Gerçek Mucizeleri Görebilmek…

Umre’ye gittim geçtiğimiz hafta. Kutsal topraklara… Çok şükür çok çok güzel geçti ibadet yolculuğumuz. Oralara Annem, babam, Allah’a ve dinine gönülden bağlı, çok yaşlanmış olan eniştem, halam, amcam, karısı, sevgili ablam ve teyzemle gitmenin tadı bir başka güzeldi doğrusu. Eniştemin en saf duygularla Allah’a yönelişine, kendini tüm varlığıyla teslim ettiğine şahit olmak farklı duyguları kabarttı içimde. Artık çok yaşlandığından kendini ölüme daha yakın hissettiğinden miydi acaba?

Allah, bizi orada ağırlayan, yolumuzu açık eden, keyfimizi yerinde tutan tüm tur rehberlerinden razı olsun doğrusu. Ancak bu kişilerde içime sindiremediğim bir durum var: En azından benim karşılaştıklarım, Bizlere rehberlik ederken “din” adı altında öyle hikâyeler anlattılar ki, dinimizin öyle çarpıtılmış haline iman ediyorlar ki onları dinlerken üzüldüm. Tur rehberimizin Peygamberimiz Hz. Muhammed’e peygamberlik verildikten sonra Hira Mağarasından dönerken taşların, toprağın, bitkilerin nasıl da Hz. Muhammed’e selam vererek gülümsedikleri, O’na yol açtıklarını, hatta bir ağacın Hz. Muhammed’in karşısında iki kez yere kadar eğilip sonra eski halini aldığı, tüm bunlara ek olarak, Ayın da Hz. Muhammed’i kutlamak için yeryüzüne indiğini ve sonra geri döndüğünü büyük bir inanç ve aşkla anlatması beni çok üzdü. Bizim Hz. Muhammed’in büyüklüğüne inanmamız için bu gibi hurafe masallara ihtiyacımız yok dedim kendi kendime.

Tüm bu masallar yetmezmiş gibi grubumuzdaki bir hanım merakla sordu: Peki o ağaç hala yaşıyor mu? Eh, elbette o kadar eğilen bir ağacın ölmesi hanımı şaşırttı tabii… Rehberimizin cevabı “ağaç hala yaşıyor” olsaydı ona da mutlulukla inanacaktı.

Demek ki insanların inançlarını pekiştirmeleri için doğaüstü olayları duyması gerekiyor…

Kur’an-ı Kerim’den anladığımız kadarı ile Allah bazı peygamberlerine mucizeler vermiş. Hz. Musa’nın Firavun’un büyücüleri ile karşı karşıya kaldığında Allah’ın Hz. Musa’ya yaptırdıkları, Hz. Musa’nın denizi ikiye bölüp kavmini kurtarması, çölde yolculuk yaparken yaşamış oldukları mucizeler, Hz. İsa’nın bebekken konuşup büyüdüğünde de hastalara şifa vermesi, Hz. İbrahim ile yaşlanmış karısının çocuklarının olması, hepimizin bildiği Nuh peygamberimizin yaşadıkları… Ancak yine Kur’an-ı Kerim’e göre Hz. Muhammed’e verilen tek ve yegâne mucize Kuran’ın kendisidir. Allah, Hz. Muhammed’e Kur’an-ı Kerim’den başka bir mucize vermemiştir.

Bu gerçek aslında o kadar çarpıcıdır ki…
“Oku” ile başlayan vahiylerin sonucunda oluşan kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’i okuyup anlamak, O’nun içerisindeki ilmi anlamak, bunun için kendimizi eğitmek ve geliştirmek en büyük mucizeye tanık olmaktır aslında.
Kâinatın, yeryüzünün ve insanın yaratılışını araştırmak, Allah’ın yaratışının başlı başına bir mucize olduğunu anlamak için Allah’ın yarattıklarını araştırıp bilgilenmek en doğrusu değil mi?

Aklı ve gönlü işletenler o kişilerdir ki, ayakta, otururken, yan yatarken hep Allah’ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışı hakkında derin derin düşünürler: “Ey Rabbimiz!Sen bunu boşuna yaratmadın. Şanın yücedir senin. Ateş azabından koru bizi.”
(Ali İmran Suresi Ayet 191)

Bu ayet Allah’ın yarattıklarının anlaşılması gerektiğini açıkça göstermiyor mu? Allah’ın evreni, dünyamızı, insanlığı nasıl yoktan var ettiğini bugünkü bilgimizle bile anlamak tüm bunların nasıl büyük mucizeler olduğuna şahitlik etmemiz için yeterli değil mi?
İnsan’ın bir çiğnem etten, tüm kâinatın yokluktan çıkarak yaratılması mı yoksa bir ağacın eğildiğini iddia etmek mi daha büyük mucize?

Allah bize,

“Allah’ım bilgimi arttır”
(Taha 20)

“Rabbim, bana bilgelik ver ve beni iyilerin arasına kat”
(Şuara 83)

Ayetleri ile bilgilenmemizi öğütlerken acaba en büyük mucizeye tanık olarak O’nun varlığını ve büyüklüğünü anlamamızı istiyor olamaz mı?


About the Author
Author

BaharK

Leave a reply

Name (required)

Website