Muaviye 101

Muaviye 101

Muaviye, hilafeti Hz. Ali’den gasp edip, hilafet rejimini saltanat rejimine (seçimle değil babadan oğula yönetim) çevirdikten sonra, toplumdaki memnuniyetsizliği gidermek için kendini dini yönden temizlemeye çalıştı. Bu temizleme propagandasında kendine kalkan olarak çarpıtılmış kader inancını kullandı.

Seçimle halifeliği kazanan Hz. Ali’ye, Muaviye darbe girişiminde bulunup yönetimi ele geçirdikten sonra şöyle demiştir: “Allah’ın yardım ettiği kazanmış, yardımsız bıraktığı ise kaybetmiştir.”

Darbeyle yönetimi ele geçiren Muaviye, hutbeleri kendisi hazırlıyor ve okuyordu.

Muaviye, bir hutbesinde de Kuran’daki bir ayeti okuduktan sonra şöyle diyordu: “Ben Allah’ın hazinelerinin bekçisiyim; Allah’ın verdiği kimseye verir, menettiği kimseden de men ederim.”

Muaviye, kendisinin nasıl iktidara geldiğini ise şu cümlelerle açıklıyordu: “Allah iktidara gelmem için beni ehil görmeseydi, onu bana bırakmazdı. Bizim şu anki konumumuzu Allah beğenmeseydi, onu değiştirirdi.”

Görülüyor ki Muaviye, durumunu meşrulaştırmak için çarpıtılmış kader inancına sarılmaktadır. Böylece o, iktidarı altındaki halkın, kaderini yaşadığını yani başlarına gelen her şeyin Allah’ın hükmü olduğunu ve buna itaat etmeleri gerektiğini vurgulayıp iktidarını sağlamlaştırmaktaydı.

Muaviye, İslam dinini kendi iktidarı için araç olarak kullanmıştır. İslam’ı ve ayetlerin anlamlarını çarpıtmaktan geri durmamıştır. Ayetleri bağlamından kopararak halka aktarmış, döneminde uydurulan rivayetler yoluyla da  iktidarını perçinlemiştir. Örneğin Muaviye, Ebu Hureyre’ye el Akik’te bir köşk inşa edip arazi vermiştir. Muaviye’nin bu ve benzeri birçok ikramına Ebu Hureyre peygamberimize atfen uydurduğu sözlerle karşılık vermiştir:

Ebu Hureyre rivayet eder ki: “Allah’ın Resulü Muaviye’ye bir ok verdi ve şöyle dedi: ‘Bu oku al ve cennette beni onunla karşıla.’” (Kaynak: İbni Kesir, El Bidaye Ve’n Nihaye)

Ebu Hureyre’den yine şu hadis rivayet edilmiştir: “Allah’ın Resulü şunu derken duydum: ‘Allah, vahyini üç kişiye emanet etti: Ben, Cebrail ve Muaviye.’” (Kaynak: İbni Kesir, El Bidaye Ve’n Nihaye)

(Bakınız: Hadisler Neden Dinin Kaynağı Olamaz)

(Ayrıca Bakınız: Neden Dinin Tek Kaynağı Kuran’dır)

Muaviye döneminde, adaletsizlik de had safhadaydı. Muaviye, bu adaletsizliklerin de kader olduğunu söylemiş ve kötü yönetiminin sonuçlarını Allah’a fatura etmiş ve Allah’a iftira atmıştır.

Muaviye’nin bu çarpıtma kader anlayışı, sadece Muaviye’yle sınırlı kalmamış, saltanatında kendisinden sonra gelen şahıslar da bu çarpıtma anlayışı benimsemiş ve uygulamışlardır.

Örneğin 5. Emevi Kralı Abdülmelik, Amr ismindeki birini katletmiş ve bu cinayetinin insanlara şu şekilde duyurulmasını istemiştir: “Müminlerin Yöneticisi Abdülmelik, arkadaşınız Amr’ı, Allah katledilmesini istediği için katletmiştir.”

Bir başka örnek olarak, binlerce insanı katleden Emevi Valisi Haccac da şöyle demiştir: “Eğer bir adama şu kapıdan gir desem, o da girmese, onun kanı bana helal olur.”

Emevi Valisi Haccac, ayrıca, haddini daha da aşarak şöyle demiştir: “Bana itaat etmek, Allah’a itaat etmekten daha gerekli bir şeydir.”

Emevi Valisi Haccac, bunlarla yetinmemiş, kötü yönetimini, cinayetlerini ve adaletsizliklerini Allah’a fatura etmiştir. Ali’yi sevdiğini söyleyen bir adamı öldüren Haccac, caniliğinin sebebinin Allah olduğunu söylemiştir: “Allah’ım onu sen öldürdün, isteseydin bunu engellerdin.”

Muaviye ve çevresine dönemin Müslümanları karşı çıkmıştır. Dönemin Müslümanları, Muaviye ve çevresinin Allah’a iftira attığını ve Kuran’daki kader anlayışının böyle olmadığını savunmuşlardır. Muaviye ve kendisinden sonra krallar ise, bu Müslümanların Allah’a itaatsizlik yaptıklarını ve bundan dolayı katledilmeleri gerektiğini söylemiştir.    

Yazar: Rafettin Muslu


About the Author
Author

Editor 2

Comments (1)
Leave a reply

Name (required)

Website