Yoksulluk, Şükür ve Siyaset

Yoksulluk, Şükür ve Siyaset

Haksızlığa, Yoksulluğa ve zulme maruz kalan Müslüman toplumlar haline Şükretmeli mi?

Dünya’da adaletsiz ve yoksul ülkelerin büyük çoğunluğu Müslüman ülkelerinden oluşuyor. Müslüman toplumu eğitim, kültür, sanat, adalet, teknoloji ve insan hakları bakımından yoksun ve yoksul kalarak, 21. Yüz yılda orta çağ dönemini yaşamalarını, İslami açıdan dinin gereği ve peygamber sünneti yolunu izlediklerine bağlarlar. Kendi içinde kavgaları ve huzursuzlukları ise emperyalist dış güçlere bağlarlar ancak kendi cehaletlerinde hiçbir sorun görmezler. Bu bağlamda sorulması gereken önemli iki soru var.
1- İslam dini 6. Yüz yılda stabil kalmayı mı emrediyor?
2- Müslüman ülkelerinin otokrat ve israfçı liderleri tarafından zulme, yoksulluğa ve açlığa mahkûm edilen halk, hakkını aramak yerine, neden boyun eğip şükretmeyi tercih eder?

Bu konuyu Kur’an ile iki açıdan ele almamız gerekiyor.
1- Liderler açısından Kur’an ile bakış,
2- Halk açısından Kur’an ile bakış.

Öncelikle bilmemiz gereken önemli konu, Kur’an’a iman ettiğini ve Müslüman olduğunu iddia eden toplum Kur’an’ın emir ve yasakları, haram ve helalleri yanı sıra Hak, hukuk, adalet, insan hakları, ifade özgürlüğü ve ahlak konusunda da bildirdiği hükümlerden sorumludur.
Kur’an bizlere sadece haram, helal konusunda değil, hak hukuk, adalet, insan hakları konusunda da önemli öğütler vererek, uymamız gereken kriterleri hatırlatıyor, bireysel ve toplumsal olarak güçlü olmanın yolunu gösterirken, bir yandan da din, dil, ırk ve kültür gözetmeden herkesin hukukunu toplumsal bir sorumluluk halinde korumamızı bildiriyor.
Böylece güçlü bireylerden meydana gelen güçlü ve sağlıklı bir toplum olma hedefini önümüze koyuyor.

LİDERLER AÇISINDAN KUR’AN İLE BAKIŞ

1400 yıldır süre gelen zamanda, sömürülen ve yoksullaştırılan İslam toplumunda yaygın kabul görülen bir anlayış var ”Allah yoksulları açlıkla imtihan ediyor, sabredenler cennete gidecek, isyan etmeyin”

–Halk üzerindeki baskıcı algı operasyonu ile yönetime sahip olan otokrat ve despot liderleri tarafından sömürülen halk, susturma ve sürü psikolojisi ile iktidarlıklarına boyun eğdirmiş, Allah adına hüküm vererek Allah’a iftira etmişlerdir.
Sömürdükleri topluma ”Yoksulluk Allah’ın imtihanıdır” diyerek Kendilerini de imtihandan muaf gören despot yöneticiler, insanların yoksullaşmasına hatta ülkenin yükselen dış borç endeksine göre, bebeklerin borçla doğmasına sebep olan israfçı, sömürgeci, soyguncu ve israflı saraylarda şatafatlı hayat yaşayanları, Kur’an zalim olarak tanımlıyor ve destekleyen toplumları uyarıyor.

11:113 Zalimlere sakın sempati duymayın, onları desteklemeyin, yoksa size de ateş dokunur.

–Kur’an, liderlerin insanlar arasında adaletle hükmetmelerini, kibirlenmenin, heva ve hevesine kapılmalarını, Allah’ın yolundan sapmak olduğunu peygamberler örnekliği ile bildiriyor.
38:26 Ey Davud, biz seni yeryüzünde yönetici kıldık. Halkın arasında adaletle hüküm ver, hevesine yenilme ve kibre kapılma, yoksa Allah’ın yolundan saparsın, Allah’ın yolundan sapanlara, Hesap Günü çetin bir azap vardır.

İslam yolunda olduğunu iddia eden Müslüman ülkesi liderleri tamamı, ülkesine adaletsizce hükmeder, heva ve hevesine yenilmiş, kibrin zirvesine çıkmış ve Allah’ın yolundan sapmış, yukarıdaki ayete yüz çevirmişlerdir.
Kurdukları sultanlık düzenini kaybetmemek için halkına her türlü, yalan, iftira, kumpas ve çeşitli entrikalarla tuzak kurmak, zulüm yapmaktan çekinmezler.

