Müminlerin Sorumluluğu…

(Yaşar Nuri Öztürk mealinden yayarlanılmıştır.)

“Biz bir ülkeyi-medeniyeti mahvetmek istediğimizde, onun servet ve nimetle şımarmış elebaşlarına emirler yöneltiriz-onları yöneticiler yaparız da onlar, orada bozgunculuk yaparlar. Böylece o ülke-medeniyet aleyhine hüküm hak olur; biz de orasını yerle bir ederiz..”
(İsra-16)

İsra suresi 16. ayetinde: Yüce Allah helak etmek-yok etmek istediği medeniyetlerin, toplumların başına öncelikle Kur’an’a nankörlük eden-Kur’an hükümlerine uygun hükmetmeyen servet ve nimetle şımarmış, doğru yoldan, adaletten ayrılmış, zulmeden yöneticilerin geldiğini, getirildiğini bildirmektedir. Yöneticileri ‘‘bozuk gidişler sergileyen ülkeler aleyhine hüküm hak olur’’ buyurulmuştur.

Yüce Allah Hz. Muhammed’e peygamberlik görevinin yanı sıra; Hakk’a ve doğruya uyması (Mümtehine-12) şura esasına göre ve adaletle hükmetmesi  şartı ile (Şura-38 Alimran-159 Nisa-58 Nahl-90) İslam ümmetini yönetme görevini vermiştir.

Hz. Muhammed’in Hakk’a, doğruya uymaması, adil olmaması söz konusu olabilir mi ? Tabi ki olamaz. Burada verilmek istenen mesaj: Milleti yöneteceklerin uymaları gereken prensiplerin; Kur’an’ın bu konuda bildirdiği temel hükümlerin ne kadar vazgeçilmez olduğudur; önemle, özenle  uygulanması gerektiğidir. Yönetilenlere, halka verilen mesaj ise, hukuk ilkelerine, insan haklarına, demokratik kurallara, Kur’an’ın temel hükümlerine, ilkelerine aykırı icraatlarda bulunan yönetimlere, yöneticilere rıza göstermeyin, zulme razı olmayın mesajıdır.

Toplumların, ülkelerin yegane helak sebebi zulmün yaygınlaşmasıdır.

“Biz; ülkeleri-medeniyetleri, halkları zulme sapmadıkları sürece helâk etmeyiz.”
(Kasas-59)

İmamı Azam, halkın malını çalan, talan eden, yolsuzluk yapan, yandaşlarına peşkeş çeken  ve yönetiminde adaletten uzaklaşıp zulmeden yöneticiye isyan etmeyi mümin olmanın gereği ve sorumluluğu olarak görmüştür.

Susmak, tepki göstermemek, boyun eğmek zulme pasif destek vermektir.

Kur’an, zalim diktatörleri yaratanların ve milletin başına bela edenlerin; onlara karşı çıkmayarak, itaat ederek pasif destek verenler olduğunu bildirmiştir.

Zalimlerin bir çoğunu, pasif zalimler yani zalimlere bir biçimde uşaklık edenler yaratmıştır.

“……..onlar da ona itaat ettiler. Çünkü onlar yoldan sapmış-fasık bir toplum idiler..”
(Zühruf-54)

“……O’nun resullerine isyan ettiler. Ve her inatçı zorbanın emrine uydular. Bu dünyada ve
Kıyamet gününde arkalarına lanet takıldı..”
(Hud-59, 60)

Zuhruf suresi 54-56 ve Hud suresi 59. ayetlerinde: Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyen diktatörlerin izini, yolunu takip eden; zalim, zorba, baskıcı, otoriter idarecilere, yönetimlere itaat ve biat eden, onlara karşı çıkmak yerine destek olan kişilerin ve toplumların da  fasıklar-doğru yoldan sapanlar olarak nitelendirildikleri  ve cezalandırıldıkları cezalandırılacakları, lanete uğrayacakları bildirilmiştir.

Günümüzde emperyalist sömürgeci güçlerle işbirliği yapanlar, onların projelerinin eş başkanı olanlar ve bunların taraftarları, destekçileri, yetmez ama evetçiler, çakma aydınlar, sözde liberaller ile adaletsizliğe, zulme sessiz kalan, karşı çıkmayan herkes bu ayet hükmüne göre fasıktır, lanetlidir.

“Sakın hainlere yardakçı olma..”
(Nisa-105)

Bir toplumda zulmün yaygınlaşmasının nedeni aydınların suskunluğudur.Aydın susarsa zulüm yaygınlaşır; yaygınlaşmakla da kalmaz, meşrulaşır.Topluma önderlik etme durumunda olan aydınlar, bilim adamları, akademisyenler, fikir adamları bu ayetler çerçevesinde durumlarını gözden geçirmelidirler. Sorumluluklarına uygun davranmalıdırlar. Aksi takdirde yaptırım çok ağırdır. Suskunluğun cezası dünyevi anlamda zulümdür, ilahi anlamda fasık-günahkar olmaktır..

Seçme hakkımızı kullanmadaki sorumluluğumuz sadece bireysel değildir. Ülkemizin geleceği ile ilgili toplumsal sorumluluktur. Allah’ın gazabına, ülkemizin helak edilmesine sebep olacak; servet düşkünü, adaletten uzak, ahlaktan yoksun, şahsi çıkar ve ihtiraslarını toplum, ülke çıkarlarının üzerinde gören, dünya nimetlerini ahirete tercih eden, ehil olmayan  yöneticiler seçmemeliyiz.

