Peygamber’e Karşı Çıkanların Argümanları 1 – İslam Doğru Olsaydı Biz Kodamanlar Kabul Ederdik

Peygamber’e Karşı Çıkanların Argümanları 1 – İslam Doğru Olsaydı Biz Kodamanlar Kabul Ederdik

İnkar edenler diyorlardı ki, eğer Hz. Peygamber’in tebliği ve müdafaa etmekte olduğu haklı olsaydı, bunu ilk önce cemiyetin ve milletin mümtaz sahısları kabul edeceklerdi. Hâlbuki bu sahıslar bu davaya tenezzül etmiyor ve sadece fakir, mazlum ve çaresiz kimseler bunun etrafında toplanıyorlardı.

İnkarcılar, inananlar için ‘Eğer o Kuran iyi bir sey olsaydı, onlar onu kabulde, bizi geçemezlerdi.’ dediler.” (Ahkaf Suresi, 11)

Bu, Kureyşli kabile reislerinin, halkı kandırmak ve Hz. Peygambere karşı onları kışkırtmak için ileri sürdükleri iddialardan biriydi. Onlar diyorlardı ki, eğer Kur’an doğru olsaydı ve Hz. Muhammed insanları doğu yola çağırmış olsaydı, buna ilk önce olumlu cevap verenler kendileri olacaklardı. Birkaç akılsız ve tecrübesiz fakir kimse ve kölelerin bir davayı kabul etmeleri; bütün toplumun itimat ettiği, liderliğini kabul ettiği zengin, nüfuzlu, tecrübeli, akıllı kimselerin bunu reddetmelerinin, bu davanın yanlış ve geçersiz olduğunu gösterdiğini öne sürüyorlardı. Bu durumun, yeni dinin ve hayat anlayışının mutlak bir zaafı, eksikliği ve kötü tarafının belirtisi olduğuna inanıyorlardı. Bu inanç içinde olan Kureyş ve Arap kabilelerinin ileri gelenleri, halkın bu davadan kaçınmalarını istiyorlardı.

Tarihi bilgilere göre, Bizans İmparatoru Heraclius, Hz. Peygamber’in İslam’a davet mektubunu aldıktan sonra Ebu Süfyan’ı yanına çağırıp, Resulullah hakkında bilgi almak istedi. Ebu Süfyan’ın Hz. Peygamber hakkımda söylediklerinden biri şuydu: “ Bu kişiye ancak fakir ve miskinler tabi olmuşlardır.” Yani Ebu Süfyan’a göre toplumun ezilmiş tabakalarının bir davayı kabul etmesi bunun yanlış ve geçersiz olduğunun bir deliliydi. Bu dava, ancak toplumun ileri gelenleri tarafından kabul edildiği takdirde haklılık ve meşruluk kazanabilirdi.

Hemen hemen aynı şeyleri, Hz. Nuh’un kavminin sapık ve müşrik kişileri söylemişlerdi:

“Biz, senin ancak bizim gibi bir insan olduğunu görüyoruz. İlk bakışta sana uyanların ancak en aşağılıklarımızdan ibaret olduğunu görüyoruz. Sizin bize herhangi üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine sizin yalancı kimseler olduğunuzu sanıyoruz.” dediler. (Hud Suresi, 27)

Kuran’da, dönemin kodamanlarının beğenmeyeceği birçok ayet yer almaktadır. İslam ezilenlerin, güçsüzlerin, muhtaçların yanında olan ve zayıfların aleyhine olan statükoyu bozan devrimci bir dindir. Kuran ayetleri, zayıf durumda olan fakirlerin, kadınların ve kölelerin durumunun düzeltilmesine katkıda bulunmuştur.

Birçok toplumda, zenginlerin kayırıldığına ve fakirlerin zenginler karşında haklarının ihlal edildiğine tanık olmaktayız. Ayrıca yönetici konumda olanların ve adaleti dağıtma vazifesini üstlenenlerin, yakınlarını kayırmaları da önemli bir sorun olabilmektedir. Kuran adalet ve insan hakları açısından bu önemli hususlarda şu uyarıyı yapmıştır:

4-Nisa Suresi 135: Ey İnananlar! Kendiniz, anne babanız ve yakınlarınız aleyhlerine bile olsa, Allah için şahitler olarak adaleti gözetin. Onlar ister zengin, ister fakir olsun. Allah onlara daha yakındır. Adaletten dönüp de heveslerinize uymayın. Eğer eğrilik gösterirseniz veya yüz çevirirseniz bilin ki, Allah işlediklerinizden şüphesiz haberdardır.

