SUÇ VE CEZA (VAY BİZLERİN HALİNE!!!)

Dostoyevski’nin bir dünya klasiği olan, ünlü romanı ‘Suç ve Ceza’yı bilmeyeniniz yoktur. Raskolnikov’un başında geçen olayların/durumların anlatıldığı, derin sosyolojik ve psikolojik tahlillerin yapıldığı o ünlü romandan hareketle yazımızın başlığını ‘Suç ve Ceza’ diye yazdık. Evet, bir suç varsa cezası da olmak zorundadır. Allah katında kimse imtiyazlı olmadığına göre; ve ölüm hak olduğuna göre, bu cezalandırılma ya da mükafatlandırılma biz insanlar için kaçınılmaz sondur. Bu kaçınılmaz yolun sonunda ya Cennet ya da Cehennem vardır.


Cennet-cehennem konusu hemen hemen inanan her insan için ilgi çekici/uyarıcı bir yönü olmuştur. İnancı çok zayıf olan biri dahi bu konuları merak eder. İnsanlar, anlatılan cehennem manzaralarından ürkse de; Cennet`in güzellikleri anlatılınca tatlı tatlı hülyalara dalar.

Bu dünyada ektiğimizin karşılığı olarak ya Cehennem`de cezalandırılacağız ya da Cennet`le ödüllendirileceğiz. Ama kimsenin öbür dünyada bir ceza beklediğini söylemek güçtür, -insanlar içlerindekilerini açığa vurmasa bile- hemen hemen herkes iyi kötü bir şekilde bu dünyada yaptıkları iyiliklere, güzelliklere göre ödüllendirileceğini düşünmektedir. Yani hiç kimse öbür dünyada bir ceza beklemez.

Cennetin ve cehennemin ebediliği konusunda ortak görüş mevcut olsa da; Allah`a, peygamberlere ve peygamberlerinin getirdiği kitaplara, meleklere, ahirete iman eden; fakat günah dairesinden çıkamayan insanların durumu hep tartışılagelmiştir.

Kur`an`daki ayetlerle sabit olan Cennet ve Cehhenem’in ebediliği gibi; İnananlardan günahkar olanların, cehenneme gidip cezasını çektikten sonra Cennet`e gireceği konusunda ayetlerle sabit bu denli bir gerçeklikten söz etmemiz pek mümkün değildir. Günahkar müslümanların durumu daha çok hadislerde geçmektedir.

Malum hadisler de, belli bir kritiğe göre değerlendirilir. Hadislerin; cerh, tadil ve usul gibi belli bir kritikten/eleştiriden/süzgeçten geçtikten sonra onların mütevatir mi ahad mi olduklarına karar verilir. Burada amacımız bu ilimleri tek tek açıklayıp eleştirmek değildir. Bizim açımızdan konunun önemli tarafı, dinde hüküm olabilecek/kullanılabilecek hadislerin doğruluğuna/kesinliğine nasıl karar verildiğinin bilinmesidir.

Kanaatimizce bir hadisin doğruluğu Kur`an`la test edilerek anlaşılabilir. Eger konumuza geri dönersek; müslüman olanların, cehenneme gitse bile; cezasını çektikten sonra cennete gireceğine inanılır. Bazı İslami ekollere göre büyük günah işlese de müminler, Cehennem`de cezalarını çektikten sonra er geç Cennet`e geleceklerini söylerken; bazı İslami ekoller ise, mümin olan cehenneme gitmez; ancak kötülük işleyip suçu benliğini kaplamış ve böylece şirke düşmüş olanların Cehennem`e gideceğini ve sonsuza kadar orada kalacağını söylemektedir.

Şimdi hadislere bağlı olarak anlatılan günahkar bir müslümanın durumunu görelim:

Şu kadar ki, Cennet’e gidenlerin hiç birisi oradan bir daha çıkmayacak, ancak Cehennem’e gidenlerin bir kısmı, yani günahkâr mü’minler, günahları miktarınca azap gördükten sonra Cehennem’den azad edilecek ve ebedî hayatlarına Cennet’te devam edeceklerdir.

