Herkes Mezhepsizdi

Herkes Mezhepsizdi

Peygamberimiz ve 4 halife döneminde, Kuran dışında dini bir kaynak yoktu. Mezhepler de olmadığı için insanlar mezheplere bağlı olmadan doğrudan Kuran’a bağlıydılar. Kuran’ın belirttiği şekilde dini yaşar, Kuran’ın serbest bıraktığı konularda kendi beğeni, örf ve alışkanlıklarına göre hareket ederlerdi. Kimse ben Sünniyim, Hanefiyim, Şafiyim, Şiiyim, Aleviyim, Caferiyim şeklinde görüş belirtmiyordu. Onlar “Müslümanım” diyor, rehberlerini Kuran görüp, bununla yetiniyorlardı. Hatta Peygamberimiz’in dönemindeki en cahil bedeviler bile Kuran ayetlerinden anlayışlarına göre faydalanıyor ve Müslüman oluyorlardı. Bizim arzumuz da aynı o günlerde olduğu gibi Hanefi, Şii, Caferi, Sünni gibi etiketler kullanmadan, mezheplere bağlanmadan, ilave etikete gerek duymadan sadece Müslüman olmamız; değişmeyen, çelişkisiz, akla, mantığa uygun ve Allah’ın uymamızı istediği Kuran’a, diğer kaynaklara itibar etmeden tâbi olmamızdır. Böylece Müslümanların dine fatura edilen uydurmalardan ve bu paramparça tablodan kurtulmalarıdır. O dönemdeki gibi olmaktan, sadece Kuran’a uymayı, Kuran dışında başka bir dini kaynak tanımamayı, takısız Müslüman olmayı kastediyoruz. Yoksa Kuran’ın verdiği serbestliklerin, o döneme göre düzenlenmesi gerektiğini söylemek Kuran’ın dinine ilave yapmaktır. Kuran’ın hüküm getirmediği konuların Allah’ın bizi özgür bıraktığı konular olduğunu anlarsak, din diye bildiğimiz yanlışları düzeltebiliriz. Çünkü din anlayışımızdaki bozulmaların büyük kısmı, Kuran’ın bizi özgür bıraktığı konularda kısıtlamalar getirilmesi ile ortaya çıkmıştır.

Tüm bunları gerçekleştirirken ilk önce Allah’ın bunu istediğini anlamamız lazımdır. Bunun için kitabın ikinci bölümünde Kuran’ın tek kaynak olduğunu açıklayan görüşlerin yeterli olacağına inanıyoruz. Kuran’ın yeterliliğine dair bu bölümde bahsetmediğimiz birçok ayeti, kitabın diğer bölümlerinde göstermemiz zaten yeterli olan bu ayetleri daha da pekiştirecektir. İlerleyen bölümlerde, kutsala fatura edilen, doğru ile yalanın birbirine karıştığı hadis kitaplarında, doğru ile yalanın bir daha ayırt edilmeleri mümkün olamayacak şekilde karıştıklarını göreceğiz. Eğer hadisler Kuran gibi dinin kaynağı olsalardı, bu, İslam’ın geriye dönüşü mümkün olmayan bir tarzda bozulduğu manasına gelecekti. Bu yüzden, hadislerin dinin kaynağı olamayacağını göstermek hem dinimizi, hem de Peygamberimiz’i iftiralardan kurtarmak anlamına gelmektedir. 4 Halifenin, Peygamberimiz’in Kuran dışında nakledilen sözlerini yazdırmama ve hatta yaktırma konusundaki tavrını görünce Kuran dışında dini kaynak aramamanın ve dinin sadece Kuran’dan öğrenilmesi gerektiği iddiasının haklılığını daha da iyi anlayacaksınız. Uydurulan din ile indirilen dini ayırt ederken kullandığımız yöntemimizdeki temel yaklaşımlarımızdan biri; indirilen dini (Kuran’ı) ve uydurulan dini inceleyerek ve kıyaslayarak, gerekli delilleri ortaya koymaktır. Allah’ın istediği gibi akıl işletilerek ve “beyyine” yani açık delil üzere olunarak, mevcut yapı değiştirilmelidir. Bunun aksi bir tutum, körü körüne taklit veya gelenekler ile arzu edilenin dinselleştirilmesi olur ki, bu da bizi karşı olduğumuz yapıyla aynı şekilde kaosa sürükler.


About the Author
Author

Editor 3

Comments (1)
Leave a reply

Name (required)

Website