Namazla Rabb`e Hicret

Namaz, kulun Allah`a yönelmesi ve bu yönelişle O`nu övüp yüceltmesi, yalnızca O`ndan yardım dilemesi, O`na bağlanmasıdır. Namaz insana, Allah`ın sonsuz kudret sahibi olduğunu, ölümün yakınlığını, Allah’ın huzurundaki sorguyu, cennetin ve cehennemin varlığını hatırlatır.


Sonsuz gücüyle kulları üzerinde gözetici ve koruyucu olan Rabb’ini tanıyan insan yanlış davranışlarını, düşüncelerini, alışkanlıklarını, dünyaya dair her şeyini bırakarak yalnız O`na yönelir, kıyam eder, namazla Rabb’ine hicret eder. İnanan insan Allah’ın doğru yolunda hicret ederek O`na boyun eğer, gönülden teslim olur, yardım diler, O’nun korumasına sığınır.

Dünyevi her şeyden bedenen, kalben, ruhen ayrılmak, zincirleri kaldırmak, yola çıkmaktır namaz. Amaç; sonlu olan her şeyi terk ederek, sonsuz olana yönelmektir.

Namazda, Allah huzurunda O’nunla güçlü bir manevi bağ kurulur. Namaz her gün düzenli yapılan bir ibadet olduğundan Allah ile kurulan bağ, kesintisiz ve canlıdır.

Namazda giderek artan bir saygı ve korku vardır. Kıyam, Allah’a karşı aczimizi hissettiğimiz ve huzuruna çıktığımız an. Rükûda Allah’ın huzurunda boyun eğeriz. Secde, korkumuzu en fazla hissedeceğimiz andır. Aczimizin bilincinde Allah’ı övdüğümüz secde anı, manevi anlamda en üst aşamadır.

Kur’an’da, “Sana Kitap`tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar… ” (Ankebut Suresi, 45) ayetiyle `dosdoğru` namaz emredilir. Yüce Allah, namazda yalnızca O`nu anmamızı, O`nu yüceltmemizi ve bütün noksanlıklardan tenzih ederek O`nu birlememizi buyurur. Namaz Allah`a yönelip dönmemizi sağlar ve Yaratıcımız olan Allah`ın buyruklarına uygun bir yaşam sürdürmemize yardımcı olur. Eğer namazla Rabb’e yöneliş, kişiyi çirkin utanmazlıklardan ve kötülüklerden alıkoymuyorsa değeri olmayacaktır. ‘Dosdoğru namaz’, içten Allah`a yönelmek ve kulluk sorumluklarını da gereğince yerine getirmektir. “İşte (şu) namaz kılanların vay haline” (Ma`un Suresi, 4) buyurur Allah ve bu gerçeği hatırlatır.
Kur’an`da, namazda yaşanması gereken ruh hali, “Müminler gerçekten felah bulmuştur. Onlar namazlarında hûşû içinde olanlardır. ” (Müminun Suresi, 1-2) ayetiyle bildirilir.

Samimiyetle Allah`a yönelmeden, düşünmeden, bilinçsizce, yalnızca şeklen yapılan ibadetlerin Allah Katında bir değeri olmayabilir. Yapılan ibadet Allah`a olan yakınlığı, takvayı artırıyor, tefekkürü geliştiriyor, ahlakı güzelleştiriyor ve kötülüklerden engelliyorsa Allah`ın hoşnut olacağı umulur. Kur’an’da suçlu-günahkarlara; “Sizi şu cehenneme sürükleyip-iten nedir?”diye sorulduğunda, “Onlar: “Biz namaz kılanlardan değildik…Yoksula yedirmezdik. (Batıla ve tutkulara) Dalıp gidenlerle biz de dalar giderdik. Din (hesap ve ceza) gününü yalan sayıyorduk. ” dedikleri bildirilir. (Müddessir Suresi, 43, 44, 45, 46)

Dolayısıyla namazla birlikte diğer tüm yükümlülükler de yerine getirilmelidir.
Namaz müminin, Allah’a karşı boyun eğiciliğini göstermesi, her şeyden kendini çekerek O’na yönelmesi, huşu içinde Rabb’ini düşünebilmesi için bir fırsattır.

Namazda huşu içinde Allah`a yönelmek imanda derinliği, samimiyeti ve Rabb`e olan yakınlığı artırır. Allah, namaz kılıp, Kendisi`ne dua eden kullarına rahmet kapılarını açar, onları kötülüklerden arındırır ve içinde kötü düşünce barındırmayan mümini ahlaken de güzelleştirir. Bu insanın Kuran ahlakına uygun olmayan davranışlar sergilemesi -Allah`ın dilemesiyle- artık mümkün değildir. İşte bu durum, namazın ayette söz edilen çirkin utanmazlıklardan ve kötülüklerden alıkoyma özelliğinin tecellisidir. Namazla kuldan beklenen, Allah`ın sınırları içinde yaşamasıdır.

