19

Bir ruhçu olduğumuzu ve celselere katıldığımızı farz edelim. Gerek kendimiz, gerekse çevremizdeki akıl sağlığı yerinde insanlar kendilerini ruh/ ışık varlığı olarak tanıtan bazı bedensiz varlıklarla irtibat halindeyiz. Bu varlıklar bize bir takım mesajlar veriyor ve bu mesajlardan yola çıkarak kendimizi seçilmiş, aydınlanmışlar addediyoruz.Bir ateist gelse ve bize “Ruh muh yok kardeşim, siz birer şizofrenden başka bir şey değilsiniz” dese tepki verip, ne saçmalıyor bu demez miyiz?

Elbette akıl sağlığımız gayet yerinde, bunu doktor raporları ile kanıtlayabiliriz ve bu ateist arkadaş buna inansa da inanmasa da, olayı kendi ideolojisi doğrultusunda yorumlasa da bu realiteyi değiştirmez: Biz kendisini ruh olarak tanıtan varlıklarla iletişim kuruyoruz!

Şimdi ise, Kur’an’ı rehber kabul eden Müslüman kimliği ile aynı celselere girdiğimizi hayal edelim. Gerçekten de kendisini ruh/ ışık varlığı olarak tanıtan bazı bedensiz varlıklar geliyor ve bir takım mesajlar veriyorlar. Ama bu kez biz Müslüman olmanın doğal bir sonucu olarak yaşadığımız tecrübeyi Kur’an (Furkan = Ayıran) açısından değerlendiriyoruz ve diyoruz ki:

1)Evet gerçekten de bazı varlıklar gelip mesajlar veriyorlar ruhçular bu konuda haklı.

2)Ama bu varlıklar ruh/ ışık varlığı falan değil. Çünkü Kur’an’a göre insanla iletişim kurabilen, ona mesaj gönderen ruh diye bir şey yok. Bunlar olsa olsa cinlerdir!

3)Bu ruhçular seçilmiş, aydınlanmışlar da değildir, çünkü şeytanlar Müslümanlarla mücadele etmek için vahiy gönderir ve o şeytanlara uyulursa müşrikler haline gelinir. (En’am Suresi 6/121) Zaten bu varlıkların verdikleri mesaj da panteizm üzerine kurulu, yani Kur’an’la taban tabana zıt.

4)Ruhçuların bu varlıklardan mesaj aldıkları doğru ama “seçilmiş, aydınlanmışlar” oldukları yanlış. Aslında onlar şeytani bir oyunun parçası oluyorlar.

Şimdi Kur’an’dan bir dini tecrübe/ mucizevi olay örneğine bakalım:

“Mûsa`nın kavmi, onun Allah`la konuşmaya gidişinden sonra, süs eşyalarından oluşmuş, BÖĞÜREBİLEN bir buzağı heykelini ilah edinmişti. Görmediler mi ki, o onlarla ne konuşabiliyor ne de kendilerine yol gösterebiliyor? Onu benimsediler ve zalimler haline geldiler. ” (A’raf Suresi, 7/148)

Bu olayın detayları TaHa Suresi’nde verilmiştir:

“Buyurdu: ‘Biz senden sonra toplumunu tam bir biçimde imtihan ettik. Sâmirî onları saptırdı. ’ Bunun üzerine Mûsa, öfkeli ve ümidi kırık bir halde kavmine döndü. Dedi: ‘Ey toplumum! Rabbiniz size güzel bir vaatte bulunmadı mı? Süre mi size uzun geldi yoksa Rabbinizden üzerinize bir gazabın inmesini mi istediniz de bana verdiğiniz söze ters davrandınız?’ Dediler ki: ‘Biz sana kendi irademizle karşı çıkmadık. Olay şu: Bize o topluluğun süs eşyalarından bazıları yükletilmişti, onları kaldırıp attık; aynı şekilde Sâmirî de attı. ’ Sâmirî onlar için, böğürmesi olan bir buzağı heykeli çıkardı. Dediler ki: ‘Bu, hem sizin hem de Mûsa`nın tanrısıdır. Ama Mûsa unuttu. ’ Görmüyorlar mı ki; o buzağı onlara bir sözü geri çeviremiyor; kendilerine bir zarar veremiyor, bir yarar sağlayamıyor. ” (TaHa Suresi, 20/ 85-89. )

Ayetlerde gördüğümüz bu olayda da böğürmesi olan bir buzağı heykelinin “varlığı” sıra dışı ve olağan üstü yani mucizevîdir. Yani bu orada bulunan herkesin şahit olduğu sıra dışı, mucizevi bir “realite”dir. Burada ayette de açıkça belirtildiği üzere Allah bu olayı vesile kılarak İsrailoğullarını “tam bir biçimde imtihan” etmiştir. Elbette bu sıra dışı ve mucizevi olay illa bir sapmaya neden olmak zorunda değildi. İsrailoğulları buzağı heykelinde garip özellikler gördükleri için onu ilah edinmek, tanrısallık atfetmek, kutsallaştırmak yerine “Gerçekten de sıra dışı, mucizevi bir olay, ama biz buzağı heykeline kutsallık atfedemeyiz çünkü bu bizim dinimize, kitabımıza ters demek ki Rabbimiz bununla bizi sınamak istiyor” da diyebilirlerdi.

