Pascal’ın Bahsi (Pascal’s Wager)

Ünlü Fransız düşünür, matematikçi ve fizikçi Blaise Pascal (1623-1662)’ın adıyla ünlü olan ve günümüzde oyun teorisi bakış açısıyla dine inanmanın mantıksal çıkarımı üzerine bir yaklaşımdan bahsetmek istiyorum. Bu yaklaşım dine inanmanın akılcı düşünmenin bir sonucu olduğunu ortaya koyuyor. Açıkçası fıkıh literatüründe bu iddianın kökeni Gazali’ye ve öncesinde de Hz. Ali’ye kadar dayanıyor. Ancak Pascal’ın önermesi oyun teorisindeki baskın stratejiler (dominant strategy) ile anlatıldığında ilginçlik kazanıyor.

Öncelikle Pascal’ın bahsine giden mantıksal varsayımların ne olduğuna bakalım:
1. Allah ya vardır, ya yoktur. (İki seçenekten biri doğru olmak zorunda)
2. Bir insan Allah’a ya inanmayı seçer ya da inanmamayı. (agnostik/bilinemezci olmak bir seçenek olamaz)
3. Diyelim ki hiç bir sebep-sonuç ilişkisi veya elimizdeki hiç bir veri Allah’ın varlığını ya da yokluğunu kabul etmek için ikna edici değil.
4. Bu durumda kişi Allah’a inanıp inanmamak için bir bahis oynamak zorunda. İkisinden birini seçmeli ve elinde bunun doğruluğunu test edecek hiç bir araç ya da veri yok. Bu yüzden adı bahis.
5. Rasyonel bir insan seçim yapmak için beklenen getirileri (Expected values) hesaplar ve kendisi için en yüksek getirili olan ihtimali seçer. (Bunun adına oyun teorisinde baskın strateji adı verilir.)
6. Beklenen getirilere göre ilk olarak Allah vardır iddiasını test edelim. Eğer Allah varsa Allah’a inanan kimse herşeyi kazanır, Allah yoksa Allah’a inanan da inanmayan da sonlu bir dünyada hiç bir şey kaybetmez. Öte tarafta Allah varsa Allah’a inanmayan kimse, herşeyi kaybeder.
7. Bu durumda rasyonel bir insan hiç tereddüt etmeden baskın strateji olarak Allah’a inanmayı seçmelidir. Çünkü Allah var iddiasının gerçek olduğu durumda bir tarafta sonsuz uzunlukta mutlu bir yaşam elde etme ihtimali, diğer tarafta ise sonsuz uzunlukta bir azap ihtimali vardır. Allah’ın gerçekten olmadığı iddiasının doğru olduğu durumda ise kazançlar ve kayıplar sonludur.

Bu durumu anlatmak için gerçek hayattan bir benzetme kullanabiliriz. Doğru mu yalan mı söylediğini bilmediğiniz bir kişinin gelip sevdiğiniz birinin mesela çocuğunuzun, annenizin, eşinizin başına kötü bir şey geldiğini söylediğini düşünelim. Mesela çocuğunuzun bodrumda kapalı kaldığını ve boğulmak üzere olduğunu söylediğini ve sizin de 100m koşarak çocuğunuzu kurtarma ihtimaliniz olduğunu düşünelim. Çocuğunuzun bodrumda kapalı kalma veya başına hiç bir şey gelmeme ihtimalinin de eşit olduğunu varsayalım. Yani isterseniz doğru söylediğinden emin olmadığınız bu kişiye inanır ve çocuğunuzun başına gerçekten böyle bir şeyin gelip gelmediğini görmek için o anda her ne ile uğraşıyorsanız bırakır ve 100m koşarsınız ya da bu kişinin yalancı olduğuna kanaat getirir ve hiç bir şey yapmazsınız. Burada bu kişiye inanmazsanız meşgul olduğunuz işle uğraşmaya devam edersiniz. Bu durumda 100m koşma zahmetine girmemiş olursunuz. Ama öte tarafta 100m koşma zahmetini göze aldığınızda çocuğunuzu boğulmaktan kurtarabilirsiniz. İnsanların bir çoğu sevdiği kişiyi kurtarmak için meşgul olduğu işi bırakıp bu örnekte çocuğunu kurtarmak için 100m koşmayı göze alacaktır. Bu tamamen rasyonel bakış açısının sonucu olarak insanın zihninde potansiyel getiri ve götürü hesabının bir ürünüdür. Çünkü eşit ihtimal bile olsa işin ucunda gerçekten kötü birşey olma ihtimali vardır.

Nitekim bir çok insanın Allah yokmuşçasına yaşarken bile kalbinin ve aklının bir köşesinde ya Allah varsa sorusunu sorduğu ve neme lazım diyerek Allah vardır demenin Allah yoktur demekten daha iyi bir şey olduğunu düşündüğü görülmektedir. Ancak burada kastedilen sadece Allah vardır demekten öte Allah’a inanan kişinin tam anlamıyla Allah’ın istediklerini yapması anlamındadır. Yoksa Allah vardır dediği halde Allah yokmuşçasına yaşayan kişi bu yaklaşımda bahsedilen Allah’a inanma tanımının dışındadır. Allah’a inanmak ancak müslümanlığın tanımı olan Allah’a teslim olmakla mümkün olabilir.

Sonuç olarak Pascal’ın bahsi bize iki önemli sonucu göstermektedir:

1. Allah’ın ve dinin varlığı üzerine böylesine önemli bir iddiaya kayıtsız kalmak mümkün değildir. İnsan bu iddianın doğruluğu üzerine bir seçim yapmalıdır.

2. Mantıksal bir kar-zarar hesabı bu seçimin Allah’a inanmak ve dinin gereklerini yerine getirmek olduğunu söylemektedir.


About the Author
Author

Oguzhan

Comments (2)
Leave a reply

Name (required)

Website