Muaz b. Cebel (r. a. )`ın Hz. Peygamber (s. a. s. )`den rivayet ettiği şu hadis meseleyi açıklığa kavuşturur:

“-Hiç bir kimse yoktur ki, kalben tasdik ederek Allah`dan başka ilâh olmadığına ve Muhammed (s. a. s. )`in, Allah`ın kulu ve resûlü olduğuna Şehadet etsin de, Allah ona Cehennem`i haram etmiş olmasın (herhalde harâm eder)”

Bu hadisin mütevatir mi ahad mi sahih mi olduğuna değinecek değiliz. Ama buradan anladığımız kadarıyla iman eden her insanın er ya da geç Cennete gireceğidir. Cehennem`den Cennet`e gelecek olan insan, her ne günah işlemiş olursa olsun imanlı olması yeterli görülmektedir. Oysa mümin olan birinin büyük günahları işlemesi ve büyük günahlardan tevbe etmemesi aksine günahta inat etmesi düşünülemez. Çünkü ölüm gelip çattığında artık tevbenin bir anlamı kalmayacaktır. (İmanlı olan bir insan, Cehennem`e gidecek kadar büyük kötülükleri nasıl yapabilir, diye düşünmeden edemiyor insan)

Bu denli önemli olan bir durumun Kur`an`da bahsinin geçmemesi beklenemez. bakara 80. ayeti ve Ali imran 24. ayeti yahudilerin dinleri hakkında düştükleri yanılgıları ortaya koyuyor.

“Baksana Kitaptan kendilerine bir pay verilmiş olanlar, aralarında hüküm versin diye Allâh`ın Kitabına çağırılıyorlar da sonra onlardan bir topluluk yüz çevirerek dönüyorlar. Bunun sebebi, onların, “Bize, ateş sadece sayılı günlerde dokunacaktır. ” demeleridir. Uydurageldikleri şeyler dinleri konusunda kendilerini aldatmıştır. “(ALİ İMRAN 23-24)

“Bir de dediler ki: “Bize ateş, sayılı birkaç günden başka asla dokunmayacaktır. ” Sen onlara de ki: “Siz bunun için Allah’tan söz mü aldınız? -Eğer böyle ise, Allah verdiği sözden dönmez-. Yoksa siz Allah’a karşı bilemeyeceğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” (BAKARA-80)

Allah, bizleri hüküm verirken kitaba çağırıyor, ama bizler, Allah`ın o mubin kitabı dururken hükmü başka yerlerde arıyoruz. İlginç olan nokta ise, “Cehennem ateşi bizlere sayılı günler dokunacaktır” söyleminden önce Allah`ın “hüküm verirken kitaba göre hüküm verin” demesidir. Demek ki bizler hükmü kitaba göre vermiyoruz. Oysaki kitaptaki hükme göre cennet ve cehennem hayatı ebedidir.

Seyyid KUTUB, “FİZİLA`İL KUR`AN TEFSİRİ” nde Ali İmran 23-25. ayetlerini şöyle açıklıyor: (aşağıya kısaca bir bölüm alıyorum, merak edenler tamamını araştırabilir. )“Onların bazıları bu inançlarına rağmen, Allah`ın kendilerine günahlardan temizleme dışında asla azab etmeyeceğine, bu cezalarını çektikten sonra Cennet`e gönderileceklerine ahmakça inanırlar. Nitekim müslüman değiller mi! Bu, ehl-i kitabın ileri sürdüğü iddianın ta kendisidir. Dinde hiçbir temeli bulunmayan uydurma tezlerle kendilerini avutmanın aynısıdır. Hem ehl-i kitab hem de kendilerini müslüman zannedenler, dinin temelinden sapmakta, Allah`ın razı olacağı gerçekten; İslâm`dan, teslim oluştan, itaat etmekten ve bağlanmaktan sıyrılma noktasında aynı konumdadırlar. Hayatın her alanında yalnız Allah`tan direktif almaktan uzaklaşma açısından da aralarında fark yoktur. ”