Son bir örnek daha verelim ve bu kez şeytanın peygamberin suretine giremeyeceğini rivayet eden hadise inanan sünni bir Müslüman olarak hayal edelim kendimizi… Rüyamızda Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellemi görüyoruz ve peygamber “hak olanın teslise iman etmek” olduğunu söylüyor. Ortada yine sıra dışı bir durum var ve bu gerçek. Yani kim ne derse desin biz gerçekten de böyle bir rüya gördük. Peki ne yapmamız gerekiyor bu durumda? “Allah, ‘Allah üçün üçüncüsüdür diyen kafir olmuştur’ buyurdu demek ki o hadis yalanmış” dememiz mi, yoksa şeyhlerin, şıhların, kimi tasavvuf alimlerinin (!) yaptıkları gibi hadisin doğruluğundan taviz vermek ve yaşadığımız sıra dışı olayın (dini tecrübenin) imtihan olduğunu düşünmek yerine Kur’an’dan taviz verip “Allah üçün üçüncüsüdür kafir olmuştur diyen ayet tevil edilebilir” diyerek, çaktırmadan ayetteki açık hükmü reddetmemiz mi?

Yukarıdaki üç örnekte de gerçekten sıra dışı-mucizevi bir olay vardır. Ama ruhçunun yanılgısı sırtını aklıyla sorgulayarak doğruluğuna kanaat getirdiği bir kitaba dayamamak (beyyine delil üzere olmamak) ve daha sonra bu kitabı kendi yaşadığı olayı teste tabi tutmak için kullanmamaktır. Eğer bunu yapsa idi, irtibat kurduğu varlıkların ruhlar değil, cinler olduğunu ve Allah’ın kendisini sınadığını anlardı. İsrailoğulları’nın yanılgısı yine karşılaştıkları sıra dışı- mucizevi olayın heyecanına kapılıp, bunun aynı zamanda bir imtihan vesilesi olduğunu göz ardı ederek, aslında bunun kendi dini inançlarına/ kitaplarına/ hayatta olan peygamberlerinin tebliğlerine uymadığını ve buzağıyı ilah edinmekle delili bırakıp, zanna uyacaklarını fark etmemiş olmaları ve son örnekteki şeyhlerin, şıhların hatası da yaşadıkları dini tecrübeyi/ mucizeyi kitabın/ beyyine delile dayalı inançlarının süzgecinden geçirmek yerine, Kur’an’ı mucizenin süzgecinden geçirmektir.

Yani ortak temel yanılgı aslında hep şu: Tanık olunan mucizevi realiteyi Kitab’ın (Müslümanlar için Furkan/ kriter) süzgecinden geçirmek yerine, Kitab’ı mucizenin süzgecinden geçirmek.

Asıl konumuz olan “19 mucizesi” konusuna gelirsek… Burada da benzer bir durum söz konusu. Evet 19 mucizesi var! Ve bu mucize Musa’nın denizi yarması, İsa’nın kuşa üfleyip, Rabbin izniyle onu canlandırması, böğürmesi olan buzağı heykelinin varlığı kadar gerçek! Resullerin gösterdikleri mucizelere inanmayanların, bu bir büyü deyip burun kıvıranların olması nasıl ki mucizenin varlığını ve gerçek olduğunu etkilemezse, 19 mucizesine inanmayanların olması da 19 mucizesini yok kılmaz.

Fakat bu “mucize” ile ilgili yapılan büyük de bir HATA var. Aslında bu hata onu isimlendirmede değil, onu algılamada. 19 Mucizesi adı üstünde “19 Mucizesi”. Ama o “19 mucizesi= Kur’an” olarak yanlış algılanmakta. Yani yukarıda örneklerini gördüğümüz üzere, gerek Kur’an, gerekse rasyonel düşünce tarzı bize doğru olanın, “tanık olunan mucizenin muhkem dini metin/ Kur’an süzgecinden geçirilmesi gerektiğini”, “Kur’an’ı mucizenin süzgecinden GEÇİRMEMEMİZ gerektiğini” kuvvetle işaret etmekte!

Eğer aksi şekilde davranırsak, rüyasında kendisine teslisin hak olduğunu söyleyen Muhammed peygamberi görünce sorgulamadan, dini tecrübeyi Kur’an’ın süzgecinden geçirerek, “rüyanın haklığından ve hadisten” vazgeçmek yerine, Kur’an’ı onu uydurup (tevil edip) buna inanan şahsiyetten ne farkımız kalır?

