“Oku!” İlk emrimiz. Allah tarafından bizden istenilen ilk şey.. Eskiden bilmezdim, ‘Oku!’nun ne anlama geldiğini. Bir şeyleri fiil olarak okumak sanırdım sadece.. Sonradan farkettim. Meğersem görerek, dokunarak, hissederek de okunuyormuş her şey.. Doğru ya bir insan çiçek kokusunu, yağmurun tendeki etkisini, bir kuşun kanat çırpışını, bir arının bal yapışını, rüzgarın dans edişini, bir annenin yavrusuna olan merhametini, bir filizin yeşermesini,
(daha&helliip;)
OLAMADIK… Özür dilerim Rabbim, yollarını gösterdin, Yine de inat ettik, doğruyu bulamadık. Herşeyi açıklayan, Kitabı da gönderdin, Okuyup o Kitabı, sadık kul olamadık. Yine bahsi geçerken, Kur’an sayfalarında, Yıldız, ay ve güneşte, biz Seni bulamadık, Putlarını yok eden, yalnız tevhid uğrunda, “İzleyiniz” dediğin, İbrahim olamadık. Kardeşlerinden gördü, her türlü eziyeti, Kuyudan kurtulmanın, sırrına varamadık, Yardımını haketti, sadakati, iffeti, Gözlerimiz kurusun,
(daha&helliip;)
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, Allah’ın selamıyla hepinizi selamlıyorum. Kutsal kitabımızı nasıl anlatırsınız dendiğinde ; Eskiden gemilere yol gösteren deniz fenerlerini hatırlarım. Fenerin ortasında yanan mum ışığını çevresine yerleştirilen aynalarla çok uzaklardan bile görünür hale getiren bir sistemle çalışırdı bu fenerler. İşte şimdi bize dayatılan dinde bu ışığın yayılmasını engelleyen yüzlerce kararmış ve simini kaybetmiş aynadan başka bir şey
(daha&helliip;)
Cuma günü geldiğinde sosyal medya üzerinde bir “Hayırlı Cumalar” faslı sürüp gidiyor. Herkes birbirine; “nasılsın?”, “bir şeye ihtiyacın var mı?” sorusunu sormadan “hayırlar” diliyor, Cuma gününe kutsallık atfediyor. Uzun zamandır bu konuda yazmak istiyordum, kısmet bu güneymiş. Öncelikle bakalım Cuma’nın anlamı neymiş: Cuma’nın anlamı, benim anladığım kadarıyla; toplanmak, bir araya gelmek demektir. Bir diğer anlamı ise Cuma toplanması küçük konferans,
(daha&helliip;)
Peygamberimize vahyedilen şeyin yalnız Kur’an olduğu gerçeğine dikkat çekildiğinde: “Rivayet edilen hadisler de peygamberimize vahyedilmiştir” ya da “Peygamberimize Kur’an dışında bir de hikmet verilmiştir” denilir. Oysa Kur’an ayetleri gerektiği gibi incelense peygamberimizin Kur’an dışında bir vahiy ile muhatap olmadığı, hikmetin tüm peygamberlere ve Allah’ın dilediği kişilere verdiği bir bilgelik olduğu ve aynı zamanda Kur’an’ın da hikmetlerle dolu bir kitap olarak
(daha&helliip;)
SORUMLULUK bilincine sahip erdemli kullar, en güzel şekilde Allah’ın kurallarına uyarlar. Allah bize doğru olanı eğri olandan ayırmamız için gerçeği apaçık gösteren deliller indirmiştir. Allah, kötülükten sakınan ve erdemli olan kullarını rızası ve cennet mükâfatları ile müjdelemiş, zulmederek haksızlıklara sapan kullarını ise uyarıp tehdit etmiştir. Allah’ın bizi uyarması bile sonsuz rahmetinin bir neticesidir. Allah böylece bizi kötülüklerden alıkoymak istemektedir. Kurallar
(daha&helliip;)
Kur’an’ı anlayarak ve düşünerek her okuduğumda, çok farklı gerçekleri görüyorum, şükürler olsun. Sanki ayetler günümüzde yaşanan olaylar için indirilmişçesine, bizlere rehberlik yapıyor. Kur’an’ı okurken bir ayet özellikle dikkatimi çekti ve ayeti okurken, Atatürk’ün mecliste yaptığı ve çok yanlış anlamlar yüklenen, bir konuşma geldi aklıma. Ondan bahsetmeden önce okuduğum ve dikkatimi çeken ayeti önce sizlerle paylaşmak istiyorum. Nisa 153: Ehli kitap,
(daha&helliip;)
“Allah’ın dosdoğru yoluna ileten tek kitap Kur’an-ı Kerim’dir…” Kur’an’ı okuyup anlamayan ve düşünüp aklını kullanmayan, sadece ‘iman ettim’ diyen Müslümanların en çok çarpıttığı konulardan birisidir “elçiye/peygambere itaat”… ‘İman ettik’ dediğimiz kitabımızın birçok ayetinde geçer bu “itaat” emri… Kur’anı’n genelinde “elçiye/resule itaat” olarak geçer. Ama ben yine de elçi/peygamber ayırımı yapmadan konuyu ele alacağım. Çoğu Müslümanın kitabımızdaki “elçiye/peygambere itaat” kavramından çıkardığı
(daha&helliip;)
-
- 1
- …
- 9
- 10
- 11
- 12
- 13
- …
- 108
-