Sahabe’nin Adaleti Üzerine

Sahabe’nin Adaleti Üzerine

Özellikle Hadis Usulü’n’de sahabenin adaletinden çok, sahabenin kim olduğu üzerinde düşünmek gerekiyor. Kanaatimce mezheplerin sahabenin adaleti konusuna yaklaşımı ideolojik.

Örneğin; Mutezile, köken ismini (her ne kadar ihtilaf olsada ) cemel ve sıffin savaşlarında tarafsız kaldıklarından dolayı alıyorlar. Bu tarafsızlık dan dolayı, savaşan her iki tarafı da haksız görüyorlar. Bundan dolayı da Mutezile de sahabenin adaleti konusunu  farklı şekilde ele alınıyor. Bir kısım sahabenin hepsi adil ancak Hz.Ali ile savaşanlar hariç derken kimisi ise savaşa katılan iki tarafın da fasık olduğunu kabul edilemeyeceğini ifade ediyor. Kısaca sahabenin adaletini Cemel ve Sıffin savaşları üzerinden değerlendiriyorlar. (1)

Şiiler ise Hilafetin Hz.Ali’nin hakkı olduğunu ancak, sahabelerin bu konuda yanlış karar verdiklerini kısaca Hilafet meselesi üzerinden adil olamayacaklarını söylüyorlar. (2)

Ehli Sünnet ise genel olarak(cumhur) sahabenin adil olduğunu ifade ediyor. Sahabe tanımını ise Onu gören iman eden ve bu hal üzere vefat eden olarak da tanımıyorlar. Kendi sahabe tanımlarını delillendirirken de ayetlerin Sahabenin adaletine işaret ettiğini ifade edip, sahabenin arasında hiçbir ayrım yapmadan hepsinin adil olduğunu ifade ediyorlar.

Ancak Şafii âlimlerinden olan Ebi Hüseyin Kattan( أبي الحسين القطان من علماء الشافعية ) Sahabenin adaletinin belirlenmesi için araştırılması gerektiğini ifade ederken(3), Maliki Âlimlerinden olan İmam Maziri ( المازري من علماء المالكية ) Sahabenin adil olmasını bütün hepsi üzerinden değerlendirmemiş sahabe tanımı üzerinden cumhura ihtilaf etmiş, Peygamberin yanında kalan onunla beraber olanlar. Sadece görenler veya sohbetine katılmanın yetmeyeceğini ifade etmiştir.(4) Yine Hanefi Alimleri raviler de fakih olma şartı koşmuş kimi Alimler Ebu Hureyre’nin fakih olmadığını onun görüşünü almaktansa Kıyas’ı tercih ettiklerini bildirerek bu yönüyle de cumhurdan ayrılmışlardır. (5)

Ehli Sünnet’in Sahabenin adaletine dair delil olarak saydıkları ayetleri bağlamı içerisinde değil lafızcı (literal) bir yöntemle değerlendirdikleri dikkat çekiyor. Delil olarak sunulan en meşhur ayetleri ele aldığımızda;

1-) Bakara, 143. Ayet: Böylece, sizler insanlara birer şahit (ve örnek) olasınız ve Peygamber de size bir şahit (ve örnek) olsun diye sizi orta bir ümmet  yaptık. Her ne kadar Allah’ın doğru yolu gösterdiği kimselerden başkasına ağır gelse de biz, yönelmekte olduğun ciheti ancak; Resûl’e tabi olanlarla, gerisingeriye dönecekleri ayırd edelim diye kıble yaptık. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz Allah, insanlara çok şefkatli ve çok merhametlidir.

Burdaki ayette “sizler” lafzı aslında butun bir müslümanları kapsarken kimi Ehli Sünnet alimleri lafizcı davranıp Sahabeden bahsettiğini ifade ederek adaletine delil gösteriyorlar. Nitekim başka bir ayette (Âl-i İmrân, 110. Ayet: Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten men eder ve Allah’a iman edersiniz…) Buyuruyor burada da “siz” lafzı ile aslında bütün ümmeti kast ettiğini anlıyoruz ve aslında hayırlı olmanın İyiliği emredip kötülüğü men etmekle olacağını ifade ediyor.  Şayet, diğer anlamla yani lafizcı bir şekilde yaklaşırsak o zaman sahabeden sadece iyiliği emreden kötülükten men eden hayırlıdır sonucuna ulaşır dolaysıyla hayırsız olanında Allah’ın razı olduğu kimselerden olmayacağını ifade ederiz.

2-)Fetih 18. Ayet: Andolsun, Allah, sana o ağacın altında biat ederlerken mü’minlerden razı olmuştur, kalplerinde olanı bilmiş ve böylece üzerlerine ‘güven duygusu ve huzur’ indirmiştir ve onlara yakın bir fethi sevap (karşılık) olarak vermiştir.

