Yaşam Sigortası

Yaşam Sigortası

Sen benden daha gençsin, ama ne önemi var? Ölüm yılları hesaba katmaz, ölümün seni nerede beklediği bilinmez: Bu yüzden sen her yerde bekle onu. Seneca

Doğal olarak herkes iyi bir yaşam sürmek ister. Hatta pek çoğumuz farkında olarak ya da olmayarak kırk yılımızı harcarız; emekliliğimizde rahat etmek uğruna. Gelecek ile ilgili endişeler duyarız hep. Aman sonum kötü olmasın, kimseye muhtaç olmayayım diye. Özel sigorta poliçeleri yaparız. Her ay düzenli paralar öderiz. Ne için? İleride rahat yüzü görmek için. Hep ileriye yatırım yaparız. Bir gün geleceğini biliriz o ilerinin, ama biteceğini unuturuz her nedense. İnsan yaşarken hep bir şekilde güvenceye almak ister kendini. Sağlık sigortaları, temeli sağlam bir ev, banka hesabında biriken para, kârlı bir yatırım, güvenli bir araba. Her ay ödenen düzenli taksitlerin toplu halde geri dönüşünün olacağı düşüncesi, en azından ileriki yaşlarda rahat edileceği ümidiyle güvende hissettirir insana kendini. Zira insanın kendini güvende hissetmesi kadar onu rahat ettirecek başka bir şey yoktur çoğu zaman.

Öte taraftan esasen her ne kadar ödenen paraların geri dönüşü mümkünse de, insanın bu geri dönüşü görecek kadar yaşayacağı garanti değildir. Örneğin hayat boyu ödeyip emekli olmadan ölebilir insan. Yani bir nevi risktir aslında tüm bu ödenenler. Yakınlarına miras olarak kalması, dünyevi manada bir fayda sağlayamaz insana, ölüm gibi bir durumda. Şansa kalmıştır insanın işi. Sonunda rahat edip etmeyeceğinin ya da örneğin yaşamının sonuna doğru amansız bir hastalığın pençesinde tüm bu ödediklerini bir anda harcamak zorunda kalmayacağının garantisi yoktur.

Ölürken aynı âhenk, salâ sesinden sızan:

Kulağıma doğduğum günde okunan ezan.

Necip Fazıl Kısakürek

Oysaki sahip olduğu dünyevi tüm kaygı ve endişelerden kurtarabilecek ayrı bir sigorta poliçesi daha vardı insan için. Üstelik sadece ödediği oranda geri alabileceği geçici bir sigorta değildi bu. Âhiret Bank tarafından düzenlenen bu poliçelere yatırım yapanların sonunda zarar etmesi ya da sunduğu imkânlardan istifade edememesi söz konusu değildi. Öyle kârlı bir yatırımdı ki 1’e 10 veriyor ve öyle geçici birkaç yıllık süre ile sınırlı olmayıp, sonsuz bir şekilde verdiklerini sürekli kılıyordu.

Kim bir güzellikle gelirse ona, getirdiğinin on katı var. Kötülükle gelene ise yaptığının kadarından fazla ceza verilmez. Onlar, haksızlığa uğratılmayacaklardır. 6 Enam Suresi Ayet 160

Durum çok açıktı aslında. Her ne kadar Allah’ın emirlerine uymak ve iyiliklerde bulunmak insanlara bu dünyada da maddi manevi çeşitli faydalar sağlayabiliyorsa da, esas olan sonsuzluk yurdu âhiret hayatındaki ebedi saadete yapılan yatırımdı. Birinde koca bir ömrü harcayıp son birkaç yıl rahat ederken, diğerinde sonsuzluğu yakalamak ve rahat etmek vardı. Aslında hesap çok açık ve bir o kadar da basitti. En kârlı ve en güvenilir ticaret, Allah ile yapılandı.

Ey iman sahipleri! Dikkatlerinizi, sizi korkunç bir azaptan kurtaracak bir ticarete çekeyim mi: Allah’a ve onun resulüne inanır, Allah yolunda mallarınız ve canlarınızla didinirsiniz. İşte bu, sizin için en hayırlısıdır; eğer bilirseniz. 61 Saff Suresi Ayet 10-11

Peki, böyle basit bir hesabın insanlar tarafından yapılamıyor olmasının sebebi ne olabilirdi? Şüphesiz insanın peşin gelen şeyleri sevmesi ve kendisini ilk defa var eden yüce Allah’ı gereğince takdir edemediği için öldükten sonra onu yeniden yaratacağına dair de şüpheler duymasıydı. Aslında daha önce de ifade edildiği gibi insan farkında olmasa da kendisine peşinen verilmiş sayısız nimete sahipti. Tüm bunlar hiçbir şey hak etmeden verilmişti ona ve verilmesinin sebebi de esasen sonsuz mutluluk ve yaşamı hak etmesiydi.

