Koyunlaştırılmış Kitlesel Güç

Koyunlaştırılmış Kitlesel Güç, Koyun derken, koyunların klonlamasından bahsetmeyeceğiz!

İnsanların dogmalarla, sinsi ve kurulu sistemlerle, kör inançlar ve ritüellerle klonlanmasından bahsedeceğiz. Dünyada, insanların kurdukları acımasız düzenler/sistemler, sadece insanların doğduğu aile, köy, şehir, ırk, din veya devlet değiştiğinde; onları ölüme kadar kendi dogmalarına nasıl köle yaptıklarına şahit olmuşsunuzdur. Örneğin; İran da doğan birisini alıp Avrupa’nın her hangi bir şehrine götürdüğümüzde ve orada büyümesini sağladığımızda farklı sonuçlar meydana gelmektedir. İran da, Ayetullah’ı din adamı olarak kabul eden kişi, Hıristiyan bir memlekette doğmuş olsa Papazları, Hindistan’da doğsa Budist rahipleri, İsrail’de dünyaya gelse Yahudi hahamları, Türkiye’de doğmuş olsa şeyhleri, seyitleri ve imamları aynı konumda görecekti. Buradan da anlaşılacağı üzere, kurulan düzenler ve kirli atmosfer sayesinde kişiliklerin ve karakterlerin oluşumunda bireyin kendi kanaati ve iradesi pek olamıyor. Ya da bu kirli atmosferden sıyrılıp özgürleşemiyorlar.

Peki neden bu böyle?

Baskıcı ve otoriter yapılar/sistemler; insanlara tamamen dışarıdan yapılan baskılar sonucunda, bu tür dogmaları empoze ederek (dayatarak) ve de bu tür dogmaları içselleştirerek kendi istedikleri doğrultuda kullanabilecekleri kukla ve köle kişilikler yaratmaktadırlar.

Böylelikle kişilerin özgürce düşünmeleri ve yaşamaları engellenmektedir.

İşte, dışsal etkilerin (hegemonik güçlerin) sinsi bir şekilde kullanımı bu şekilde meydana gelmektedir. İnsanın özgürlüğünü bu şekilde elinden almaktadırlar.

Bu dogmalar aslında bireyi yok edip, onu dışlayıp, sindirip ve suskunlaştırarak; toplumu, devleti, kurumları, ırkı, inancı, parayı veya her türlü gücü kanaat sahibi, söz sahibi yapmaktadır.

Birilerinin malı götürmesi için bir zemin bir tezgâh oluşturulur.

Sırf İsrail’de doğup büyüdüğü için oranın dogmalarından emir alıp Filistinlileri vuran kişi, eğer Filistin’de doğup büyümüş olsa aynı kişi olmayacaktır.

Irak’ın Şii kesiminde doğduğu için Saddam’ın emrini ve dogmalarını/egolarını alıp Halepçe’de ki Sünni Kürtleri kimyasal bomba ile vahşice öldüren kişiler, eğer Halepçe’de doğup büyüselerdi bunları yapamayacaklardı.

İran’da doğduğu için Ayetullah’ın emrini dinleyip Siyonistlerle savaşan kişiler, eğer Yahudi bir beldede doğup büyümüş olsalardı acımasızca Ayettullah’ı öldürme planları yapabilirlerdi.

Amerika’nın George Bush’unu dinleyip, Bush’un egolarını ve dogmalarını kendine dava edinen bir Amerikalının, dünyanın herhangi bir ülkesini bombalayıp sömüren kişi, Afrika’da veya Afganistan’da ya da Irak’ta doğup büyümüş aynı kişi olsaydı, George Bush’u bir kaşık suda boğmak isterdi.

Amerika’nın, İngiltere’nin, İsrail’in vb. emperyalist güçlerin dogmaları ile hareket edip dünyanın birçok yerinde şeytani reklamlarla “happy meal”, “cacacola”, “pizza” satan ve insanları sömüren, kanlarını emen kişiler; sömürülen ve hakları gasp edilen fakir ülkelerde doğmuş olsalardı “happy meal”, “pizza” yemezlerdi ve bu emperyalist ülkelere lanet ederlerdi.

