Irkçılık Hastalıktır…

Irkçılık Hastalıktır…

Tanrı, Türk’ü korusun.

Tanrı, sadece Türk’ü korusun.

Tanrı, Türk’ü var ya en sevdiği, özel seçilmiş ırk yapsın.

Ey Tanrı, bu duaya nasıl karşılık veriyorsun?

Hiç lafı oraya buraya çevirmenin alemi yok. Irkçılık, Allah’ın açıkça istemediği bir durumdur. Irkların kendilerini beğenerek, Allah’ın özel seçtiği, tüm ırklardan üstün tuttuğu yanılgısına kapılıyorsanız, ilgili Kur’an ayetlerini okumamışsınız demektir. Eğer okuduysanız ve bu durumunuza devam ediyorsanız, apaçık ‘’inkarcısınız’’ demektir.

Bir müslümana kendi ümmetinden olduğu halde, bir İngiliz’e dua etmek, tanrı o İngiliz’i de korusun dememek yakışır mı?

Bir müslümana kendisini veya kendi ırkını, sırf ırkından dolayı üstün görmesi yakışır mı?
Hucurat Suresi’ni incelediniz mi?

(49:13)
’Ey insanlar! Biz sizi, bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve örfler yoluyla tanışıp kaynaşasınız diye sizi milletlere, boylara ayırdık. Hiç kuşkusuz, Allah katında en seçkininiz, sakınılması gereken şeylerden en çok sakınanınızdır. Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.’’

İlk kelimeleri dikkatli okuyunuz. Genelde Kur’an okurken ‘’Ey iman edenler!’’ hitabına muhatap oluruz, ama burada durum farklı. Hitap ‘’Ey insanlar!’’ şeklinde. Buradaki ince nüansa dikkatinizi çekerim. Bütün dünya halklarına aynı anda evrensel bir hitap var. Dikkatli okuyalım.
Bizleri boylara, milletlere ayıran Allah’a şükürler olsun. Tanışıp kaynaşmaktan kastınız savaşmaksa, yine kusura bakmayın Kur’an sadece savunma savaşını destekler. Allah katında en seçkininiz, sakınılması gereken şeylerden en çok sakınanınızdır, derken bu durum Türklere, Kürtlere, Hindulara, Japonlara, Araplara, Almanlara, Fransızlara göre değişmez. Yani Kur’an dünya halklarının kardeşliğini ve barışı destekler. Ama eğer siz, tanrı sadece Türk’ü korusun, diğerleri önemli değil ne yaparsa yapsın derseniz dünya barışına karşı saldırgan bir tavırda durmuş olmaz mısınız?

Müminûn Suresi’ni okumuş muydunuz?

(23:101)
Sûra üfürüldüğünde, aralarında artık soy-sop/şuna-buna mensup olmalar söz konusu edilemez. Birbirlerini soruşturamazlar da.

O bilinen saat geldiğinde, artık ırkları, soyları, boyları dahi düşünemeyeceğimiz bizlere bildirildiği halde bir İspanyol müslümanın, İspanyolları düşünmesi normal mi? Tanrı, İspanyolları korusun diye dua ettiğini bile unutur.

İstediğimiz şey büyük ödülse, yapmamız gerekenler bizlere bildirilmiştir. Dünya halkları olarak birbirimizin arkasından planlar yapmaya kalkarsak, savaşıp işgal etmek istersek, Allah korusun zülmetmeyi düşünürsek müslümanlığımızdan (barışçılığımızdan) nasıl bahsedeceğiz?

(4:114)
Onların fısıldaşmalarının çoğunda hayır yoktur. Ancak, bir sadakaya, bir iyiliğe ve insanlar arasında bir barıştırmaya özendiren başka. Kim böyle bir şeyi Allah’ın hoşnutluğunu kazanmak niyetiyle yaparsa biz ona yakında çok büyük bir ödül vereceğiz.

Yukarıdaki ‘’Ey insanlar’’ hitabını hatırlandınız mı? Hucurat Suresi 13. ayetteki.

İnsanlar arasında barıştırmaya ‘’özendirmek’’. Özendirmek ne demek? Birisini herhangi bir şeye özendirmek için neler yaparız? Bir çocuğa sorumluluk ve bitkileri sevmeyi özendirmek için o çocuğa neler söyleyebiliriz.