Süleyman Ateş Ali İmran suresi 23-24-25. Ayetlerinin tefsirinde şunları söylüyor: “Bu tür inançlar, peygamberlerin öğretileri değil, dinin ruhundan uzaklaşmış din adamlarının dini keyiflerince yorumlarından ibaret uydurmalardır. Bu yanlış yorumlar halkı da saplantılara, hurafelere düşürmüş, böyle hayallere kaptırmıştı. Maalesef bu tür hayaller her din mensubunda olduğu gibi, Müslümanlar arasında da yayılmıştır. Müslümanlar da bunun benzerini söylemiyorlar mı? Reşid Rızâ şöyle diyor: “Bugün müslümanların çoğunun inancı budur: Diyorlar ki: ‘Büyük günâh işleyen müslüman, ya şefaatle, ya keffâretle veya Allah`ın lütuf ve rahmetiyle kurtulacaktır. Günâhı kadar cehennemde yanacak, sonra çıkıp cennete girecektir. Fakat diğer din mensupları, durumları ve amelleri ne olursa olsun ebedî olarak cehennemde kalacaklardır. ` Oysa Kur`ân, herhangi bir dine mensub olmağa değer vermiyor; cehennemden kurtulmayı nimet yurdu olan cennete girmeyi; benimseyenlerin davranış biçimlerini tanımladığı, vasıflarını açıkladığı imana, yararlı eylemlere, yüksek ahlâk ve takvaya, açık ve kapalı günâhları bırakmağa bağlıyor. “Allah`ın bağışlaması ise Kur`ân`a göre, günâhı kendisini kuşatmış olan kimseye mahsus değildir. Günâhı kendisini kuşatmış, kalbini tamamen kapatmış, bütün arzusu şehvetini doyurmaktan ibaret olan; dinin, ruhunda hiçbir etki yapmadığı kimseler, cehennemde sürekli kalacaklardır. Bunun için bu hikmetli Kitâb, dini ırkçılığa hasreden, sadece o dine mensub olmayı cehennemden kurtulmağa yeterli sayan, ya da geçmişte yaptıklarına güvenen kimse, vehmine kapılmıştır. ’ Uydurdukları şeyler, dinleri konusunda onları aldatmıştır`(Ali İmran-24) ayetinde buyurulduğu gibi o kimse bilmeden Allah`a iftira etmiştir. “Yahudilerin bu sözü de dinlerine aldanmalarından ve ona güvenmelerinden kaynaklanmıştır. ”

Mutezile, Hariciye ekolleri, Süleyman ATEŞ, Seyyid KUTUB`la yanı görüşü paylaşmaktadır. “Ehl-i sünnet ve`l-cemaat”e bağlı ilim sahipleri ve Fahreddin Razi gibi ilim sahipleri ise, Cehennem`in müslüman olanlar için değil; müslüman olmayanlar için ebedi olduğu görüşünü savunmakta, büyük günah işleyen Müslümanlar Cehennem’de cezalarını çektikten sonra Cennet’e geleceklerini söylemektedir. Fahreddin RAZİ bu görüşlerini ise şu delillere bağlamaktadır:

Cenab-ı Hak: “Kötülüğün cezası, misliyle bir kötülük ve cezadır” (Şûra-40)

“Her kim zerre ağırlığınca bir hayır yaparsa, onu görür; her kim de zerre ağırlığınca kötülük yaparsa, onu görür” (zilzal, 7-8) ayetidir.

Büyük günah sahibi rüsvay olmaz; halbuki Cehennem’e giren herkes, hakîrliğe duçar olur. Buna göre büyük günah sahibi Cehennem’e girmez. Biz, büyük günah sahibinin rezil ve rüsvay olmayacağını söyledik, çünkü büyük günah sahibi mü´mindir; mü´min ise rezil ve rüsvay edilmez. Biz, mü´minin rezil ve rüsvay edilmeyeceğini, birkaç yönden söylemekteyiz.

1) Allah´u Teâlâ´nın: “Allah Peygamberi ve onun yanındaki iman etmiş olan kimseleri, o gün rüsvay etmez” (Tahrim. 8) ayetidir.

2)Yine Allah´ın: “Muhakkak ki, o gün rüsvayhk ve kötülük, kâfirleredir” (Nahi, 27) ayetidir.

“Biz kâfirlerden başkasını cezalandırmayız” (Sebe-17) buyurmuştur. Ayetteki kelimesi mübalağa ifâde eden bir kalıptır. Bu sebeple tam kâfire has olması gerekir.