İşte; Otorite sahipleri bu tip dogmaları içselleştirmekle bireyciliği yok edip yine bu bireyleri kullanarak onları birer bilinçsiz makinaya, kuklaya ve özellikle gönüllü askerlere dönüştürerek kendi menfaatleri doğrultusunda bir mekanizma kurmak için çok etkileyici olan toplumsal güce, yani koyunlaştırılmış kitlesel güce dönüştürmektedirler.

Bu amaçla kendi siyasi ve ekonomik rantlarını oluşturabilmek için bu kitleleri kullanmaktadırlar. Bireyin özgürleşmesini sağlayacak olan tüm etkenleri de ortadan kaldırmaya çalışmaktadırlar.

Bireyin özgürleşmemesi için inançlar, mezhepler, kapital sistemler, devletler, milletler (yani bunların alt başlıkları olan; teoloji, cemaat, tarikat, sermaye, para, vatan, toprak, bayrak, soydaşlık, kan bağı) vb. sınırlar konulmaktadır.

Nihayetinde –tüm peygamber dönemlerinden sonra- geleneksel tanrı anlayışını ortaya atarak ya da klasik Allah algısı oluşturularak tüm zihinlere bir takla attırılmış ve içi boş, tamamen şekle dönüşmüş ve kehanetlerle doldurulmuş ve yaşadığımız hayatla ilişkisi kesilmiş, dondurulmuş bir din inşa etmişlerdir.

Adeta bu otoriteler veya emperyalist güçler yeryüzünde birer tanrı haline gelerek tüm bireyleri esir almış ve tüm bireylerin akılarını ve iradelerini kör edip susturmuş, insanların vicdanlarını da kömüre/taşa dönüştürmüşlerdir.

Bu nedenle dünya perdesinin üstüne çıkıp özgürce olaylara bakan çok az insan vardır. Bunu az sayıda insan başarır.

Şu anda; geleneksek Allah algısını gündemde tutup, bu anlayışın yaşamasını sağlamak için elinden gelen tüm gayreti gösteren ve her türlü alavere dalavereyi çeviren, Hz. Peygamberle alakası olmayan uyduruk bir din anlayışı icat edip, tomar tomar hadis uyduran ve bunu ayakta tutmak için de pis orta oyunları oynayan kişiler ile; Mal, mülk, sermaye ve paracılık fetişizmiyle adeta tanrılaşarak güç haline gelen yapılar, hep kendi taraflarına yontan sistemler meydana getirip, insanları sömürmek ve para çarklarında öldürmek için zalim otoriteler kuranlar, aynı telden çalmıyorlar mı sanıyorsunuz?

Aynı şirketin/şirkin ortakları değiller mi yani?

Bize göre; köleleştiren sermaye ve menfaat karşısında durmayan bir özgürlük (irade), vicdani ve fıtri değildir.

Adamlar (zenginler, abdesli/dindar zenginler, egemen güçler) doğada tüm insanlığa ait (ortak malı olan) bir hammadeyi alarak zenginleşiyor. Bu zenginliğini (halkın malını çaldığı halde) de insanların üzerinde hegemonya kurarak, yani zulm ederek adeta balyoz gibi vatandaşın kafasına geri vuruyor.

İşte bu insanların hakkına ve özgürlüğüne müdahaledir.

Peki, bunu nasıl ve ne ile yapıyorlar;

Özgürlüğün (eşit şartlarda yaşamın) ortadan kalkması için, uçuk kaçık, içi teoloji ve kehanetlerle doldurulmuş, Tanrı’nın/Allah’ın yeryüzündeki temsilcileri olarak lanse edilen; âlimler, şeyhler, seyidler, şamanlar, papazlar, hahamlar, dedeler, ustadlar, efendiler gibi ruhbanlar, sınıflar ve tekeller oluşturularak şekil, tılsım ve ritüel dinini meydana getirerek gerçek hayatla alakası olmayan bir din oluşturuluyor;

Böylelikle; Allah’a (yani Allah’ı temsil eden topluma, tüm kamuya) ait olan, malın mülkün paylaşılmaması için, kapitalist zihinler oluşturularak paranın tanrılaştırılması gibi hegemonik güçlerin işbirliği sağlanmıştır.

İki kesimin de (zenginlerin/egemen güçlerin ve din adına sınıflaşanların) birbirlerine ihtiyaçları vardır.

Bu iki cenah, her şekilde aynı potada buluşmaktadırlar.

Naim SAĞLAM


About the Author
Author

vekuran

Comments (6)
Leave a reply

Name (required)

Website