Sükuna Kavuşmuş Benlik…

 

Kimi insan vardır ikişer  üçer çıkar merdivenlerden. Sabırsızdır, cesurdur, karşılaşacağı şey ne olursa olsun metanetini almış sağ cebine koymuştur ve hazırlamıştır kendini her türlü vukuata. İdealisttir. Onu ilgilendiren yegane şey gerçek ve doğrudur. Gerçek ve doğru olanla karşılaştığında, tüm hayatını değiştirmeye dünden hazırlamıştır kendini. Hazırlamıştır çünkü ona göre bu büyük nimettir, herkese nasip olmayan, kendisinde seçilmiş insan hissi uyandıran bir büyük nimet…
Kimi insan da ürkektir, kendine güvenemez, karşısına çıkacağı her durumdan endişe eder. Basamakların en sonuncusuna geldiğinde karşılaşacağı şeyin onu en derin yerinden sarsmasından korkar. Karşılaşacağı şey iyi yada kötü olsun gerçeklerle yüzyüze gelmenin paniğini yaşar içinde daima. Alışa geldiği şey iyi yada kötü olsun onu yıllar boyunca tüm zerrelerine kadar kuşatmış ve tanıdık, bildik olmanın güven hissini yaşatmıştır.

Bazı insanlar tavşan hızında koşar gerçeğe, bazılarıysa kaplumbağa yavaşlığında herşeye ve tüm gerçeklere geç kalarak yaşar.

Keşke kaplumbağa kadar ömrümüz olsaydı, ama yok!!!
O halde tercihimiz ne olmalı?
Tavşan hızında ve ömründe gerçeğe ulaşmak mı?
Yoksa kaplumbağa hızında ve ömründe yaşayıp belki de gerçeğe ulaşamadan biten bir hayat mı?

Ne tavşanın ne de kaplumbağanın kendilerine tayin edilmiş ömürlerinin sonuna kadar yaşayacakları garantisi de yok üstelik. Tavşan kendinden daha çevik bir tilkinin azgın dişlerinde, kaplumbağa ise bir kavruk yaz gününde çıkan orman yangınında hayatını sonlandırabilir. Bu kıyaslamada önem kazanan ömürler değil, hızdır. Ömür uzun yada kısa olsun bizlere verilen süreyi en iyi şekilde kullanabilmeli ve sanki yarın başımıza ölüm gelecekmiş gibi gerçeğin peşine hızla düşebilmeliyiz.

Yaratıcımız bize Kitabında gerçeğe ulaşmak için ihtiyacımız olan sürenin bizlere verildiğini söylüyor. Yani tavşan ile kaplumbağa yaşları arasındaki ortalama bir yaş bizim gerçeklere ulaşmamız için yetecek bir süre. Önemli olan bu süreyi nasıl geçireceğimiz.

Ya tünelin ucundaki ışığı görüp nasılsa bir ışık göründü diyerek, sonuca varana kadar kendimizi fazla zorlamadan, yaşamın eğlencelerinden kendimizi koparmadan, aman insanlar ne der diye korkarak, Allah’a vereceğimiz en güzel fidyenin kendi hayatımız olduğunu anlamak istemeyerek kaplumbağa hızında yürüyeceğiz.

Yada tünelin ucundaki ışığı görüp ona bir an önce kavuşmak ve o ışığın bizi karanlıklarımızdan kurtaracak ışık olduğu bilinci ile tavşan hızında koşup yakalayacağız avuç içlerimizle. O avucumuzdaki ışık bizi tüm zerrelerimize kadar O’na ait olduğumuzun delili olacak. O ışık avuçlarımızda var oldukça bizi her türlü endişeden, kötülükten, hüzünden koruyacak. O ışık bizim her geçen gün ileriye doğru gelişmemizin, O’na doğru yükselmemizin yegane işareti olacak. Kendi içimizde yapmaya hep korktuğumuz değişikliklere korkusuzca baş kaldırışımızın ilk adımı olacak. O ışık bizim geçmişte yaptığımız her kötü şey için tövbe etmemizin ve yeniden tertemiz bir yaşama başlamamızın itici kuvveti olacak.

O ışık bizlere razı etmiş ve razı edilmiş olarak sükuna kavuşmuş benliklerimizle O’na dönüşün o en güzel yolunu açacak…

Fecr – 27: Ey sükuna kavuşmuş benlik!

Fecr – 28: Dön Rabbine, razı etmiş ve edilmiş olarak!

Fecr – 29: Gir kullarımın arasına!

Fecr – 30: Gir cennetime!

www.eliffevziyecaltepe.wordpress.com/2014/07/21/sukuna-kavusmus-benlik


About the Author
Author

Elif Fevziye Caltepe

Leave a reply

Name (required)

Website