Yöneticiler adaletten uzaklaşırsa “bozuk” işler sergilemeye başlarsa toplumun kollektif bilinci, kamuoyu, sistemin savunma mekanizmaları bozuk gidişler, işler yapan bu yöneticileri bozuk gidişattan sakındırmalı, onlara engel olmalıdır. (Maide-79) İyiye, güzele yönlendirmelidir. (Alimran-104)

Gerekirse onları görevden uzaklaştırmalıdır. Toplumun bu ilahi görevine siyasi litaratürde direnme hakkı; sivil itaatsizlik denir. Başka bir anlatımla; direnme hakkı savsaklanması büyük sakıncalar doğurabilecek ilahi bir görevdir..

“içinizde sizi kötülükten alıkoyacak ergin, erdemli kişi-kişiler yok mudur..?
(Hud-78)

“Sizden önceki kuşakların içinde akıllı olanların yeryüzünde bozgunculuğa engel olmaları gerekmez miydi?  Ancak, onlardan pek azı bunu yaptı. Zulme sapanlar ise,  kendilerine verilen servete, görkeme kapılıp azdılar ve suçlu oldular.”
(Hud-116)

“İşledikleri kötülüklerden birbirlerini vazgeçirmezlerdi. Gerçekten ne kötü iş yapıyorlardı.”
(Maide-79)

“İçinizden hayra çağıran, doğruluk ve güzelliği belirlenene özendiren, kötülük ve çirkinlik belirlenenden sakındıran bir topluluk olsun. Kurtuluş ve zafere erenler işte onlardır.”
(Aliimran-104)

Hud suresi 78, 116, Maide-79 ve Aliimran-104. ayetlerinde ise: Aydın sorumluluğuna vurgu yapılmıştır.

Refah içinde yaşayan servet şımarığı iktidar sahiplerinin ve  bozguncu, fitne fesat peşinde koşan kişilerin toplum önderleri,  akıl ve fazilet sahibi aydınlar tarafından uyarılması, alıkonulması, engellenmesi, doğruya yönlendirilmesi gerektiği bildirilmiştir. Bu yapılmazsa başlangıçta küçük bir zümre ile sınırlı olan bozulma, yavaş yavaş bütün topluma yayılır. Aydının misyonu halkı bilinçlendirmek ve duyarlılığını arttırmaktır. Aydın hareketi, tarihteki peygamberler hareketinin takipçisi olmalıdır. Çağdaş aydın misyonu, peygamberlerin misyonunun takipçisi olmalıdır. Aydın, toplumun rehberi olmalıdır.. Kendilerini iyi, güzel olana yönelten,  doğruları, gerçeği söyleyen dürüst, ahlaklı insanları sevmeyen ve onların sözlerine kulaklarını tıkayan hatta onları cezalandırmaya çalışan toplumlar çöker, helak olurlar. (Hz.Nuh ve Hz.Lut kıssaları)

“Allah, bir topluma lütfettiği nimeti, esenliği, o toplum kendini değiştirmedikçe asla değiştirmez.
(Enfal-53)

“Allah insanların durumunu, onlar kendilerinde olanı değiştirene kadar, değiştirmez.”
(Rad-11)

Enfal suresi 53. ve Rad suresi 11. ayetlerinde: Bir toplum iyi, güzel, olumlu durumunu, halini, gidişini bozmadıkça, değiştirmedikçe; kötülüğe, günaha, nankörlüğe yönelmedikçe Allah’ın onlara lütfettiği nimeti, bereketi azaltmayacağı bildirilir. Eğer bir toplumda nimet bereket azalmış, ahlak sıfırlanış, huzur kalmamış ise, bunun sorumlusu o toplumu oluşturan fertlerin hataları ve duyarsızlıklarıdır..

Rad suresi 11. ayeti bazı müfessirler tarafından; “içinde bulunduğunuz olumsuz durumu değiştirmek, İyileştirmek, güzelleştirmek için siz çaba sarfetmedilçe Allah size yardım etmez”şeklinde meallendirilmiştir..

Millet olarak verdiğimiz bir çok mücadeleden, çektiğimiz acılardan sonra Allah’ın yardımıyla sahip olduğumuz demokrasi, laiklik, cumhuriyet gibi çağdaş değerlerin, nimetlerin kıymetini  bilmeliyiz.

Allah’a şükrümüzü sahip olduğumuz değerlerin kıymetini bilerek, onları koruyarak, kolluyarak  göstermeliyiz. Sahip olduğumuz nimetlerin, imkanların değerini bilmezsek, onları korumazsak veya önemsemezsek nankörlük etmiş oluruz. Allah nankörlük edenleri cezalandırır.
(Sebe-15, 20)

Halk; devletin ve toplumun geleceğinden kendisini sorumlu tutma bilincine erişmiş bireylerden oluşmalıdır. Halk laikliğin, demokrasinin, cumhuriyetin değerini bilmez ise, gerektiğinde sahip olduğu bu değerleri korumak için mücadele vermez ise, demokrasiyi yıkmak, yok etmek isteyenlere karşı gerekli refleksi göstermez, duyarsız kalır ise, Yüce Allah bu değerleri o halkın elinden alır.
(Nahl-112)

Toplumların çöküş nedeni: Nankörlük, zulüm, dünya nimetlerine düşkünlük, azgınlık, fitne ve  duyarsızlıktır..

 


About the Author
Author

Feridun34

Leave a reply

Name (required)

Website