Hayat da Allah’tan, Ölüm de…

Bir haftadır ailece sağlığımızla imtihan ediliyoruz.

Sınav mı, hayat mı desem onu da bilmiyorum… Aslında her anımız sınavın bir parçası olduğundan belki de sınav demek daha doğru olacak.

Son zamanlarda üst üste birkaç yakınım çeşitli ciddi hastalıklar ile yüz yüze geldi. Son olarak çok yakın bir sevdiğim daha listeye eklendi. Bu yakınım günümüzün kadınlarının korkulu rüyasının en basit hali olan “doku değişimi” sebebi ile operasyon geçirecek. Başkalarında duyup “Aaa, Allah yardımcısı olsun” diye anlık, hadi en fazla günlük üzüntü duyduğum, sonra günlük koşuşturmaca içinde aklımdan silip attığım, kendime, sevdiklerime çok uzak zannettiğim bu melet bize de geldi. Şaşıyorum şimdi kendime, nasıl da hastalıkları, ölümü kendime, sevdiklerime bu kadar uzak görüyorum diye; daha birkaç sene önce sevgili teyzem aynı hastalıkla savaşmıştı oysa. Acaba ölümü hep ensemizde hissetmemek insani bir acizliğimiz mi? Sonra da karşılaşınca çok şaşırıp panik olmak, sanki ölüm bir kur’a sonucu talihsiz insanları bulurmuş gibi…

Kaçınılmaz olan bir gerçek var ki o da bu dünyaya boşuna gelmedik ve bizi yaratana karşı sorumluluklarımız var. Bu sorumluluklar içinde takip etmemiz gereken bazı kurallar var. Ancak kurallardan çok yaratanımızı sevmek ve saymak var. Bizi Yaratan Allah’ın isteklerini anlayıp, bize vermiş olduğu sayısız şey karşılığında bizden beklediği ufacık şeyleri hakkı ile yerine getirmeye çalışmak var.

Allah’ın bizden beklentilerini anlayabilmek için bizi yaratanın mükemmel bir sistemi de beraberimizde yarattığını anlamamız gerekiyor belki de.

“Rabbim ilmimi arttır”
(Ta-Ha Suresi Ayet 114)

ayetine layık olarak hem kendi yaratılışımızı hem de dünyanın yaratılışını düşünüp, tüm bunlardaki mükemmelliği görüp bilgisizliğimizin bizi yönelttiği körlüğe karşı savaş açmamız gerekiyor. Allah’ın büyüklüğünü ancak yaratmış olduğu varlıkların mükemmelliğinden anlayabileceğimiz için gözümüzü açıp dışarıya daha dikkatli, daha bilgili bakmamız gerekiyor ki gerçek gözümüzden kaçmasın. Kafamızı devekuşu misali toprağa gömüp günün getirdiklerini yaşamak hemen hepimizin yaptığı en basit gerçekten kaçma şeklidir. Peki bunun yararı var mı? Kafamızı gömsek de gömmesek de gerçek hep aynı ve orada duruyor, bizi bekliyor. Ne mi bu gerçek? Allah’ın bize emanet olarak verdiği canın bir gün O’na döndürüleceği ve bizim bu emanetle ne yaptığımız gerçeği.

Ben gerekeni yeterince yaptığıma inanmıyorum, ya siz?


About the Author
Author

BaharK

Leave a reply

Name (required)

Website