Fakirlerin durumunun düzeltilmesine yönelik birçok Kuran ayetinden iki tanesine bakalım:

9-Tevbe Suresi 60: Sadakalar, Allah’tan bir farz olarak, ancak fakirler, düşkünler, zekat toplayan görevliler, kalpleri ısındırılacaklar, köleler, borçlular, Allah yolunda olanlar ve yolda kalanlar içindir. Allah bilendir, hikmet sahibidir.

89-Fecr Suresi 17: Hayır! Aksine siz yetime ikramda bulunmuyorsunuz.

89-Fecr Suresi 18: Ve yoksulu yedirme konusunda birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.

Kuran fakirliği kabul edilmesi gereken bir durum olarak sunmamış, birçok ayetiyle, inananların fakirliğin kaldırılması için aktif olarak uğraşmalarını, kendi imkanlarından fakirlere pay ayırmalarını emretmiştir. Kuran, tüm dirençlere karşı fakirlerin doyurulmasını önemli bir farz olarak Müslümanlara yüklemiştir.

Ayrıca Kuran, kölelerin özgürlüğe kavuşturulmasını ve açlık seviyesindeki fakirliğin kaldırılmasını aşılması gereken bir hedef olarak insanların önüne koymuştur.

90-Beled Suresi 12: Sarp yokuş nedir bilir misin?

90-Beled Suresi 13: Özgürlüğe kavuşturmaktır.

90-Beled Suresi 14: Veya kıtlık zamanında doyurmaktır.

90-Beled Suresi 15: Yakınlığı olan bir yetimi.

90-Beled Suresi 16: Veya sürünen bir yoksulu.

Bazıları Kuran’ın neden kölelikten bahsettiğini sormaktadırlar. Kuran, fakirlikten neden bahsediyorsa kölelikten de o yüzden bahsetmektedir. İleri seviyede fakirliğin Beled Suresi’nde kölelikle beraber anıldığını, zekat verilecekler arasında fakirliğin ve köle azadının beraber sayıldığını da hatırlayalım. Ne kölelik ne fakirlik, “Haydi kaldıralım” gibi bir deklarasyonla yetinilerek ortadan kalkar; fiili uygulama ve kişilerin kendi maddi imkanlarından feragatleri gereklidir. Kuran, bu konuyla ilgili gereken uygulamaları belirlemiş ve uygulandığı takdirde köleliği yok edecek eylemleri ibadet olarak sunmuştur. Kölelikten hiç bahsedilmeseydi, o zaman köleleri azat etmeyi mecbur kılan ve teşvik eden uygulamalar olmayacaktı; bu da hiç şüphesiz kölelerin aleyhine olacaktı. Ayrıca diyelim ki Mekke’de ve Medine’de Müslümanlar arasında köleliği sadece bir deklarasyonla kaldırdınız; Yahudi, Hıristiyan, Mecusi, müşriklerin oluşturduğu toplumlarda kölelik devam edecekti. Müslümanlar köleleri aralarına almayınca, zekatı köle azadından başka alanlara vereceklerdi, kefaretlerde de diğer uygulamaları seçeceklerdi. Bundan da zararı yine köleler göreceklerdi; kendilerini azat etmenin bir ibadet olarak sunulduğu Müslüman toplumun içinde olmak kölelerin menfaatineydi. (Müslümanların, tarihsel süreç içinde, Kuran’ın bu konudaki hükümlerini gereği şekilde uygulamadıkları, ne yazık ki gerçektir.)

Sonuç olarak kodamanlar; kendi beğeni ve takdirlerini, Hak ile Batıl’ın bir ölçüsü olarak kabul ediyorlar. Yani, hangi davayı kendileri kabul etmezlerse, o mutlaka yanlış ve zararlı olduğunu söylüyorlar. Oysa bu doğru bir düşünce tarzı değildir. Çünkü doğru ve yanlış, kişinin zenginliğinden ve toplumundan bağımsız bir değerdir. Doğru ve yanlışlar, kodamanlara göre belirlenmez. Doğru ve yanlışın kriteri kodamanlar değildir. Kodamanlar, Kuran’da kendi konumlarını sürdürmelerini engelleyecek ayetler yer aldığı için Kuran’ı reddediyorlar ve buna bahane olarak öne sürdükleri argüman da Kuran doğru olsaydı önce biz kabul ederdik şeklinde olmaktadır.


About the Author
Author

Editor 2

Leave a reply

Name (required)

Website