‘’Yeşil bitkiler bizim için fotosentez yaparlar, yani nefes almamız için oksijen üretirler, onlara kötü davranma.’’

‘’Bitkiyi sularsan daha çok büyür; ama çok sulamaman gerekir, o yüzden beraber sulayıp sana ne kadar sulamamız gerektiğini göstereyim.’’

‘’Bitkinin yapraklarını koparırsan onu öldürürsün, bitki ölürse bize oksijen üretemez. Ama seversen daha çok büyür, o da seni sever.’’

gibi sözler söyleyebiliriz mesela. Çocuk bu örnekler sayesinde başka bir yerde gördüğü bitkiye zarar vermekten kaçınacak, bitkiyi sahiplenecek ve sorumluluğunu kendi üzerine alacaktır.

Peki o çocuk ‘’Tanrı, sadece bu bitkiyi korusun, diğerleri önemli değil, ölsünler. Bu bitki benim, diğer bitkiler hain, düşman.’’ derlerse eğer bilin ki o çocuğa birileri faşizmi öğretmiştir.

Peki değerlerimizi düşünelim. Tanrı, bir Arap olan Muhammed peygamberi, Ömer, Ali, Ebubekir, Osman (Allah onlardan razı olsun) gibi müslümanların emiri olan bu insanları Türk olmadıkları için atacak mıyız? Yok mu sayacağız? Tanrı onları korumadı mı? Peki ya diğer peygamberler? Tanrı onlara nimet vermedi mi?

Nahl Suresi 36. ayete bakalım öyleyse:

Yemin olsun, biz her ümmette şöyle tebliğ yapan bir resul görevlendirdik: “Allah’a kulluk/ibadet edin, tâğutttan kaçının. Sonra bunlardan kimine Allah kılavuzluk etti, kimine de sapıklık hak oldu. Şimdi, yeryüzünde gezip dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş görün.

Her ümmete tebliğ yapan elçiler gönderilmiştir. Bu elçiler Türklere de, Japonlara da ulaştılar. Ne kadar ümmet varsa ulaştılar ve Allah’ı tanıttılar, evrensel değerleri öğrettiler.

Fatiha Suresi’ni ezbere biliyoruz ve namaz kılanlarımız günde en az 17 kere okuyoruz değil mi?

Bu surede ‘’Sirâta-lleżîne en’amte ‘aleyhim ġayri-lmaġdûbi ‘aleyhim velâ-ddâllîn’’ diye okuduğumuz yer ‘’Kendilerine nimet verdiklerinin, üzerlerine gazap dökülmemişlerin, karanlığa/şaşkınlığa saplanmamışların yoluna…’’ anlamına gelir. Burada nimet verikleri kimlerdir?

Nimet verdikleri, doğru yolda olanlardır. Peki, insanlardan doğru yol üzerinde olan ve insanlara bu yolu gösteren, bu güzel yola davet edenler kimlerdir? Allah’ın bize gönderdiği elçilerdir.

Şimdi yukarıda belirttiğim Nahl Suresi 36. ayetle, Fatiha Suresi’nin 7. ayetini birlikte düşündüğümüzde ortaya şöyle bir sonuç çıkar ki: Her ümmete, doğru yolda olan ve Allah’ın nimetlendirdiği peygamberler ulaşmıştır. Yani doğru yolda olanlar sadece bir ırktan değil, Allah’ın tanışıp kaynaşmamız için yarattığı her ırktandır.

Peygamberimizin bir Arap olduğundan bahsetmiştik. Tevbe Suresi 24. ayete bakalım:

(9:24)
De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, kabileniz/menfaat çevreniz, elde ettiğiniz mallar, kesadından korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden konutlar sizin için Allah’tan, resulünden ve Allah yolunda cihattan daha sevimli ise artık Allah, emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah, yoldan ayrılmış bir topluluğu doğruya ve güzele kılavuzlamaz.”

Arap olan peygamber bize ‘’kabilemiz’’den daha sevgili değilse, yoldan ayrılmış olacağımızı gösteren bu ayeti bir daha okuyun. Yani sadece Türkler için iyilikler istiyor olsaydın ve peygamber zamanında yaşasaydın ona düşman olacaktın öyle mi?