19 sisteminin bugüne dek insanlığa sunulmuş diğer mucizeler gibi bir “mucize” değil de “Kur’an’ın ta kendisi” olduğuna dair elimizde KESİN DELİL/ AYET Mİ VAR Kİ bunu iddia edebilelim? Hele ki Kur’an’ı koruma görevini Allah bizzat kendisi üstlendiğini söylemişken (Hicr Suresi 15/9)… Oysa ki Allah’ın koruması olmasa, TEK BAŞINA 19 SİSTEMİNİN GEÇMİŞTE AYET SİLMEYE KARŞI HİÇBİR İŞE YARAMAYACAĞINI göz önünde bulundurmak, Kur’an’ı koruyanın bizzat Allah olduğunun, 19 mucizesini de koruduğunun delili olarak şüphelerimiz gitsin diye bize sunduğunun kanıtıdır. Bir başka ifade ile bu durum 19’a uyan ayetlerin “Kur’an’ın ta kendisi” olmayıp 19’a uyan ayetlerin bizlere sunulan büyük bir “mucize” olduğunu ispatlayan bir delildir.
Özetle ortaya çıkan tablo şudur:

Kur’an – (Tevbe Suresi 128+129) ≠ Kur’an
Kur’an – (Tevbe Suresi 128+129) = 19 Mucizesi

Mucize konusuna dönecek olursak, ayetlerin geneline baktığımızda Kur’an’da mucizeye (dini tecrübeye) şahit olan insanlarla ilgili iki türlü tenkit vardır:

Bunlardan biri tanık olunan mucizeye burun kıvırmak, diğeri ise tanık olunan mucizeyi dini inancın kaynağının süzgecinden geçirmeden yorumlamak, sahiplenmektir. Oysa hayatın her saniyesi imtihan üzerine kuruludur ve mucizeler de sınama ile birlikte vuku bulur.

Unutulmamalıdır ki eğer ilahımız mucize değil Allah ise, karşımıza çıkan “mucize” her ne olursa olsun, onun büyüklüğüne tanık olup binlerce kez şükretsek de, yine Allah kelamı tarafından sınanmalıdır.

19 mucizesi gerçekten de büyük bir mucizedir. Ama o Kur’an’ın ta kendisi değildir. Kur’an değildir, ama “Kur’an’dan” bir mucizedir. Yani Kur’an aracılığı ile bize gösterilen bir mucizedir. Bir iç mucize gibi değil, bir dış mucize gibi değerlendirilmelidir.

19 mucizesine şahit olan ve Allah’ın sözünün/ vaadinin hak olduğuna bir insan, gündelik yaşamda ara sıra tanık olduğu diğer dini tecrübeler/ mucizeler gibi 19 mucizesini de Furkan’a sınatmalıdır. Zaten bunu yaptığında daha büyük bir mucize ile karşılaşacaktır. Çünkü görecektir ki Allah o iki ayeti 19 mucizesine dâhil etmeyerek yani,

“Kur’an – (Tevbe Suresi 128+129) ≠ Kur’an”
“Kur’an – (Tevbe Suresi 128+129) = 19 Mucizesi”

formülünü geçerli kılarak tüm mucizeler için geçerli olan, müminlerin uyması gereken temel kuralı, 19 mucizesi için de geçerli kılmış olacaktır. Böylelikle Allah “19 mucizesi” adında bir mucize ile bizlere Kur’an’ı BİZZAT KENDİSİNİN KORUDUĞUNUN DELİLİNE tanık tutmuş olacaktır. 19 mucizesi bize şunu anlatacaktır:

“Eğer geçmişte 19 mucizesini içeren kısımda tek bir ayet dahi silinseydi 19 mucizesi olmayacaktı”. Ve yine Allah bize bu mucize yolu ile şunu da göstermiş olacaktır “Şahidi olduğumuz Kur’an’dan olan ama Kur’an’ın kendisi olmayan 19 Mucizesinin içinde bulunan “Kur’an’ın korunacağı” vaadi (15/9) Tevbe Suresi 128 ve 129’un da bizzat Allah tarafından korunduğuna” delildir.

ÖNEMLİ NOT: Bu yazı www.mucizeler.com sitesinde 19 sistemi ile ilgili sunulan verilerden yola çıkarak yazılmıştır. Yazının sahibi bunları incelemiş ve bunun sonucunda 19 sisteminin varlığını bir realite olarak algılamıştır. Matematiksel mucize ile ilgili tespitlerde herhangi bir eksik yahut yanlış olmadığı ön kabulü de yine bu sitede sunulan bilgiler doğrultusundadır.

 

Yazar : Cansu

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Leave a reply

Name (required)

Website