Yine konuya devam edelim: Yusuf kıssasında da yine Rabbimizin geleceği bildiğini, şu 2 günlük temsili ve özet imtihanda, insanların özgür iradeleri ile hakettiklerine kavuşmalarını sağladığını görüyoruz: YUSUF 4. Yusuf, bir zamanlar babasına: “Babacığım, on bir gezegeni, güneşi ve ay`ı gördüm, onların bana secde ettiklerini gördüm, ” dedi. 5. (Babası Yakup: ) “Yavrum, ” dedi, “Rüyanı kardeşlerine anlatma, olur ki sana
(daha&helliip;)
Konuyla ilgili ayetlerden deliller vermeye devam edelim: Ta-Ha 110. Hiç kimse O`nu bilgice kavrayamazken, O onların geçmişini de geleceğini de bilir. (Allah zaten kimin gelecekte ne yapacağını biliyor) 133. “Bize hiç olmazsa bir ayet (mucize) getirmeliydi!, ” dediler. Daha önceki kitaplarda bulunan beyyine (delil) kendilerine gelmedi mi? 134. Onları, ondan önce bir ceza ile helak etseydik, “Rabbimiz, bize bir elçi
(daha&helliip;)
Bir de olayın melekleri-cinleri kapsayan tarafı var. Onlar da kalplerindekilerle yüzleştiriliyorlar. İblis`in Adem`e secde olayında kalbindeki hainlikle yüzleşmesi, onun aslında üst kademe bir melek olamayacağı gerçeğini kendisine gösterdi. Çünkü İblis özgür iradesiyle kötülüğü seçen zalimlerden idi. Sadece bunun bir vesileyle açığa çıkması gerekiyordu: ARAF 11. Sizi yarattık, sonra size biçim verdik, sonra da meleklere: “Adem`e secde edin!” dedik; hepsi secde
(daha&helliip;)
Çalışmamın başlangıcı şu adreste: http: //www. diniyazilar. com/oku. asp? hid=1228& Bu konuda kafasında kuşku olanlar için birkaç ayet örneği verelim: (ayrıca dikkat ederseniz, iman iyilikle, imansızlık da kötü karakterle alakalıdır) A`raf Suresi 168 Ve onları yeryüzünde birçok ümmetlere böldük. İçlerinde barışsever iyiler vardı ama böyle olmayan aşağılıklar da vardı. Belki dönerler ümidiyle onları güzelliklerle de kötülüklerle de imtihana çektik. A`raf
(daha&helliip;)
Gözlemlediğim kadarıyla her on yıllık dönemlerde insanoğlunun kolektif bilinci sırayla bir “içedönük ve mistik”, bir “dışadönük ve daha materyalist” karakter sergiliyor. Günümüzde(20. ve 21. yy. ), o yıllara ait filmleri, kitapları, televizyon programlarını vs. mercek altına alıp bunu gözlemlemek oldukça kolay. Örneğin yetmişli yıllar içedönük ve mistik iken(ruhçuların önemli romanları vs. de bu yıllarda yazılmıştır) seksenli yıllar dışa dönük ve
(daha&helliip;)
İnsan, yaratılmış bütün canlıların içinde en nankör olanıdır. Ezeli düşmanı olan şeytan ve nefsinin sınır tanımaz tutkuları vesilesi ile günaha çok yakındır. Yaşamı boyunca pek çok hata yapar. Kusursuz, eksikliklerden münezzeh olan tek varlık Allah’tır. ‘TEVVAB’ (günahları bağışlayan) sıfatıyla Allah insanlara, tevbe etmeleri durumunda günahlarını bağışlayacağını bildirmiştir. ‘Ancak tevbe edenler, (kendilerini ve başkalarını) düzeltenler ve (indirileni) açıklayanlar(a gelince); artık onların
(daha&helliip;)
Allah’ın açıkça bildirdiği emir ve yasaklara rağmen insanların ilgisiz ve duyarsız yaşamalarına “gaflet” denir. “Onlar, dünya hayatından (yalnızca) dışta olanı bilirler. Ahiretten ise gafil olanlardır. ” (Rum Suresi, 7) ayetinde bildirildiği gibi, insanların çoğu dünya hayatının dışta görünen kısmına aldanıp ahiretten gafil bir şekilde hayat sürerler. Allah’ın varlık delilleri tüm kainatı kaplamıştır. Gözünüzü çevirdiğiniz her noktada Allah’ın yaratma sanatına şahit
(daha&helliip;)
Hayatınızda sizin için önemli olan şeyleri alt alta sıralayın. Sıraladığınız bu konulardan, bir gün yok olacak olanların üzerini çizin. Geriye ne kalıyor? Koskoca bir hiç, öyle değil mi? Hayatımızı yok olup gidecek şeyler üzerine kuruyor ve bunlara sahip olmayı, kendimize tek amaç ediniyoruz. Oysa şu ana kadar yaşamış olan hiç kimse, dünya hayatında sahip olduğu hiçbir şeyi öldükten sonra beraberinde
(daha&helliip;)