Bir Erkeğin Şahitliği İki Kadının Şahitliğine mi Eşittir?

Bir Erkeğin Şahitliği İki Kadının Şahitliğine mi Eşittir?

İslam’a saldırı için araçsallaştırılan meselelerden biri de kadın konusudur. Söz konusu kişiler, geleneksel din anlayışının öğretilerini, İslam’mış gibi sunmakta ve İslam’a saldırı için kullanmaktadırlar. Oysa, geleneksel-kültürel din anlayışı ile Allah’ın vahyi olan Kuran’daki din arasında çok büyük farklar bulunmaktadır. Bu farklardan birisi de kadının şahitliği meselesidir.

Geleneksel anlayışta, kadınların şahitliği konusunda, Kuran’da yer almayan görüşler savunulmaktadır. Bu anlayışta, boşanma ve evlenme gibi meselelerde iki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliğine denk olduğu, hırsızlık ve öldürme gibi ceza uygulanması gereken fiillerde ise kadınların şahitliğinin geçersiz olduğu kabul edilmiştir.

Kuran’ın hiçbir yerinde, herhangi bir hususta, kadınların şahitliğinin geçersiz olduğunu belirten veya ima eden en ufak bir ifade bile mevcut değildir. Hırsızlık yapanın veya birini öldürenin bu fiillerinin nasıl ispatlanacağını Kuran açıklamaz. Bu suçları yapanların suçlarının nasıl tespit edileceği insanlara bırakılmıştır. Bilindiği gibi davet ile yapılan şahitlik ile olaya tanık olarak yapılan şahitlik arasında fark vardır. Örneğin bir kimsenin vasiyet yapacağı zaman iki şahit tutması (Maide Suresi 106) davetle yapılan bir şahitliktir. Bu tür tanıklıklarda gönüllülük esastır. Bu hususta tanıkları siz seçeceğiniz için, tanıkları erkek veya kadın olarak seçmek büyük bir fark oluşturmaz. Fakat hırsızlığa veya öldürmeye şahitlik, davet ile değildir; bu suçları işleyenler çoğu zaman bu eylemlerini gizlemeye çalışırlar, bu yüzden de bir şekilde bu eylemleri gören şahitler değerlidir. Nüfusun yarısını oluşturan kadınlardan bu hususta yararlanmamak ciddi bir sorun oluşturacaktır. Hırsızlık yapan veya adam öldüren kişiyi, sadece bir kadın veya birçok kadın gördüyse bu şahitliklerin değerlendirilemeyeceğini söylemek, akla ve Kuran’a aykırı bir uygulamadır. Ayrıca Kuran’da, Müslümanların olması gereken vasıflarından biri “yalancı şahitlikte bulunmamak, dosdoğru şahitlik yapmak” (Furkan Suresi 72; Mearic Suresi 33) olarak belirtilmiştir. Bu özelliğin ise erkeklerin sahip olmaları gerekli bir vasıfları olduğu belirtilmemiş; bu vasıf, tüm inananların özellikleri arasında sayılmıştır. [Kadınların şahitliğini kimi alanlarda kabul etmeye yanaşmayanların, hadis nakli konusunda kadın-erkek ayrımı yapmadan şahitlikleri kabul ettiklerini görmekteyiz. Örneğin Hz. Ayşe, kendisinden en çok hadis rivayet edilenlerdendir.]

Geleneksel mezhepler, zina konusunda da kadınların şahitliğinin geçersiz olduğunu ifade etmişlerdir. Bu iddia da Kurani bir temele sahip değildir. Üstelik Kuran’da, bir erkeğin, karısının zina yaptığını iddia ettiği bir durum ele alınır (Nur Suresi 6-9). Bu durumda koca, dört defa kendisinin doğru söylediğine yeminle şahitlik edecek, beşincide ise eğer yalan söylüyorsa Allah’ın lanetinin kendi üzerine olmasını ifade edecektir. Fakat karısı da aynısını tekrarlarsa; yani dört defa kocasının yalancı olduğuna şahitlik eder ve beşincide ise eğer yalan söylüyorsa Allah’ın azabının kendi üzerine olmasını ifade ederse, kadın hukuken bu suçu işlememiş gibi (bu dünyada) işlem görür. Görüldüğü gibi zina ile ilgili hususlarda kadınların şahitliğinin geçersiz olmadığı Kuran’da belirtilmediği gibi, kocası karısının zina yaptığını ifade edince, kadın da kocası gibi şahitlik yapmaktadır. Ayrıca bu durumda, kocayla karısının şahitlikleri birbirine denktir; bir kocanın şahitliği karısının şahitliğinin üzerinde tutulmamıştır. Hatta eşit şahitlikleri yaptıklarında, sonuçta, kadının tanıklığına göre kadın suçsuzmuş gibi hukuki muamele görmektedir.

