HADİS KALBURCULARI-2

Hadis mecrası kör bir kuyudur. Yusuf’u attıkları kuyu gibidir. Bekle biri kovayı salsın ve narâlar patlatarak: “evreka, evreka ahanda size bir çocuk buldum” desin. Yoksa bu dipsiz kuyuda kim öle kim kala. Sağ kalanların sayısı oldukça az. Çoğunluk maalesef dipsiz kuyuya asfalt oluyor. Üstünden ne vasıtalar geçiyor. !


Şükür ki, Rahman’ın sonsuz rahmeti, Yusuf’u bir kovayla kuyudan çıkardı. Su bazen gerçekten rahmet oluyor. Umulur ki hadis kuyusunda canhıraş çırpınanların da aralarından kurtulanlar olur. Tabi düşük bir değer karşılığında satılmazlar ise.

Şimdi bu kuyunun başında kalburcular oturuyor. Kova artık bunların elinde, kuyudan ne çıkarsa insanlara “bu rahmettir” diyerek az bir bedel karşılığında satıyorlar. Nasıl olsa kuyu onların. Oturmuşlar başına, kuyudan ne çıkarsa bahtınıza artık. Şans oyunları gibi hatta ve hatta şaka gibi.

“Şu su iyi değil, şu su her derde deva, şu su hakkında ihtilaftayız babo, çözünce gel olur mu?” tarzında kuyu işletmeciliği yapıyorlar.

Hele bir de suya susamış olanlar var ki, kuyudan ne çıkarsa yüreği yanmışçasına içiyor gariban. Ne de olsa susamış. Utanmasa kuyuya atlayacak. Atlamayanları da yok değil hani! Az susamış olanlar daha seçici. Onlar istiyor ki billur billur az bulanık görünsün, içenlerin içini birazda olsa ferahlatsın, o tarzda istiyor suyunu.

İyi de aynı kaynaktan besleniyorsunuz. Suyun size sunuluş şekli farklı. Biri bardakta öbürü yalakta sunuluyor. fark etmiyor ki, su aynı su, kaynak aynı kaynak. Değişen ne? Değişen sadece pazarlama tekniği.

Kendilerine “İslam ümmeti” adını takan kalabalık, maalesef 1400 yıldır bu kuyunun başında kalburcuların kendilerine sundukları su görünümlü irinle avutulmaktadır.

Bunlar söylenince de bazı uyanıkları(!): “Ama olmaz ki, siz kuyudan çıkanın hiçbirini kabul etmiyorsunuz. Bari bir yudum alın, İyide aralarında hiç mi temiz su yok. ” Vardır ya da yoktur, önemli olan bu kısmı değil ki. Kalburcu muyuz biz? Hangisi su temiz hangi su kirli, bunları mı eleyeceğiz?. Bunlar 73 haraminin işi. Biz diyor muyuz şu ayet sahihtir, bu ayet mevzudur diye. Haşa ve kella. Kötü dürtülerden Allah’a sığınırız. Mushafın tamamını kabul ediyor ve de ona göre iman ediyoruz.

Peki bu kalburcuların derdi ne?

Bunlar, Ne İsa’dan yanalar ne de Musa’dan. Hem Hak’tan yana gözüküyorlar hem de batıldan yana. Bir çeşit yemeğe dayanamayan “israiloğulları” gibiler. Soğanı, mercimeği ve hıyarı hakka tercih ediyorlar. Hele bir de yanında bıldırcın etiyle maden suyu oldu mu iş tamamdır.

Tam bir serkeşlik hali, gidip gidip geliyorlar. Bir o yana bir bu yana. Bir de toplum mühendisi olacaklar (kalbur mühendisi mı demeliydik). Ellerine almışlar kalburu, eleyip duruyorlar. Şu essah şu mevzu, şu essah şu mevzu. Kalburun altı uydurma, üstü essah. Kıstasa bakar mısınız?. Bunu da bize din diye satıyorlar. Kimisi bu iş için rüyaya yatıyor kimisi de çamura batıyor. Yani bizim ipliğimiz; bir adamın rüyasında pürü pak bir dededen alacağı cevaza bağlı. O salık verirse yırttık, vermezse yandık.

Kalbur kimin elindeyse onun borusu ötüyor. Bunu neye göre yaptıklarının detaylarıyla uğraşmayacağım. Uğraşsak ne ali cengizler çıkar altından. Kalbur ile zihniyet arasında düz bir mantık manzumesi kurmuşlar.

