Şükredilmiş İlim Yaşanır…

“Muvahhidliğe Ulaşmak, Oldum Demek Değildir.”

İstediğiniz kadar iyi niyetli olun, inandığınız yolda gidin… İstediğiniz kadar okul yaptırın, hastane yaptırın, yol yapın, köprü yapın… Sizin gibi düşünmeyenlere de saygı duyamıyor, dinleyemiyor, kaale almıyor ve onlara köprü olamıyorsanız… Onların beğenisini kazanmayı onlara doğru söylemeye tercih ediyorsanız ve Allah’ın dosdoğru yolu olan Kuran’a insanları yöneltmek yerine her seferinde belli başlı isimlere, her seferinde atalara, her seferinde başka kitaplara, her seferinde kendinize, her seferinde zanlara, her seferinde arabeske, her seferinde kine, düşmanlığa, hizibe… Her seferinde dünyaya yöneltiyorsanız… Yılandan kaçar gibi yalandan kaçmıyorsanız, çelişkilerinizi her seferinde yeni bir doğru gibi dayatıyorsanız, istediğiniz kadar çok insan sizi sevsin, beğensin, peşinize düşsün, dürüst olmadığınızın siz de farkında olamazsınız, sevenleriniz de. Hele hele adil olamıyorsanız sizin gibilerden başkalarını asla kazanamaz, sizi anlamalarını bekleyemezsiniz. Sadece benim aklıma gelen en doğrusudur der ve bunu Kuran’ın onayına sunmazsanız, Allah’ın istediği gibi bir lider olabilmiş misinizdir, düşünmek gerek.

Peki bu sadece lider konumda olanların, yönetici olanların mı hatasıdır? Siz muvahhid olduğunuzu düşünüyorsunuz diye tek doğru siz misiniz? Kendimizi hiç değerlendirmeyecek miyiz? Her şeye rağmen bir muvahhid her seferinde dönüp kendini değerlendirmelidir. Sadece başkalarını eleştirip kendini hiç eleştirmeyen bir insan sürekli hata yapmaya ve hatta hatalarını büyük oranda görmemeye hapsolur. Bu böyle sürdükçe ilmi de elinden gider, Allah korusun imanı da. Kritik düşünmekten asla vazgeçilmez.

Bir elektrik tesisatçısının halkın malı olan bir binada (mescidde, okulda, hastanede, kamu binasında, lojmanda, sağlık ocağında vs) tesisat döşediğini, kablo, priz gibi montajlar yaptığını düşünelim. Kendi evinde kullanacakmış gibi bu çalışmayı yapıyorsa sorun yok ama eğer şişirme bir şekilde bu işini yapıyorsa hakkıyla bu işi yerine getirmiyor demektir. Ne kabloların sağdan soldan sarkmış olması, ne prizlerin yamuk yumuk takılmış olması, ne ampullerin kalitesiz olması onu rahatsız etmiyorsa ortada kendi imanı/inancı açısından ciddi problemlere sahip demektir.

Alelade dini inanca sahip bir müslümanla hakiki manada tevhid inancına sahip bir mümin arasındaki görünür fark bu gibi durumlarda ortaya çıkar. Muvahhid, Allah’ın görüyor olduğunu unutmaz. Ayetleri hayatında görür ve onların farkındalığı ile birlikte yaşamaya başlar. Özgürlüğü hisseder ama obsesif değildir. Doğruyu bilerek yapabileceği için o özgürlüğün tadını da çıkarır.

Ben artık sorgulayıp da inandım diyen bir müslüman günlük işini yaparken hiçbir sorgulamaya kendini muhatap görmeye yanaşmıyorsa gerçekten Allah inancı kalbine işlemiş olabilir mi!!! İlmin gelmeye başlaması demek sadece “ben artık biliyorum” demekten ibaret olabilir mi? Eğer bilmeye başladıklarınız hayatınıza olumlu yönde etki etmiyorsa, istediğiniz kadar Allah’a teşekkürler edin ilim sizin için şükredilmiş bir nimet haline gelmemiştir.