Kuran’ın hiçbir yerinde “Bir erkeğin şahitliği iki kadına eşittir” diye bir ilke de konulmamıştır. Ancak böyle bir ilke konulmuş olsaydı bir erkeğin şahitliğinin iki kadının şahitliğine eşit olduğu söylenebilirdi. Dört şahit gereken zinanın tespitinde; dört kadın veya iki erkek, sekiz kadın veya dört erkek gibi ifadeler kullanılmadan “dört şahit” diye belirtilir (Nur Suresi 4). Boşanma yaşandığında ve iddet müddeti bittiğinde iki şahit tutulması söylendiğinde de; iki kadın veya bir erkek, dört kadın veya iki erkek gibi ifadeler kullanılmadan “iki şahit” diye belirtilir (Talak Suresi 2). Kuran’da, bu hususlarda erkek-kadın ayrımı yapılmadığına göre kadınların şahitliğinden de erkeklerinkiyle eşit şekilde yararlanılır.

Bu konuda, yanlış yorumlar, vadeli borçlanmalarla ilgili Bakara Suresi 282. ayetten yola çıkılarak dile getirilmiştir. Bu şahitlik tipi de davetle yapılan bir şahitliktir. Öncelikle ayeti aktaralım:

Bakara Suresi, 282: Ey iman edenler! Belirli bir süre için birbirinize borç verdiğinizde onu yazın. Aranızda bir yazıcı adaletle yazsın. Yazıcı, Allah’ın kendisine öğrettiği şekilde yazmaktan kaçınmadan yazsın. Borç altına giren kişi de onu kayda geçirtsin ve Rabbinden korksun da borcundan hiçbir şey eksiltmesin. Borç altına giren, aklı ermez yahut zayıf, çaresiz biri ise yahut yazdırmaya gücü yetmiyorsa, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki kişiyi de şahit tutun. Eğer iki erkek yoksa rızanızla kabul edeceğiniz şahitlerden bir erkek ve iki kadın gerekir. Bu, kadınlardan biri sapınca diğeri ona doğruyu hatırlatsın. Tanıklar çağırıldıklarında kaçınmasınlar. Az olsun çok olsun, borcu, süresiyle beraber yazmaktan üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah katında adalete daha yakın, tanıklık için daha sağlam, kuşkuya düşmemeniz için daha elverişlidir. Ancak aranızda hemen alıp verdiğiniz peşin bir ticaret söz konusu ise onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alışveriş yaptığınızda da tanık bulundurun. Yazıcıya da tanığa da zarar verilmesin. Böyle bir şey yaparsanız bu, kendinize kötülük olur. Allah’tan korkun. Allah size öğretiyor. Allah her şeyi bilendir.

Borçların yazılmasını ifade eden ayette, öncelikle dikkat edilmesi gerekli nokta, ayette “yazıcı ile şahitlerin bu görevden kaçmamaları” ve “yazıcıya ve şahitlere zarar verilmemesi” gerektiği hususlarına dikkat çekilmesidir. Bir tek ayetteki, birkaç kez yapılan vurgulardan, maddi menfaatlerin söz konusu olduğu bu tip durumlarda, şahitlere zarar verilme ihtimalinin olduğu ve bu mesuliyetin altına girmek istemediklerinden insanların şahitlik etmekten kaçtıkları anlaşılmaktadır. Bahse konu ayette, kaçınılan bu mesuliyet erkeklere yüklenmiştir; bu yüzden burada kadınlar lehine pozitif ayrımcılığın olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Ayette “iki erkek şahit” bulunulmasından bahsedilmektedir; “iki erkek veya dört kadın” bulunması ifade edilmemektedir. Eğer böyle olsaydı, borçlanma olayına mahsus bir şekilde bir erkeğin şahitliğinin iki kadınınkine eşitlendiği söylenebilirdi. Oysa burada görünen; şahitlere baskı durumunun muhtemel olduğu, bu yüzden insanların bu mesuliyetten kaçındığı böylesi bir durumda, bu mesuliyetin erkeklere yüklenmesi suretiyle istenmeyen bir durumdan kadınların korunduğudur.