İnsan yalnızca Allah`a yönelerek ve O’nun sınırlarını koruyarak yaşadığında kalbi tatmin olur. Katıksızca Allah’a yönelmemek kulunun Rabb’i ile bağının kesintiye uğramasına/kopmasına neden olur. Bu yönelme tüm yaratılmışlar için geçerlidir. Kur’an’da, “Göklerde ve yerde her ne varsa -isteyerek de olsa, istemeyerek de olsa- Allah`a secde eder. Sabah akşam gölgeleri de (O`na secde eder). ” (Ra`d Suresi, 15) ayeti ve diğer birçok ayette tüm canlıların Allah’a boyun eğip secde ettiği bildirilir; güneş, ay, yıldızlar, dağlar, bitkiler, ağaçlar ve gölgelerin…Çok açıktır ki, her şey Allah’a tam bir teslimiyetle teslim olmuştur.

Ancak Rabb’i karşısında aczinin bilincinde olmayan insan, apaçık düşmanının telkinleri nedeniyle teslim olmakta direnir. Şeytan insana her şeyi; Allah’ı, imanı, sevgiyi, merhameti, ölümü, ahireti ve kendisini unutturabilir. Bütün bunları unutan kişi, kendisine insan vasfı kazandıran bütün özelliklerini kaybeder. Yaşam amacını unutturan şeytanın varlığı hiç unutulmamalıdır. Şeytanı hatırladığında insan, Rabb’ine daha fazla ihtiyaç duyar. Çünkü şeytandan yalnızca O’na sığınılır.

Şeytanın telkin ettiği bu gaflet halini engelleyen namaz, insanın Yaratıcısıyla olan randevusudur. Samimi mümin her randevusuna içinde hissettiği bu aşkla, Rabb’iyle buluşacak olmanın verdiği heyecanla gider. Namazla, en içten şekilde Allah’a yönelir, vicdanını en fazlasıyla kullanır ve Allah`ın beğendiği ahlakı yaşamakta süreklilik gösterir. Günün belirli vakitlerinde Allah`a yönelen, üstün sıfatlarını/güzel isimlerini zikreden, rahmetine sığınan ve aczinin bilincinde O’ndan yardım dileyen bir mümin -Allah`ın dilemesiyle- iman derinliğine sahip olabilecektir.

Namazla kenetlenmiş bina gibi saf tutan, her türlü kötülükten arınmış, saf ve masum müminler arasında makamın ve zenginliğin kıstas alındığı ya da güçlünün üstün olduğu bir hiyerarşi yoktur. Güç, servet, ırk ve kimlik birlikte rükû eden, secdeye varan müminler arasında farklılık oluşturmaz.

Allah`a olan yakınlığımızın ve teslimiyetimizin kanıtıdır namaz ve Rabb`imize yakınlaşmamız için önemli bir yoldur. Namaz yalnızca fiili olarak yapılan bir ibadet değildir; amaç Allah`ın sonsuz gücü karşısında acizliğini kabullenmek ve O`nu yüceltmek olmalıdır.

Bizler “İbrahim`in makamı”nı namaz yeri edinelim. Namazın Allah’ın huzuruna çıktığımız an olduğunu her kıyamda hatırlayalım… Şeytanın yapabileceklerini düşünüp, imanımızın artması için ülfetleri kaldırmak çok önemlidir. Yaşamımızdaki, kulluk ve ibadetlerimizdeki, namazımızdaki aklı örten tüm perdeleri –Allah’ın dilemesiyle- kaldıralım. …

Çünkü ‘o gün’, dünyadayken Rabb`inin buyruklarını yerine getirmemiş ve O`na secde etmekten kaçınmış olanların, isteseler de secdeye kapanmaya güçleri yetmeyecektir:

Ayağın üstünden (örtünün) açılacağı ve onların secdeye çağrılacakları gün, artık güç yetiremezler. Gözleri `korkudan ve dehşetten düşük`, kendilerini de zillet sarıp-kuşatmış. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet edilirlerdi. (Kalem Suresi, 42-43)

Yüce Allah o günün geri dönüşü olmayan pişmanlığından ve acıklı azabından esirgesin. Kur’an’da, “…Onları, rükû edenler, secde edenler olarak görürsün; onlar, Allah`tan bir fazl (lütuf ve ihsan) ve hoşnutluk arayıp-isterler. Belirtileri, secde izinden yüzlerindedir…” (Fetih Suresi, 29) ayetinde söz edildiği üzere, henüz vakit varken alnımızda secde izi taşımanın zamanıdır…

Namazı yaşam biçimi olarak gören, Rabb’i huzurunda kıyam eden, nefsani ve dünyevi tüm bağlarından koparak Allah yolunda hicret eden kulun yolculuğu, -Allah’ın dilemesiyle- sonsuz konaklama yerinde son bulacaktır.

Orada ebedi olarak kalıcıdırlar; o, ne güzel bir karargah ve ne güzel bir konaklama yeridir. (Furkan Suresi, 76)

Yazar : Fuat Türker

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Leave a reply

Name (required)

Website