Allah’ı hayatının her aşamasında hissetmeye ve O’ndan yeterince utanabilmeye başlayabilmiş bir mümin halka ya da başka insanlara verdiği hizmetin aslında Allah’ın önerdiği dine/hayata hizmet olduğunu bilir. Doğruyu herkes söyleyebilir ama kendi hayatına uygulamadıktan sonra beşer kavminin mensupları insan haline gelmiş değildir.

Hurafelerden istediğiniz kadar kaçının… Eğer hastayı muayene ederken hastanın soğuk algınlığına, omuriliğinin yanına bir bıçak saplanmış bir yaralı hassasiyetiyle yaklaşamıyor, hastanın acısını ve stresini görmezden geliyorsanız muvahhid bir hekim olabilmiş misinizdir, düşünmek gerek.

Allah’ın berisinde istediğiniz kadar ilahlaştırmamak hassasiyetiyle boş isimleri anmaktan kaçının… Eğer dersinizi öğrenciye aktarırken, en arkadaki haylaz çocuğu dikkate almıyor veya ben bu dersi nasıl daha anlaşılır kılarım diye düşünmüyor da nasıl olsa aybaşında bankamatikten maaşımı alırım diyerek ders saatini boşa ve sıkıcı bir anlatımla geçiriyorsanız,… Önünüzdeki sıralarda oturan başkalarının çocuklarına, kendi çocuğunuza başka öğretmenlerin anlatmasını istediğiniz gibi dersi anlatmıyorsanız, muvahhid bir öğretmen olabilmiş misinizdir, düşünmek gerek.

İstediğiniz kadar namazınızı dosdoğru kılın… Eğer mahallenin sağlık ocağını badana ederken, korniş kartonpiyerinin arkasına boya vurmasam da olur diyorsanız, muvahhid bir boyacı olabilmiş misinizdir, düşünmek gerek.

İstediğiniz kadar fakirlere zekât verin, malınızı infak edin… Dükkânınızda ya da pazar tezgâhınızda müşteriye tartarken… Ne olacak beş gram eksik olduysa canım diyorsanız, ya da beş kuruşluk para üstünü vermiyorsanız veyahut beş tane sağlam portakalla beraber önünüzdeki iki tane çürüğü torbaya önemsemeden atıyorsanız, muvahhid bir tüccar olabilmiş misinizdir, düşünmek gerek.

İstediğiniz kadar, ben artık bu kitabı anlıyorum, anlamaya başlıyorum deyin… Komşunuzun çocuğunun sizin arabanıza ya da market poşetinize bakışlarına veyahut üzerine giymiş olduğu yırtık kazağını tekrar tekrar görüyor olmanıza hiçbir anlam veremiyor, komşunuzun içinde bulunduğu maddi zorluğu anlayamıyorsanız, muvahhid bir komşu olabilmiş misinizdir, düşünmek gerek.

Örnekleri artırmak mümkün. Okuduğunu anlamaya başlayan ve Allah’ın ilim lütfuna nail olan bir insan artık zenginlerin zenginidir. Bu ilmin şükrü sadece her seferinde “Allah’ım sana şükürler olsun” demek kadar ucuz değildir. Bilginin şükrü bencilce “ben biliyorum” demekten, bundan dolayı sevinmekten ve ha bire sizin şükrettiğiniz şeyi Allah’ın henüz dilemediği kişilere çuvaldız batırmaktan ibaret olarak kalabilir mi, düşünmek gerek. Kendisini tartmayan başkalarını tartabilir mi? İlim geldikten sonra “bana bu yeter” denilebilir mi? Siz gerçeği gördükten sonra Allah her şeyi görmüyor gibi hareket edilebilir mi? “Allah” dedikten sonra Allah’sız yaşanabilir mi!!!

http://kalemzade.net/2013/11/24/sukredilmis-ilim-yasanir/

 


About the Author
Author

Kalemzade Kamil

Comments (1)
Leave a reply

Name (required)

Website