Olay Hudeybiye de Hz.Osman’ın hapsedilmesi üzerine gelişiyor. Sayısında her ne kadar ihtilaf olsada genel kabul 1400 kadar sahabenin, Peygambere ölüm uzerine biat etmesi sonucu Allah’ın  kalplerinde geçen niyetlerinden dolayı onlardan razı olduğunu bildiriyor. Bu ayet ile birlikte değerlendirilmesi gereken bir diğer ayet ise ki bu ayeti de Ehli Sünnet sahabenin adaletinde delil olarak kullanıyor, 3.) Tevbe, 100. Ayet: İslâm’ı ilk önce kabul eden muhâcirler ve ensar ile, iyilikle onlara uyanlar var ya, Allah onlardan razı olmuş; onlar da O’ndan razı olmuşlardır. Allah, onlara içinden ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük başarıdır.

Tevbe-100 ve Fetih- 18 ayetleri ilk ve öncüler olarak, Rıdvan biatine katılanlar olarak ayrım yaptığını, bu anlamda Ehli Sünnet’in sahabe tanımında ve bu tanımdaki sahabenin adil olmasında Kur’an’a  göre sorun olduğunu  görmekteyiz.  Allah’ın onlardan razı olması demek onların hatadan ve günahtan beri olmayacağı anlamına geldiği gibi yanılma ve unutmadan da (zabt) beri olmayacağı anlamına gelmez.

4-) Enfâl, 64. Ayet: Ey Peygamber! Sana ve sana tabi olan mü’minlere Allah yeter.

Burada da yine tabi olandan kasıt müslümanların tamamı iken, bazı ehli sünnet âlimleri bunu sahabeye indirgemiş ve adil olduklarını iddia etmişlerdir.

5-) Âl-i İmrân, 195. Ayet: Rableri, onlara şu karşılığı verdi: “Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Hicret edenler, yurtlarından çıkarılanlar, yolumda eziyet görenler, savaşanlar ve öldürülenlerin de andolsun, günahlarını elbette örteceğim. Allah katından bir mükâfat olmak üzere, onları içinden ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Mükâfatın en güzeli Allah katındadır.”

Ehli Sünnet’in Sahabenin adaletine delil olarak getirdiği ayetlerden birisi de bu ancak burada ayet genele hitap etmekte hicret edenler,savaşan ve öldürülenler diye kısımlara ayırmış bunu sadece o dönemin sahabeleri için değil bütün ümmet için vaat etmiştir.

Şayet Ehli Sünnet, özellikle Enfal/64, Ali İmran/195 gibi ayetler üzerinden adil olunmayı şart koşuyorsa o zaman tabiin ve teba tabiine de şart koşması gerekir. Çünkü bu ayetler sadece sahabelere değil bütün müminler için nazil olmuştur.

Ehli Sünnet’in gözünden kaçan bu detayın arka planında Mutezile ve Şia’nın ideolojik yaklaşımının sonucu olarak Ehli Sünnet’in de ideolojik yaklaşmasına Peygamberi gören herkesin adil olduğu sonucuna vardıkları kanaatindeyim. Çünkü Medine’nin en meşhur tabiin fakihi olan Saîd b. el-Müseyyeb birine sahabe denmesinin gerekçesini peygamberle birlikte en az iki savaşa katılma şartı ile değerlendirmiştir.

Özellikle günümüzde daha sahih hadislere ulaşmak için Sahabe tanımının Kur’an ve Sahih sünnetle ideolojik yaklaşımdan uzak  “Makasıd” çerçevesinde tekrar değerlendirilmeli, Ebu Huseyn Kattan’ın dediği gibi Adaletli olup olmadığı araştırılmalıdır.

En doğrusunu Allah bilir.

Kaynakça;
1-)  “مقالات الإسلاميين” لأبي الحسن الأشعري، و”الفَرْقُ بَيْنِ الفِرَقِ” للبغدادي.  – المِلَلُ والنِحَلُ” للشهرستاني، و”ميزان الاعتدال” للذهبي، و”الفَرْقُ بَيْنَ الفِرَقِ”.

2-) الاختصاص” للمفيد، و”الروضة من الكافي” للكليني.

3-)السخاوي في “فتح المغيث”، و”الإحكام في أصول الأحكام” ( الجزء الثاني الصحافة ١١٠ ) للآمدي

4-)ابن حجر في “الإصابة في معرفة الصحابة”. ( الجزء الاول الصحيفة ٦)

5-) اصول الشاشي

Yazar: Mücahid Palevi


About the Author
Author

Seyyale

Leave a reply

Name (required)

Website