Bizler müslümanlar olarak çok şükür hepimiz Allah’a inanıyoruz. Onun bütün alemleri yarattığını, eşinin ve benzerinin olmadığını, herşeye gücünün yettiğini kabul ediyoruz. Peyki bu inancımızı yeteri kadar özümseyebilmiş durumda mıyız? Bunun gereklerini ne ölçüde yerine getirebilmekteyiz?
Allah’a gerçek anlamda inanmanın en temel sonuçlarından birinin onu herşeyden daha çok sevmek olduğunu düşünüyorum. Öyle bir yaratıcı düşünün ki gücü herşeye yetiyor, ilmi sınırsız, kullarına karşı çok merhametli ve şefkatli, kimseye adaletsizlik yapmıyor, zalim değil! Kullarını sürekli kolluyor gözetiyor. Hatta onlara sahip oldukları herşeyi o sunuyor. Hatalar da yapsalar, kendisine karşı da çıksalar, tövbe edene merhamet ediyor!
De ki: “Ey öz benlikleri aleyhine sınırı aşan/aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Allah, günahları tümden affeder. Çünkü O, mutlak Gafur, mutlak Rahim’dir.”
Zümer 53.
Böyle bir yaratıcı nasıl olur da sevilmez? Nasıl olur da hayatın merkezine konulmaz? Nasıl olur da basit geçici menfaatler onun rızasının ve sevgisinin önünde gelir? Gerçek bir müslüman için bu düşünülemez aslında. Ancak kabul etmemiz gerekiyor ki insan doğasında nankörlük var.
Allah’a nasıl nankörlük ediyorsunuz/Allah’ı nasıl inkâr ediyorsunuz?! Siz ölülerdiniz, O sizi diriltti. Sizi yine öldürecek ve sonra diriltecektir. Nihayet O’na döndürüleceksiniz.
Bakara 28
Öyle de olsa insan düşünebilen, kavrayabilen ve sağduyuyla hareket etmesi gerektiğini bilen bir varlık. O nedenle içindeki nankörlük dürtüsünü yönetebilmeli ve Allah’a daima şükretmelidir.
Anın beni ki, anayım sizi. Şükredin bana, sakın nankörlük etmeyin!
Bakara 152
Hepimiz için anne babamız çok değerlidir, onların üzerimizdeki haklarını inkar edemeyiz, bizim için birçok fedakarlıklar yapmışlardır. Onları nasıl çok seviyor, değer veriyorsak, Allah’ı da onlardan kat ve kat fazla sevmeliyiz, çünkü bize gerek anne babamızı lütfeden, gerekse bedenimizi, soluduğumuz havayı ve bütün uzayı, dünyayı, atomları yaratan tüm bu sistemi şaşmaz bir denge içinde tutan; onca gücü ve hakimiyetiyle birlikte son derece merhametli olan O’dur.
Öyleyse biz de onu bir zorunluluk olarak değil; doğal olarak, fıtratımız gereği çok sevmeli ve yine severek ve isteyerek onun dinine uymalı ve onun istediği şekilde yaşamalıyız.
De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah çok affedici, çok merhametlidir.”
Al-i İmran 31
Allah’ı çok sevmek, aynı zamanda Kur’an’da iman sahiplerinin inanmayanlardan önemli bir farklılığı olarak belirtilmektedir.
İnsanlar içinde öyleleri vardır ki, Allah dışında bazılarını Allah’a eş tutarlar da onları Allah’ı sevmiş gibi severler. İman sahipleri ise Allah’a sevgide çok kararlı ve taşkındırlar. Zulme saplananlar, azabı gördüklerinde tüm kuvvetin Allah’ta bulunduğunu, Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu fark edeceklerini anlayabilseler!
Bakara 165
Bizler ancak Allah’ı gerçek anlamda severek, onun bize gönderdiği dinini sindirerek ve yaşayarak gönüllerimizdeki susuzluğu dindirebilir, yalnızlık çöllerinden ve geçici hırs ve arzularımızın oyuncağı olmaktan kurtulabiliriz. Allah hepimize onu gönülden sevebilmeyi nasip etsin!
Amin.