Türkiye Diyanet İşleri Başkanlığı, dinimizi gereğince anlamak, öğrenmek, yaşamak için; Kur’an’la birlikte hanifi-sünni mezhebi kabüllerini ve bu mezhebin kabüllerine uygun yazılmış sünnet-ilmihal kitaplarını, arap-emevi, osmanlı örf ve adetlerini dinimizin kaynaklarından saymaktadır.. Dinimizde tercihlere bırakılan detaylarda veya dinin kapsamında olmayan konularda bu mezhep kabüllerini dinimizin bir parçası gibi görmekte ve göstermek istemektedir. Diyanete göre İslam dini=Kur’an+ Hanifi-sünni mezhebi kabülleri bu kabüllere
(daha&helliip;)
İnsanlığın burcuna hükmeden eşsiz kitabımız Kur’an-ı Kerim’in, Hadid sûresi 16. âyetinde Rabbimiz: “Kendilerine inen bu hakikatten ötürü, kalblerin yumuşama zamanı gelmedi mi?” buyurmaktadır. Beynelminel olan bu psikolojik boyut, Müslümanların nasıl olması gerektiği hakkında bir kriter sunmakta, gerçek yolun çerçevesinin bu cebr-i lutfi motifli süsünde olduğu vurgulanmaktadır. Demek ki Ruh İnsanlığını zirve planda temsil etmesi gerekenlere, ilk muhatap olmaları yönüyle önemli
(daha&helliip;)
Bizler İslam ı Rabbin emrettiği şekliyle Kur’anı rehber alarak yaşamadığımız ve ondan uzak beşerin öğretisiyle yaşadığımız için, hala putperest devrinden kalma inançlarımızı farkında olmadan bakın nasıl devam ettiriyoruz. Aşağıdaki vereceğim örneği lütfen iyice düşününüz, eğer kur’an gerçekleri ile iman eden bir toplum olsak, her sorunumuz da ona danışmayı adet edinsek, yaptığımız bu hatayı göz göre göre yapmaya devam eder miyiz?
(daha&helliip;)
İslam`da(Kuran`da) ruhlar alemi diye bir inancın olmadığını açıklamıştım: http://77.79.79.180/~diniyazilar/dy/oku/1425/islamda-canlilarin-ruhu-hayaleti-yoktur.htm Kuran`a göre beden ötesi ve ölümden sonra yaşamını sürdüren bir tanrısal parçamız(ruhumuz) yok. Ahiret yaşamı da yeniden beden olarak yaratılmamız sayesinde gerçekleşecektir ve ahiret evreni de (Rabbin Katı) tamamen maddi bir dünyadır yine. Bunları anlatmıştım. Şimdi ruhlar-hayaletler inancının yaptığı bozgunculukları maddeler halinde saymak istiyorum: 1. İnsana ait tanrısal parça ruh inancı
(daha&helliip;)
İbadete ilişkin konularda çevrenizdeki insanların tevillerine mutlaka şahit olmuşsunuzdur. Bazısı henüz çok genç olduğunu, şu an hayatını yaşayıp, ileriki yaşlarda tevbe ederek ibadet etmeye başlayacağını söyler, bazısı da cehennemin şu ana kadar yaşayan bütün kötü insanları alamayacağını düşünüp, nasılsa Allah affeder diye kendisini avutur. Kimi ölümden sonraki ahiret hayatına inanmaz, kimi de ölümün kendisinden çok uzak olduğunu zanneder. Bütün bu
(daha&helliip;)
Halk arasında kullanılan ve çok yaygın olan dinle alakalı bir takım sözler aslında Kuran’ın hiçbir yerinde geçmemektedir. Daha kötüsü bu sözlerin bir kısmı din konusunda kulaktan dolma, aileden gelme bilgiye sahip, Kuran okumamış Kuran’ı bilmeyen halkın çoğunu oluşturan kesimde yanlış davranışlara da neden oluyor ve bunların telafisi de doğruların insanlara anlatılması de oldukça zor oluyor. Bu sözlerden biri de hemen
(daha&helliip;)
‘Namaz, mü`minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır. ’ (Nisa Suresi, 103) ve insanlara hayatları boyunca sürdürmeleri emredilen çok önemli bir ibadettir. Bu önemli ibadet üzerinde titizlikle durulmalı ve vakti geldiğinde huşu içinde uygulanmalıdır. Allah Kuran’da müminler için, ‘Onlar namazlarında hûşû içinde olanlardır. ’ (Mü`minun Suresi, 2) buyurmaktadır. Allah’ın huzurunda bulunulan bu özel anda yalnızca O’nun gücünü ve kudretini düşünerek, saygıyla
(daha&helliip;)
İnsanların Kuran’ı okumadıkları ve Allah’ın emir ve yasaklarından habersiz oldukları gerçeğine her gün biraz daha şahit olmaktayız. Kuran’da tavsiye edilen güzel ahlak ve imandan uzak yaşayan insanların oluşturduğu toplumlarda hırsızlık, dolandırıcılık, fuhuş, uyuşturucu, cinayet, zina ve pek çok suç ve eylemler yaygın halde görülmektedir. Allah korkusu olmayan insanların şeytanın telkiniyle hareket etmesi sonucunda ortaya çıkan bu vahim tablonun, son yıllarda
(daha&helliip;)
-
- 1
- …
- 75
- 76
- 77
- 78
- 79
- …
- 93
-