Değil mi? O zaman makul olanı yani akıllıca olanı düşünelim. Allah bizleri boylara/ırklara ayırmıştır ve bizlere farklı diller vermiştir ve bu Allah’ın mucizelerindendir. Yani bir insanın ‘’Ben Türküm, Fransızım, İngilizim…’’ demesi yanlış bir şey değildir. Allah’ın mucizesini kabul etmektir. Yine bir insanın ‘’Benim dilim Türkçe, Fransızca, İngilizce…’’ demesi de günah değildir, Allah’ın açık mucizesini kabul etmek, hatta şahit olmaktır. Gerçek birer mümin olmak hepimizin ortak hedefidir. O halde en başta örnek verdiğimiz Hucurat Suresi’nin bu sefer 10. ayeti olan ‘’Şu bir gerçek ki, müminler sadece kardeştirler. O halde kardeşleriniz arasında barışı sağlayın ve Allah’tan sakının ki, size merhamet edilebilsin.’’ ayetine beş madde ile bakalım:

1. Doğru yol Allah’ın yoludur. Allah biz insanlara (49:13 ayetinde hitap edildiği gibi) doğru yolunu, görevlendirdiği elçiler yoluyla iletir.

2. Bu elçiler her ümmete gönderilmiştir. (16:36)

3. Allah, tanışıp kaynaşmamız amacıyla bizleri farklı dillerde ve ırklarda yaratmıştır. (49:13)

4. Allah’ın doğru yolunda olanlar müminlerdir ve müminler farklı ırklarda ve dillerden olabilir. Müminler ise ancak kardeştirler. (49:10)

5. Müminlerin, farklı ırklardan da olsalar arasında barışı sağlamak temel esas ve farzdır. (49:10)

Eğer bir Yunan, biz Yunanız, tanrının üstün ırkıyız, tanrı sadece bizleri korusun ve diğer ırklar yok olsun gibi bir söylemle düşmanca tavır sergiler ve bu sebepten dolayı Türklere karşı savaş açmak isterse bizler o durumda ‘’Türküz’’ ve kendimizi savunma amaçlı olarak kanımızın son damlasına kadar savaşır ve vatanımızı savunuruz. Zaten o durumda düşmanı öldürmek de normaldir. Yoksa onlar bizi öldüreceklerdir. Bizleri yurdumuzdan çıkarmak isteyenler olursa onlara karşı savaşmamız Tevbe Suresi’nin ilgili ayetlerinde olduğu gibi bizlere farz olur. Bu farklı bir durum.

Fakat kendi ırkını üstün görmek, başka ırklardan olan müminler için dua etmemek biz müslümanlara yakışmaz.

Bizim için Muhammed peygamberde en güzel örnek var deriz. Müminler olarak onun gibi olmak isteriz değil mi?

Peki siz Hz. Muhammed’in ‘’Tanrı, Arabı korusun.’’ diye dua edeceğini düşünüyor musunuz? Yoksa ‘’Tanrı (El-İlah) bütün müminleri korusun.’’ diye mi dua eder. Yahu Kur’an müminler kardeştir diyorsa tabi ki tüm müminler için dua eder.

Bizler de hadi Tanrı Türk’ü korusun diye dua ettik, en azından kendimizi üstün görme hastalığına yakalanmadan diğer müminlere de, hatta mümin olmayanların da hidayete ermesi için, kelime anlamı barışçılık olan müslümanlığa göre tüm milletlerin barışçı olması için çalışıp, dua edelim. Önce kendi içimizde barışı sağlamamız gerekir bunun için. Ayrılmaları bırakıp Kur’an’ın gösterdiği yola uyarak, bir olup, birlik olup, çok çalışıp, diğer ümmetlere de örnek olarak davetçi olalım.

Allah, ırkçılık hastalığına tutulanlara takva, milliyeti ve dili inkar edenlere iman, tüm ırklara barış, tüm barışçılara sabır, tüm sabredenlere güç, tüm güçlülere infak, tüm infak edenlere tebessüm, tüm tebessüm edenlere iyi niyet, tüm iyi niyetlilere çalışma azmi, tüm azimlilere salih amel versin.

Selâmun aleykum (Barış, selamet üzerinize olsun).


About the Author
Author

onsaritas

Comments (1)
Leave a reply

Name (required)

Website