve doymazlıklardan arınması açısından hayırlı bir vesile olduğunu söylemek mümkündür.
Ramazan ayı pek çok insanın din gerçeğini hatırlamasına ve pek çok kişi için bir ay ile sınırlı da olsa genellikle diğer on bir ayda yapılan türlü hatalardan uzak durulmasına vesile olan bir aydır. Ancak oruç gibi çok anlamlı ve güzel bir ibadeti aç ve susuz kalmaktan ibaret görmek ve oruç tutulan saatlerde gerek davranışlarımızda gerek konuşmalarımızda gerekse yaptığımız işlerde yeterince titiz olmamak ve üstelik normal zamandakinden daha hırçın ve asabi haller sergilemek orucun neden tutulduğunun unutulduğu bir manzara doğurmaktadır. “Zaten oruçluyum kan beynimde”, “burnumdan soluyorum”, “sigara krizine girdim çok fenayım” ya da “açlık başıma vurdu” şeklinde söylenmelerle gün boyu dengesiz davranışlar sergileyen insanlara şahit olmuşsunuzdur. Oysaki oruçlu olunan zamanlar insanın pek çok gerçeğin farkına varmasına ve sahip olduğu nimet ve imkânların kıymetini anlamasına vesile olacak değerler taşımaktadır. Orucu da diğer ibadetlerde olduğu gibi sadece yerine getirilmesi gibi sığ bir anlayışla değil hakkıyla tutmak yani bir manada orucu değil kendimizi tutarak Allah’ın vermiş olduğu nimetler için gönülden şükretmemiz gerekir.
Not: Bu yazı, Dr. Emre Dorman’ın “Kuran’daki Temel Emirler ve Yasaklar” isimli kitabından alınmıştır.