İşin kötüsü şu. Çoğu kalburcunun gözünden kaçan meselenin esası da bu zaten. Nedir o esas? Bunlar ellerinde yazılmış olan bir takım hadis kitaplarındaki sözlerin doğruluğuna bakıyorlar. Söz doğruysa peygamberindir, değilse değildir. (Doğru yanlış kıstasları da akıllarını ne kadar çalıştırdıklarıyla doğru orantılı (10/100). Bunlar hadis neşriyatlarında yazan tüm doğruları peygambere izafe ediyorlar. Sakat olan anlayış bu. “Peygamber dedi” demeleri. Mesele, sözün doğruluğu veya yanlışlığı değil. Dünyada ne kadar doğru varsa hepsini peygambere fatura edecekler. Bunlara bir filozofun herkes tarafından kabul gören bir sözünü peygamber dedi deseler hemen yutacaklar. Ah bunu bir anlasalar ama zor…

Şimdi doğru olan bir sözü, Allah`a havale etmekle peygambere havale etmek arasındaki fark nedir? Var mı farkı? Gerçi bunlar bu haltı da yediler. Kutsi hadisler adı altında Allah`a da hadis isnad etmediler mi? Aştılar artık. Kuran`ın bir benzerini getirebileceğini iddia edenlerle ne farkları kaldı ki? Allah`a meydan okurcasına, bırakın peygamberi Allah`a bile söz isnad ettiler. Hala bu sapanlara ve gazaba uğrayacaklara itimat edenler var ona yanıyorum.

Bir örnekle gidelim. Belki daha rahat kavrar bazıları.

“Irkçılığa çağıran bizden değildir. Irkçılık icin savaşan bizden değildir. Irkçılık uzere olen de bizden (muslumanlardan) değildir. ” (Kırk hadis’ten)

Evet, benden de değildir. Böyle bir adamı tanımam. Çünkü; faşisttir, ırkçıdır, gafildir, zalimdir, psikolojisi iyi değildir, hasta ruhludur, algılama organları çalışmıyordur ve bilinçsizdir.. Bu adam nasıl benden olsun ki.

Yukarıdaki söz hakikaten doğru bir sözdür. Buna paralel pek çok söz söylemek de mümkündür. Buraya kadar bir problem var mı? Yok. Bu söz ilk defa söyleyen ben değilim. Yani bu söz bana ait değil. Eminim bu sözü ilk defa söyleyen siz de değilsiniz. Ama sen tut bu söze “peygamber” söylemiş gibi muamele et. Bu sözü söylerken bile “besmele” çek. İşte sakat olan yanı bu. Söz doğru bile olsa peygambere izafe etmek sakattır. O yüzden anonim gözüyle bakmak en karlısıdır.

Bu sözü peygamberden önce de niceleri söylemiştir, peygamber de söylemiş olabilir. (Bakın hep zanni konuşuyorum görüyorsunuz.. Kimin söylediği araştırması ortaya girince zan doğuyor. Zannın da çoğu haramdır bilirsiniz. )

Çünkü kimse orada değildi. Peygamber o sözü söylerken aranızda işiten var mıydı? Ve orda mıydınız? Bir kalburcunun “dedi” demesiyle, demiş mi oluyor?

Eğer öyle olsaydı; en sağlam diye niteledikleri, bir vaha dolusu insanın şahit olduğu (!) hadisin bile üç türlü rivayeti olmazdı. Diyanet gibi bir kurum bile bunun farkına varıp eline kalburu aldıysa farkına varamayanların haline acırım doğrusu.

Kur’an’a göre yaşamaya başlayan, O’nun buyruklarına göre hareket eden, Kur’an’dan başka gözü hiçbir kaynağı görmeyen insanlara en kolay çamur atma mantığıdır, “Siz hepsini toptan reddediyorsunuz” mantığı. Evet öyle, ama dikkat edin. Hepsi uydurmadır veya uydurma değildir demiyoruz. Bizim dinimizin, haramını-helalini, ibadetini-muamelatını, kul ile Allah ilişkisini, insan ve toplum ilişkisini, saygı-sevgi dengesini, hak-hukuk ilkesini v. s. belirleyici yegane ve tek kaynağı Kur`an`dır. Onun haricinde din adına herhangi bir “kalem-kağıt” ilişkisine dayanan başka kaynak yoktur.

Zararsız gibi görünen bu kalburcuların asırlardır yeryüzünü nasıl bilerek veya bilmeyerek fitneye boğduğunu görün artık.

İnsanlığa zararlarını da yazının II. Kısmında anlatmaya çalışacağız Allah dilerse.

(Belkide III, IV, V diye devam eder, bitmez ki bu filim)

Şimdilik kalbursuz ve kalburcusuz bir dünya dileğiyle.

Uğur ERZİNCAN (TEŞEKKÜRLER SN. ERZİNCAN)

En uzak mesafe ne Afrika`dır,
Ne Çin,
Ne Hindistan,
Ne seyyareler
Ne de yıldızlar geceleri ışıldayan..
En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir..
Birbirini anlamayan.. ”

Can Yücel

Yazar : yüksel güvenir

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Leave a reply

Name (required)

Website