“Kim bir kötülük yaparsa, onunla cezalandırılır” (Nisa-123) buyurmuştur. İster büyük ister küçük günah olsun, onu yapan kimsenin ebedî olarak cehennemde kalacağının zannolunması mümkün olduğundan, şüphesiz Allah. Teâlâ, ebedî olarak cezaya hak kazanmış olan kimsenin günahının, kendisin çepeçevre kuşatmış olacağını beyan etmiştir. Buna göre Cenab-ı Hak sanki şöyle demiştir: Evet, kim bir kebîre irtikâb eder ve o büyük günahı onun taatlarını çepeçevre kuşatırsa, işte onlar cehennem yaranıdırlar, onlar orada ebedî kalacaklardır.

Bu iki görüş birbirinden farklı olsa bile, ortak olan bir noktada buluşmaktadır. Bu ortak noktaları ise, “kötülük işleyip suçu benliğini kaplamış ve böylece şirke düşmüş olan kimseler, Cehennem`de ebedi olarak kalacaklardır. ”

BAKARA-80. ayette ise yahudilerin, “cehennem`e gitsek bile orada sayılı günler kalacağız. ” demesi eleştiriliyor ve Allah, onlara bu konuda bir söz vermediğini; ancak onların azgınlıklarından dolayı hakkında herhangi bir bilgileri olmadığı konularda yalan yanlış sözler sarfettiğini söylüyor.

Asıl dikkatimizi çeken ayetler ise, Bakara 78-79:

Bunların bir de ümmî takımı vardır; Kitab’ı (Tevrat’ı) bilmezler. Onların bütün bildikleri bir sürü kuruntulardır. Onlar sadece zanda bulunurlar. Vay o kimselere ki, elleriyle Kitab’ı yazarlar, sonra da onu az bir karşılığa değişmek için, “Bu, Allah’ın katındandır” derler. Vay ellerinin yazdıklarından ötürü onların hâline! Vay kazandıklarından dolayı onların hâline!

Bir de dediler ki: “Bize ateş, sayılı birkaç günden başka asla dokunmayacaktır. ” Sen onlara de ki: “Siz bunun için Allah’tan söz mü aldınız? -Eğer böyle ise, Allah verdiği sözden dönmez-. Yoksa siz Allah’a karşı bilemeyeceğiniz şeyleri mi söylüyorsunuz?” (BAKARA 78-80)

Bu ayetler sanki biz müslümanların söylemlerini anlatıyor değil mi? Bizler de demiyor muyuz, “Cehhenem ateşi bize ancak sayılı günlerde dokunacaktır. ” ondan sonra er geç bütün müslümanlar Cennet’e…

Bizler Allah`tan bir söz mü aldık yoksa?

Yüce Allah, Müslümanlara hitaben buyuruyor ki: ” (İş) Ne sizin kuruntularınızla, ne Kitâb ehlinin kuruntularıyla olmaz. Kötülük yapan (kim olursa olsun, hangi din, mezhep veya millete mensup bulunursa bulunsun), onunla cezalandırılır ve kendisine Allah`tan başka ne dost, ne de yardımcı bulamaz (Allah`ın vereceği cezayı hiç kimse ondan savamaz).

Erkek veya kadından her kim inanarak güzel işler yaparsa, işte öyle kimseler cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar. (Nisa 123-124)

İşte Kur`ân, herhangi bir din veya zümre mensubuna ayrıcalık tanımıyor, bütün insanlık için genel bir prensip getirerek Allah`a, âhirete inanan, sadece Allah`a tapan ve güzel işler yapan herkese cennetin kapısını açıyor. Bunun dışında hiç kimseye bir garanti vermiyor.