Ancak iki erkek şahit bulunamazsa, “bir erkek ve iki kadın şahit” bulunması gerekmektedir. “Böylece hem şahit sorunu çözülür, hem olumsuz bir durumun ortaya çıkışı ihtimalinde bir erkekle bir kadının karşı karşıya kalması önlenip kadın baskılardan korunur. Borcun miktarı konusunda bir anlaşmazlık çıktığını ve şahitlerin farklı tanıklık yaptığını düşünelim. İki şahidin farklı şahitliği durumunda bir kadın, bir erkekle karşı karşıya kalacak ve iki taraftan birinin yalancı olduğunun kesin olduğu bir ortamda, yoğun stres ve baskı altında kalacaktır. Zaten insanların şahitlikten kaçınma sebebi, böylesi anlaşmazlıkları ve baskıları gözlemlemeleri ve bundan kaçınmalarıdır. Oysa bir erkek ve iki kadın şahitle, şahit sayısı üçe çıkınca mesuliyet dağılacağı için şahitlikteki stres önemli bir düzeyde azalacak ve baskı yapmak isteyen art niyetli kimselerin bu sefer iki kişiden birini değil, üç kişiden ikisini kandırmaları gerektiği için işleri zorlaşacaktır. Kadınların baskılardan korunmasını sağlayan bu uygulamanın hikmetlerini idrak edemeyenler, kadınları baskılardan koruyup, kaçınıldığı belirtilen bir mesuliyeti erkeğe yükleyen bu ayeti anlamayarak, “bir erkeğin şahitliği iki kadının şahitliğine eşittir” diyerek, Kuran’ı çarpıtmışlardır.” [Kuran Araştırmaları Grubu, Uydurulan Din ve Kuran’daki Din, s. 235.] Ayrıca bir erkekle bir kadın aynı yönde şahitlik yapınca ikinci kadına ihtiyaç kalmamaktadır. İkinci kadına başvurulması gereken durum, erkekle kadın arasında oluşan bir anlaşmazlık durumudur.

Bazı çevirmenler, “kadınlardan biri sapınca diğeri ona doğruyu hatırlatsın” şeklinde çevirdiğimiz ayetteki bölümü “kadınlardan biri unutunca diğeri ona hatırlatsın” şeklinde çevirmişlerdir. Bahsettiğimiz şekilde tercümeyi şu yüzden tercih ettik: Birincisi, ayette “unutma” diye çevrilen “dalle” kelimesinin Kuran boyunca yaygın kullanımı “sapmadır”. İkincisi, bu ayette şahitlere yapılan baskılara karşı birkaç defa uyarı yapılmıştır, şu halde birinci kadının şahitliğinin yanlış olma ihtimalini, bu kadının (ayette hiç dikkat çekilmeyen) unutmasından ise, ayet boyunca dikkat çekilen ve kaçınılan unsur olan baskıya bağlamak daha doğru olacaktır.

Sonuç olarak, bir erkeğin şahitliğinin iki kadının şahitliğine eşit olduğunu veya kadınların bazı durumlarda şahitlik yapamayacaklarını söylemek Kuran’la çelişkilidir. Bakara Suresi 282. ayet ise vadeli borçlanmalarla ilgilidir; burada, uğranılan baskılardan dolayı kaçınılan bir mesuliyet erkeklere yüklenmiştir. İki erkeğin bulunmadığı durumlarda ise bir erkek ve iki kadının olmasının hikmetini, yukarıda açıkladığımız şekilde anlamanın en doğrusu olduğu kanaatindeyiz. Bahse konu şahitlik, insanların menfaatine uygun veya yapmak istedikleri bir eylem değildir ki burada kadınların aleyhine bir durum oluşsun. Aksine, kaçınılan bir şahitlikten kadınlar korundukları için burada pozitif bir ayrımcılığın yapıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz.

Not: Bu yazı hazırlanırken Prof. Dr. Caner Taslaman ve Feryal Taslaman’ın yazmış oldukları “İslam ve Kadın” kitabından yararlanıldı. Kitabı ücretsiz olarak okumak ve indirmek için bakınız: https://www.canertaslaman.com/2019/09/12/islam-ve-kadin/


About the Author
Author

Editor 3

Leave a reply

Name (required)

Website