3 PEYGAMBER, 3 İSTEK

Hz. İbrahim, Allah’tan, varlığı nasıl yarattığını kendisine göstermesini istedi. O bunu istedi çünkü Allah ona göklerin ve yerin melekûtunu gösterdi. Yani varlığın, evrenin boyutlarını. Belki bugün bilimin araştırdığı atomu, kurt deliklerini, kara delikleri vs.

EN’AM 75 Böylece biz İbrahim`e göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk ki, gerçeği görüp bilerek inananlardan olsun.

Bunları gören bir insanda da elbette hangi merak uyanır? “Bütün bu harikuladelikler, eserler acaba nasıl yaratıldı? ”

BAKARA 260 Hani İbrahim de şöyle yakarmıştı: “Rabbim, göster bana, nasıl diriltiyorsun ölüleri? ” “İnanmadın mı? ” diye sordu. “İnandım, dedi, ancak kalbimin tatmin olması için… ” Allah dedi ki: “Kuşlardan dört tane al, onları kendine ısındırıp alıştır. Sonra her dağın üstüne onlardan bir parça koy. Sonra da onları çağır. Koşarak sana geleceklerdir. Bil ki Allah Azîz`dir, Hakîm`dir.

Allah, Hz. İbrahim’in bu isteğini kabul etti.

Hz. Musa… O da Allah ile konuştu. Elbette onda uyanacak merak da, böyle bir süreçten sonra, Allah’a daha da yakınlaşmak, yani O’nu görmektir. İşitti, şimdi de görme merakı uyandı.

KASAS 30 Oraya vardığında o bereketli toprak parçasındaki vadinin sağ tarafından, bir ağaçtan şöyle seslenildi: “Ey Mûsa! Âlemlerin Rabbi Allah benim, ben!”

ARAF 143 Mûsa, bizimle sözleştiği yere gelip Rabbi de kendisiyle konuşunca şöyle yakardı: “Rabbim, göster bana kendini, göreyim seni!” Dedi: “Asla göremezsin beni! Ama şu dağa bak! Eğer o yerinde durabilirse, sen de beni göreceksin!” Rabbi, dağa tecelli edince onu parça parça etti. Ve Mûsa baygın vaziyette yere yığıldı. Kendine gelince şöyle yakardı: “Tespih ederim seni. Tövbe edip sana yöneldim! İman edenlerin ilkiyim ben. ”

144 Allah buyurdu: “Ey Mûsa! Ben, gönderdiğim vahiylerle, konuşmamla seni seçip yücelttim. Sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol!”

Bundan öğrendiğimiz şu oluyor: Bu istek de kabul edildi ama bunun tam anlamıyla henüz mümkün olamayacağı, dağın parçalanmasıyla gösterildi. İnsan hâlihazırda maddi boyutta iken Allah’ı göremez. Varlığı bu tecelliyi kaldırmaz, yok olur. O nedenle insan böyle bir istekte ve talepte bulunmamalı, Allah’ın şu an nasip ettiği ile yetinip şükretmelidir: Sana verdiğimi al ve şükredenlerden ol!

Hz. Nuh’a gelelim. Burada işin rengi değişiyor. Hz. Nuh tam 950 yıl yaşamış:

ANKEBUT 14 Yemin olsun, biz Nûh`u toplumuna gönderdik de o onların arasında bin yıldan elli yıl eksik kaldı. (…)

Bu kadar uzun yaşayan bir insan nelere şahit olur? Kaderin tüm tecellilerine, hayatın iniş ve çıkışlarına, cilvelerine, ilginç ve garip olaylara, belki bir ülkenin doğuşuna ve yok oluşuna bile tanık olur… Ve hangi merak uyanır? “Acaba bu olayların hikmeti ne olabilir? ? ? ”

Ve işte Hz. Nuh, oğlunun ölümünden sonra, her şeye rağmen edebini koruyarak, asla ukâlalık etmeden, Allah’a kaderin sırrını sorar:

HUD 42 Gemi onları, dağlar gibi dalgalar üstünden yürütüp götürüyordu. Nûh onlardan ayrı bir yerde duran oğluna seslendi: “Oğulcuğum, bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma. ”
43 Oğlu cevap verdi: “Bir dağa sığınacağım, beni sudan korur. ” Nûh dedi: “Allah`ın merhamet ettiği dışında bugün hiç kimse için Allah`ın kararından kurtaracak yoktur. ” Ve ikisi arasına dalga girdi de o, boğulanlar arasına katıldı.
44 Ve denildi: “Ey yer! Suyunu yut ve ey gök, sen de tut. ” Ve su çekildi. İş bitirilmişti. Gemi, Cûdi üzerine oturdu ve haykırıldı: “O zalimler topluluğu geri gelmez olsun!”