Bir işe girdiğinizi ve patronunuzun size daha siz işe başlamadan birkaç aylık maaşınızı peşinen ödediğini düşünün. Bu gibi bir durumda muhtemelen şaşkınlık içinde kalacak ve patronunuza karşı derin bir minnet ve muhabbet duyacaksınız. Ama büyük ihtimal bu duruma pek anlam veremeyecek ve sizin nasıl çalışacağınızı, ne oranda verimli olacağınızı bilmemesine rağmen patronunuzun size bu şekilde bir ödeme yapmasını garip karşılayacaksınız. Yüce Allah zamanın ve mekânın da yaratıcısı olduğundan, bizim gibi zamana ve mekâna bağımlı değildir. Bu sebeple aslında zaman üstü bilgisi ile kullarından hangisinin emirlerine uyup, hangisinin yüz çevireceğini bilmektedir. Ama buna rağmen dünyevi hiçbir maddi şey ile karşılanamayacak kadar fazla nimeti peşinen vermektedir insana. Hayırlı işler yapıp yapmayacağına bakmadan. Patronundan alacağı peşin maaşa şaşıran insan ise bu duruma hiç şaşırmamakta ve ben ne yaptım da Allah bana bu nimetleri verdi diye düşünmemektedir.

Allah dileseydi kendisine inanmayanları kör, inananları ise görür yapabilirdi. Ya da herkes dünyaya kör olarak gelebilir ve zamanla sadece Allah’a inananların gözleri açılabilirdi. Ya da tüm bunların yanında bazı günlerde görüp bazı günlerde kör de olabilirdi insan. Veya bazı sabahlar yürüyebiliyorken bazı sabahlar uyandığında tuvalete gitmek için bile karnı üzerinde sürünmek zorunda kalabilirdi. Her sabah uyandığımızda hafızamız tamamen silinebilirdi örneğin. Bırakın bir gün önce ne yaptığımızı kendimizi ve ailemizi bile tanıyamayabilirdik. Şaşkın şaşkın sağa sola bakınıp bir anlam vermeye çalışabilirdik etrafımızdaki şeylere, her sabah uyandığımızda. Böyle bir durumda yaşamın ne kadar zorlaşacağını ve yaptığımız plan ve programların ne kadar kesintiye uğrayacağını bir düşünün. Ertesi sabah kalktığımızda görüp göremeyeceğimizi bilemeyeceğimizden veya kendimize dair herhangi bir şey hatırlamayacağımızdan yapmayı planladığımız işlerimizi gerçekleştirme garantimiz de olmayacaktır.

Ne kadar zor geliyor kulağa değil mi? Aslında bir sabah uyandığımızda bir önceki gün olduğu gibi görebilmemiz, yürüyebilmemiz ya da bir şeyleri hatırlayabilmemiz için herhangi bir neden bulunmamaktadır. Ama böyle yapmamıştır Allah ve imtihanı gereği istisnalar olmakla birlikte insanların hemen tamamını görebilecek, yürüyebilecek ve hatırlayacak yetenekte yaratmıştır. Böylelikle insanlara fırsat ve imkân vermiştir aslında. Gerçeği görüp, vermiş olduğu nimetlere şükretsinler ve inanan da inkâr eden de kendi rızasıyla inanıp, inkâr edebilsin diye. Peşinen vermiş olduğu uzuvları hayırlı işlerde kullanabilsin diye.

Oysaki insanların büyük çoğunluğu, işitip konuşabilmesini, görüp hareket edebilmesini, düşünüp anlayabilmesini, yiyip içebilmesini ve yediklerini rahat bir şekilde dışarı atabilmesini Allah’ın nimetleri sayesinde yapabildiği gerçeğini görememekte ve tek bir nefes solumayı dahi hak etmeyecek şekilde yaşamını sürdürmektedir.

Kendisinden istediğiniz her şeyden size bir parça verdi. Allah’ın nimetini saymaya kalksanız, sayıp bitiremezsiniz. Doğrusu şu ki insan, gerçekten çok zalim, çok nankördür. 14 İbrahim Suresi Ayet 34

Not: Bu yazı, Dr. Emre Dorman’ın “İnsanlar Uyurlar Ölünce Uyanırlar” isimli kitabından alınmıştır.


About the Author
Author

Editor 4

Leave a reply

Name (required)

Website