Mutlu ve Umutlu Oyalanmalar…

 

Ramazan ayının ilk günündeyiz ve her yerden, her kişiden dini konularda bildirimler akıyor insanların zihinlerine. 11 ay belki de akıllarının ucuna gelmeyen konular nakşediliyor ince ince. Bu ilk iftar öncesi ilk akıllara düşen bildirim “Bu ayın sonunda Kurtuluş Beratımızı ellerimize alacağız” oldu. Eller açıldı semaya ve bu vaad büyük bir hevesle söylendi  bir kurtuluş umudu bekleyen halkın üzerine doğru. Halk coşkuyla amin dedi. Oysa halk 11 ay boyunca hiçbir ibadetini yerine getirmemişti ve Ahzab 35. Ayetteki niteliklerin de hepsine sahip değildi. Düzenli günlük namazını kılmamıştı, erkekler fırsat buldukça arada bir Cuma namazına gitmişti sadece. 11 ay boyunca yoksula yardımda bulunmamışlardı. En önemlisi Rablerinin onlara bir rehber olarak gönderdiği Kitabı okumamışlardı. Rablerinin emir ve yasaklarını anne babalarından, komşularından, akrabalarından, camideki imamlarından duyarak kendilerine yetecek kadar olanını biliyorlardı. Ne gerek vardı okumaya. Onlar okumuşlar ki şu yasaktır, bu emirdir, şu farzdır, bu sünnettir diyerek bilgilerini paylaşıyorlardı zaten!!!

Onlara düşen görev yapabildiklerini yapmak, yapamadıklarını da Allah’ın affına bırakmak en ideal olanıydı. Zaten kürsüdeki Alim Hoca “Kurtuluş Beratını” alacaklarını söylüyordu Ramazanın sonunda. 1 ay dişlerini sıkıp oruçlarını tutar, cennete kapağı atarlardı nasıl olsa.

Alim Hoca “Günahlarımızı af eyle Yarabbi” deyince halk daha bir şevkle Amin dedi. Ramazandan önceki kandillerde de bu şekilde yakardıkları ve Amin dedikleri için eğer o kandillerde af edilmeyen günahları kaldıysa bu Ramazan ayında da kalan günahlarını affederdi Rableri ve gönül rahatlığı ile önlerindeki 11 ayı geçirebilirlerdi. Öyle ya Rablerinin affedici ve merhametli sıfatları vardı.

Kürsüdeki Alim Hoca hep bir ağızdan söylenen Amin seslerinden coşarak umut dağıtmaya devam etti. Bu insanların hayale ve ümit etmeye ihtiyaçları vardı ve onların derdine deva kendisindeydi. Yeter ki bu insanlar ona inansınlar, yüceltsinler, büyük Alimsin desinler.

Halk dua faslından önce de Alim Hocalarına merak ettikleri soruları sormuşlardı.
Oruçluyken banyo yapılır mı? Banyo da sıcak su kullanılır mı?
Amerika da annem- babam ölürse Amerikan toprağına gömmek günah olur mu?
Oruca nasıl niyet edilir?
Ve benzeri gibi çok hayati sorular sorulmuş ve Alim Hoca tarafından yanıtlanarak halk mutlulukla tatmin olmuştu. Alim Hoca da Alimliğini konuşturmuştu gene!!! Halktan merak ettikleri sorular alınırken bazen mikrofon 5-6 yaşlarındaki çocuklara da veriliyordu ve bu çocuklar ezberledikleri Arapça sureleri okuyunca büyük alkış kopuyordu ve Alim Hoca “inşallah Saliha olursunuz büyüyünce” diye veriyordu coşkuyu.

Alim Hoca 2 saatlik programı boyunca bir kez bile Rablerinin kullarını O’na yakınlaştıracak, kulları ile arasında kopmayacak sağlam bağlar oluşturacak sözlerini içeren Kitabını anladıkları dilde okumalarını tavsiye etmedi. Oysa biliyordu ki bu halk Kuran’a yabancıydı, Rablerinin sözlerini okuyup gönüllerine sindirmemişlerdi. Üstüne üstlük biliyordu ki birçok uydurma rivayet Ayetlerin önüne geçmiş, bir konu hakkında hüküm verilirken Ayetlere bakılacağı yerde uydurma rivayetlere bakılır olmuştu. Hatta bazen bir soru karşısında eğer cevabı Kuran’da yok ise uydurma rivayetlerden medet umularak, Peygamberimiz böyle/şöyle yapmış denilerek cevapsız bırakılmıyordu. Tüm bunları bilen ve farkında olan Alim Hoca korkuyordu halkın gerçekleri öğrenmesinden çünkü o zaman o hayati sorular ona sorulmayacaktı. O soruların cevaplarını halk Kuran’ı okuyup aklını işlettiğinde zaten kendi kendisine bulacak ve Alime ihtiyaç hissedilmeyecekti. Herkes kendi kendinin Alimi olacaktı. Zira Allah kendisine samimi yönelen her kuluna bilgelik, alimlik vaad ediyordu.

Tüm bunları bilen, halka umut ve hayal satmak isteyen Alim Hoca kazanımlarını kaybetmeyi asla göze alamazdı ve amin, amin sesleri içersinde vazifesini en iyi şekilde yapmış bir insanın mutluluğu ile veda edip gitti bir sonraki programına kadar…
Halk da affedilecekleri ve kurtuluş beratını kazanacakları hayaliyle bir sonraki programa kadar gönül ferahlığı içersinde evlerine döndü.

Alim Hoca mutlu.
Halk umut dolu.
Alan razı.
Veren razı.
Ama Allah razı değil…

Ama Allah hoşnut değil kullarının sözlerine yüz çevirmesinden. Bir Rahmet olarak gönderdiği Kitabının, dünya oyalanmalarına kendini kaptırmış nankör kulları tarafından terk edilmesinden hiç hoşnut değil. Kullarına sadece gerçekleri vaad etmesine, kendi rızasını kazanmanın herşeyin üzerinde olduğunu söylemesine karşın umut ve hayal tacirlerinin elinde Kitabının oyuncak olmasından hiç hoşnut değil. Kitabında hiç bir şeyi eksik bırakmadık demesine rağmen sorulan tüm abuk sorulara cevap bulabilmek için Kitabından başka kitapları rehber edinilmesinden hiç hoşnut değil. Kullarının erdemli olabilmesi için gerekli olan herşeyi Kitabında bildirmesine rağmen kendi nefislerine dini uydurmak için iftira atmalarından hiç hoşnut değil…

Ama Alim Hoca şöhreti severken, halk da umudu ve hayal kurmayı severken bunların ne ehemmiyeti var, değil mi !!!

Bir sonraki 11 ayın sultanına kadar çalar, söyler, oynar, geçeriz Sırat Köprüsünden nasılsa…

Ahzab-
35: Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar,
inanan erkekler ve inanan kadınlar, söz dinleyen erkekler ve söz dinleyen kadınlar, doğru sözlü erkekler ve doğru sözlü kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygılı erkekler ve saygılı kadınlar, yardımsever erkekler ve yardımsever kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, iffetli erkekler ve iffetli kadınlar, Allah’ı çok anan erkekler ve çok anan kadınlar; işte Allah onların hepsine bağışlanma ve büyük bir ödül hazırlamıştır.

www.eliffevziyecaltepe.wordpress.com/2014/07/01/mutlu-ve-umutlu-oyalanmalar


About the Author
Author

Elif Fevziye Caltepe

Comments (1)
Leave a reply

Name (required)

Website