Yine başka bir ayette Yüce Allah, günaha batıkça batan haksız olarak insanların mallarını yiyen, sadece bu dünyanın menfaatlerini isteyen, kitap açık bir şekilde önlerinde dururken kendi nefislerine göre hüküm veren ve “Biz zaten bağışlanacağız” diyenleri de şöyle uyarıyor:

”Arkalarından, yerlerini alan halefler geldi. Bunlar, Kitap`a varis olmuşlardı. Şu basit dünyanın geçici menfaatini esas alıyorlar ve şöyle diyorlardı: “Biz zaten bağışlanacağız!” Kendilerine, bir menfaat daha gelse onu da alıyorlardı. Bunlardan, Allah hakkında, gerçek dışında bir şey söylememelerine ilişkin Kitap misakı alınmamış mıydı? O Kitap`ın içindekileri okuyup incelemediler mi? Ahiret yurdu, takvaya sarılanlar için daha hayırlıdır. Hala aklınızı işletmeyecek misiniz?” (Araf-169)

Ali İmran suresi 23. ayetinde olduğu gibi Allah, hüküm vereceğimiz zaman kitabı adres gösteriyor, ama bizler kitabı bir tarafa bırakıp din adına uydurulan hurafeleri, yorumları Allah’ın kesin emri gibi kabul ediyoruz. Oysa bu kabul ettiklerimiz, kuruntudan başka bir şey değildir. Allah kendisinin söylemediğini ona iftira edenlerin zalimlerin ta kendileri olduğunu ve asla kurtuluşa eremeyeceklerini bildirmektedir. (Ali İmran-94, Enam-21)

Bizler de kendi ellerimizle yazdığımız kitaplarda Allah`ın söylemediği şeyleri, -sanki Allah söylemiş gibi- “Bu, Allah katındandır. ” deyip az bir para karşılığında satmıyor muyuz? Peygamber dahi bir ücret istememişken, bizler dini bir ticaret haline getirmiyor muyuz? Oysa Allah, “Bu, Allah katındandır. ” söylemleri için “Kuruntudan başka bir şey değildir. ” diyor.

Vay kendi elleriyle yazdığı kitaplarda, Allah`a iftira edenlerin haline!

Vay kendi kuruntularını din diye insanlara yutturanların haline!

Vay kitabı okumayanların/bilmeyenlerin haline!

Vay zanlarının peşine düşenlerin haline!

Vay onlara inananların haline!

Vay bizlerin haline!

Evet, kötülük işleyip suçu benliğini kaplamış (ve böylece şirke düşmüş) olan kimseler var ya, işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır. İman edip salih ameller işleyenler ise cennetliklerdir. Onlar orada ebedî kalacaklardır. (BAKARA 81-82)

Sonuç olarak, kötülük işleyip de suçu benliğini kaplamış ve böylece şirke düşmüş olan insanlar Cehennem ehlidir ve orada ebedi kalacaklardır. Bizler iman etmiş olsak bile, yaptığımız kötülüklerin ve suçumuzun benliğimizi kaplamış olarak şirke düşmemiz söz konusu iken, Allah`ın rahmetine güvenerek ve Biz müslümanız diyerek Cehennem`de cezamızı çektikten sonra Cennet`e geleceğimizi beklemek yerine; salih amel işleyerek, hak ve adaleti gözeterek, yoksulu doyurarak, yetimi koruyarak Yüce Allah`ın istediği bir yaşam inşa etmeliyiz. Velev ki Cehennem`den sonra Cennet`e gelmek durumu kesin olsun, Cehennem azabının şiddetli olduğunu ve dayanılmaz olduğunu unutmamalıyız.

“Ey insanlar, Allâh`ın va`di gerçektir; sakın dünyâ hayâtı sizi aldatmasın, o aldatıcı, sizi Allâh(ın affına güvendirmek sûreti) ile aldatmasın. ” (FATIR-5) ayetinde şeytanın, insanları “Allah`ın merhametinin çok olmasıyla” aldatmaya çalıştığını ve Rabb`imizin bizi uyardığını görüyoruz.

Seçim bizlerin, ya hanif bir şekilde yüzümüzü Allah`a çevireceğiz ya da kendi dünyamızın içindeki kuruntularla oyalanıp gideceğiz.

Bu yazdıklarım benim Kur`an-ı Kerim`den anladıklarım, eger yanıldığım bir nokta veya eksik anlattığım bir yer varsa Rabb`ime sığınırım. Şüphesiz Rabb’im en iyi bilendir.

Bizleri yaratan Alemlerin Rabb`ine hamdolsun…

Yazar : muhittin bozkurt

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Leave a reply

Name (required)

Website