“Şeytana Uydum” Bahanesi Üzerine

“Şeytana Uydum” Bahanesi Üzerine

İnsanların bir kısmının tekrarladıkları hatalar sebebiyle sürekli olarak şeytanı bahane ettiklerini ve “Şeytana uyuyorum” sözü ile kendilerini savunmaya çalıştıklarını görebilirsiniz. Oysa işin aslı, insanların iradelerine yenik düşmeleri sebebiyle şeytanı bahane etmeleridir. Şeytan, insan için dost görünen bir düşmandır. Zihinlerimize atmaya çalıştığı çeşitli vesvese ve kuruntular ile yollarımıza tuzaklar kurar. Pek çok insan da iradesine yenik düşerek kolayca kapılır bu tuzaklara. Bazı insanlar şeytanı hâşâ Allah’a rakip kötü bir güç sanır. Dikine kulakları, kırmızı sureti ve elinde mızrağı ile ortalıkta dolaşıp etrafa kötülük saçan bir canavar canlanır zihinlerde. Oysa şeytanın insan üzerinde zorlayıcı bir gücü yoktur. Kendi eliyle kendini ateşe atan yine insanın kendisidir. İnsanı şaşırtan ve saptıran herkes ve her şey şeytanın bir yansımasıdır hayata. İnsan şeytanın kendisi için apaçık bir düşman olduğunu ve onun adımlarını izlememesi gerektiğini bilmelidir.

Şeytanın adımlarını izlemeyin. Çünkü o, sizin için apaçık bir düşmandır. (Bakara Suresi, 208)

Şeytanın adımlarını izlemeyin. Kim şeytanın adımlarını izlerse şeytan ona iğrençlikleri ve kötülükleri emreder. (Nur Suresi, 21)

(Şeytan) onlara söz verir ve onları ümitlendirir; hâlbuki şeytanın onlara söz vermesi aldatmacadan başka bir şey değildir. (Nisa Suresi, 120)

Şeytan günahları süslü ve çekici gösterir. Boş vaat ve kuruntularla kandırır insanı. “Şeytana uyuyorum” diyen insan aslında farkında olmadan nefsini kabartır ve o an için kendisine haz vereceğine inandığı şeye uyar. İnsanın günaha girmesi en çok şeytanı sevindirir. Oysa Kur’an şeytandan gelen vesveselerden kurtulmanın formülünü verir insanlara:

Şeytandan bir dürtü seni dürtüklediğinde hemen Allah’a sığın… (Araf Suresi, 200)

Aslında pek çoğumuz bir iş yapmadan önce az çok biliriz yapacağımız bu işin doğru olup olmadığını ya da kimin rızasına uygun olacağını. Ama söz geçiremeyiz nefsimize ve türlü bahaneler ile görmezden gelerek bu gerçeği bile bile günaha sürükleriz kendimizi. Şimdi sormak gerek insanın uyduğu şeytan mı yoksa şeytanın vesveseleri ile kabaran nefsi mi? Peki, kendi eliyle bile bile günaha giren birini hangi bahane kurtarabilir? Şeytanın boş vaatlerine aldanan insan hesap günü şeytanın tüm vaatlerinin boşa çıktığını gördüğünde içinde bulunduğu durumdan kendini nasıl kurtarabilir? İnsanın bu konuda da kendini kandırmayı bırakarak şeytanı bahane etmemesi gerekir. Çünkü hesap günü şeytan da, şeytanı bahane eden de kurtaramaz kendini.

İş bitirilince şeytan onlara şöyle dedi: “Allah size hak bir vaatle vaatte bulundu, ben ise vaat ettim ama vaadimden caydım. Benim sizin üzerinizde bir sultam/hâkimiyetim yoktu. Sizi davet ettim, siz de bana uydunuz. Hepsi bu. Şimdi beni kınamayı bırakın da benliklerinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz. Aslında ben sizin, daha önceden beni şirk aracı yapmanıza karşı çıkmıştım. Zalimler için acıklı bir azap öngörülmüştür.” (İbrahim Suresi, 22)

Şeytanın bizim apaçık bir düşmanımız olduğunu ve bizi kötülüklere sürüklemek için elinden gelen her şeyi yapacağını bilerek bizim de onu düşman bilmemiz gerektiği konusunda uyarıda bulunur Kur’an bize.