45 Bu arada Nûh, Rabbine yakardı da dedi ki: “Rabbim, oğlum benim ailemdendi! Senin vaadin elbette haktır. Sen hâkimlerin, hükmü en güzel verenisin. ”

46 Allah buyurdu: “Ey Nûh! O, senin ailenden değildi. Yaptığı, iyi olmayan bir işti. Hakkında bilgin olmayan şeyi benden isteme. Cahillerden olmaman hususunda seni uyarırım. ”

47 Nûh dedi: “Rabbim! Hakkında bilgim olmayan şeyi senden istemekten sana sığınırım. Eğer beni affetmez, bana acımazsan hüsrana uğrayanlardan olurum. ”

Tüm bunlardan ne öğreniyoruz?

İnsan, Allah’ın eserlerini aklını kullanarak, bilimle incelemeli, araştırmalı, ilim peşinde koşmalıdır.

Allah’ı görme arzusuna gelince, elbette yaratılanın, kendisini Yaratanı daha yakından tanımak istemesi normaldir. Ancak bu henüz burada mümkün olmayacak bir şeydir. O nedenle insan iman ile, ibadeti ve amelleri ile yetinmeli ve sabretmelidir. İnsan Rabbini ahirette görecektir:

KIYAMET 22 Yüzler vardır o gün parıltılı,

23 Rabbine doğru bakan.

Ama sıra kader meselesine gelince, insan bunu hiç kurcalamamalı, bu konuda “neden? ” diye sormamalı, sui zanna bile düşmemeli, ânı yaşayıp kulluk sorumluluğu ne ise onunla meşgul olmalıdır. Yani kader sırrını araştırmak, insanın hiç üstüne vazife olmayan, onu ancak şüphe, zan ve vehimlere götürecek bir gaybdır ve gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır. Ve bu mesele de sonunda açıklığa kavuşacaktır:

ARAF 7 Onlara bir ilmin tanıklığında/bir ilmin aracılığıyla bütün serüveni mutlaka anlatacağız. Biz olup bitenlerden habersiz değildik.

“Bütün serüven” ile kastedilen, evren tarihi boyunca tüm olup bitenler ve bunların hikmetidir. Nitekim:

KEHF 109 De ki: “Rabbimin kelimeleri için deniz mürekkep olsa, Rabbimin kelimeleri tükenmeden önce deniz mutlaka biter. Bir o kadarını daha getirsek de yetmez. ”

LUKMAN 27 Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa, deniz de arkasında yedi deniz daha katılarak yardımcı olsa, Allah`ın kelimeleri tükenmez. Allah Azîz`dir, Hakîm`dir.

O nedenle insan edebini ve haddini bilmeli. Üstüne vazife olmayan ve şu anki aklınla asla anlayamayacağın sırları, yani kaderi sorgulamamalı. Bunun hakkında düşünme bile. Sadece Allah’a inan, hüsn-ü zan et ve sen asıl işine bakmalı: İlim peşinde koşup ve kulluk etmeli.

Kader konusunda insanın yapacağı, bileceği hiçbir şey yok. Bunu araştırmak, bilmek hiçbir işlevselliğe de sahip değil. İşlevsel olan şu: Şu an burada var olmak neyi gerektiriyorsa onu yapmak, yaşamak: İlim öğrenmek, ibadet ve kulluk etmek, ânı yaşamak ve şükretmek.

Dikkat çekici olan bir şey de şu: 3 peygamberin durumunda da “dağ” kavramı geçiyor. Hz. İbrahim kuşları dağa bıraktı. Hz. Musa’nın olayında dağ parçalandı. Hz. Nuh’un oğlu ise dağa sığındı.

Yazar : Onur

 


About the Author
Author

Dini Yazilar

Leave a reply

Name (required)

Website