Gerçek şu ki, şeytan sizin düşmanınızdır, öyleyse siz de onu düşman edinin. O, kendi grubunu, ancak çılgınca yanan ateşin halkından olmaya çağırır. (Fatır Suresi, 6)

Size düşmanlık eden biri olsa ve bu kişi her fırsatta sizin ayağınızı kaydırmak için çalışsa ya da size maddi manevi zarar vermeye, belki de canınıza kastetmeye yeltense herhalde bu kişiden korunmak için gereken tüm tedbirleri alır ve başınıza kötü bir olay gelmemesi için her yolu dener, tüm şartları zorlar ve daima tetikte beklersiniz. Peki şeytanın her birimiz için son derece tehlikeli bir düşman olduğunu bildiğimiz halde bu düşmanımıza karşı gardımızı düşüren nedir? Neden tedbir almamız gerektiğinin farkında bile değiliz? Nasıl olsa ben şeytana uymam ya da tuzaklarına kanmam mı diyoruz? Bu konuda bir garantimiz var mı? Ya da bizi bu tuzaklara karşı koruyacak bir imanımız?

Şeytanı düşman bilmek ve tuzaklarından korunmak için gerekli olan ilk şey şeytandan uzaklaşmak istediğimiz oranda Allah’a yaklaşmaya vesile aramamızdır. Çünkü her ne kadar şeytan türlü hile ve tuzaklarıyla insanları Allah yolundan saptırmaya çalışacağını söyleyerek bunun için çabalasa da, kendisinin de farkında olduğu açık bir gerçek vardır ki, o da insanlar üzerinde bir sultası yani zorlayıcı gücü bulunmadığı ve ihlas sahibi samimi kullara yaklaşamayacağı gerçeğidir.

Dedi: “Rabbim! Beni azdırmana yemin ederim ki, yeryüzünde onlar için mutlaka süslemeler yapacağım ve onların tümünü kesinlikle azdıracağım.” “İçlerinden riyaya sapmamış, samimi kulların müstesna.” Buyurdu: “İşte bana varan dosdoğru yol budur.” “Benim kullarım aleyhine senin elinde hiçbir güç/kanıt olmayacak. Azgınlardan sana uyanlar müstesna.” (Hicr Suresi, 39-42)

Görüldüğü gibi “Şeytana uyuyorum” bahanesinin kişinin hatalarını aklaması mümkün değildir. Şeytani tuzaklar insanın dünya hayatındaki imtihanının bir parçasıdır.

Şeytan onları etkisi altına aldı da kendilerine Allah’ı anmayı unutturdu. İşte onlar şeytanın yandaşlarıdır. İyi bilin ki şeytanın yandaşları hep kayıptadırlar. (Mücadele Suresi, 19)

Samimi ve gönülden gelen bir teslimiyetle Allah’a sığınarak gerçeği görmesi ise kişinin kendi elindedir. Çünkü Kur’an ayetlerinin de ifade ettiği gibi esasen şeytanın insanlar üzerinde zorlayıcı bir gücü yoktur (Sebe Suresi, 21) ve hiç şüphesiz, şeytanın hileli düzeni pek zayıftır (Nisa Suresi, 76). Yani istediği takdirde şeytana uymamak kişinin kendi elindedir. İnsanların bu bahaneyi ileri sürerek de kendilerini kandırmayı bırakmaları gerekir. Çünkü her işinde olduğu gibi kendini kandırmanın en büyük zararı başkasına değil bizzat kişinin kendisinedir.

(Allah’tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler (Allah’ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki görüp bilirler. (Araf Suresi, 201)

Küçükken sessizce bir arkadaşımıza yaklaşarak ellerimizle gözlerini kapadığımız ve kim olduğumuzu bilmesini istediğimiz oyunlar geliyor aklıma. İşte tam da bu oyundaki gibi gözlerimizi kapatmaya çalışır şeytan, kurmuş olduğu tuzaklarla. Gerçeği görmemize engel olmaktır emeli. Üstelik bizce apaçık bellidir gözlerimizi kapatanın kimliği ama işimize öyle geldiği için açılsın istemeyiz gözlerimiz. Bir ömür gözlerimizi kapatanın kim olduğunu bile bile bilmezden geliriz.

Safını belirlemelidir insan. Kimin tarafındasın? Yaratanın mı, aldatanın mı? Şeytanın tuzaklarına düşmekten sakınarak safını belirlemeli ve bilmelidir insan: Hiç şüphesiz galip gelecek olan Allah’ın taraftarlarıdır.

Kim Allah’ı, Resulünü ve iman edenleri dost (veli) edinirse, hiç şüphe yok, galip gelecek olanlar, Allah’ın taraftarlarıdır. (Maide Suresi, 56)

NOT: Bu yazı, Doç. Dr. Emre Dorman’ın “Dini Konularda Kendini Kandırmanın 40 Yolu” isimli kitabından alınmıştır.


About the Author
Author

Editor 1

Leave a reply

Name (required)

Website