–Yoksulluk kaderdir, Yoksulluk Allah’ın imtihanıdır inancı, İbrahim dinini takip ettiğini iddia eden peygamber döneminden önceki zengin lider müşriklerin de inancıdır.
36:47 “Allah’ın size rızık olarak verdiklerinden, infak edin” denildiğinde kafirler müminlere “isteseydi Allah’ın doyuracağı kimseleri biz mi doyuracağız? Siz gerçekten apaçık bir sapıklık içindesiniz.” der.

Rabbimiz, müşrik liderlerin tavrını bizlere bildiriyor ”Yoksulluk varsa Allah böyle istiyor, dilerse Allah onları doyurur, Allah’ın doyurmak istemediği kişileri biz mi doyuracağız, bu yoksulluk onların imtihanıdır” diyerek peygambere karşı çıkan müşriklerin inancı ve düşünceleri günümüzde devam ediyor.
Allah ”size verdiğim rızıktan ihtiyaç sahiplerine infak edin” yardım edin emrini, yerine getirmeyenleri kafir olarak tanımlıyor,
Bu kişiler Kur’an tanımını doğruluyor, çünkü Allah’ın ”mallarınızdan fakirlere, yoksullara, ihtiyaç sahiplerine yardım edin” emrini dönüp Allah’a iade ediyorlar ”Allah’ım sen, düşkünlere yoksullara yardım et” diye dua ederler.
Bu davranışı çevremizde sık sık görür ve duyarız, ihtiyaç sahiplerine, yardıma muhtaçlara ”Allah versin, Allah yardım etsin” diyerek, Allah’ın onlara verdiği emri, geri Allah’a iade ederler.

–Müslüman devletlerin yöneticileri lüks ve şatafat içinde yaşarken, Devlet kaynaklarını ve sömürdüğü halkın emeğini yandaşlarına ve akrabalarına aktarırken oluşturduğu yoksulluk ve açlığı Allah’a iftira etmekten korkmazlar, utanmazlar ”Allah sizi açlıkla sınıyor” diye açıklama yapmak, Allah’a yapılan büyük iftiradır, onlar 36:47 ayetine muhatap olacaklardır.

— Otokrat ve despot yöneticilerin hedefledikleri idealleri “Aç bırak itaat etsin Cahil bırak biat etsin.” formatıyla önce halkı dizayn ederler, sonra istedikleri gibi yönetirler.
Refah düzeyi iyileştirilmiş halkı yönetemezler, bu halkı ikna etmek, susturmak zordur, çünkü refah düzeyi iyileştirilmiş halk araştırır, sorgular ve hakkını aramayı bilir, ancak, yoksulluğa, açlığa ve cehalete mahkûm edilen halkın köleden bir farkı yoktur, hiçbir şeye itiraz etmez, günlük rızkını çıkarmak için önce itaat eder, sonra BİAT EDER, reaya olur, kul olur, köle olur, hakkını arayamaz. Bu nedenle despot yöneticiler öncelikle halkını açlığa mahkûm eder, KENDİ ÇEVRESİNİ ZENGİNLEŞTİRİR sonra yönetir. Halk ise bu durumu haşlanmış kurbağa misali iş işten geçtikten sonra fark eder. Yine de aklını kullanıp hakkını aramaz, sessiz kalmayı tercih eder.
Çünkü yöneticiler halkı, dini duyguları gıdaklayan söylemlerle şükretmeyi öğütlemişlerdir, despot yöneticilerin yanında mutlaka besledikleri sihirbaz din adamları vardır, bu sihirbaz din adamları aracılığı ile halkın yoksul durumunu Allah’ın imtihanı olduğunu kabul ettirmişlerdir, Peygamberden sonra emevi döneminde başlayan bu sömürü sistemi İslam tarihi boyunca günümüze kadar devam etmiştir.
Kuran, insanlara haksızlık yaparak servet biriktiren kişi ve liderleri çok ağır eleştirir.
9:34 Altın ve gümüşü yığıp da onları Allah yolunda infak etmeyenler (ihtiyaç sahiplerine vermeyenler) var ya, işte onlara elem verici bir azabı müjdele!
9:35 Gün gelir o biriktirdikleri altınlar ve paralar cehennem ateşinde kızdırılarak onlarla alınları, yanları ve sırtları dağlanır: “Kendiniz için biriktirdiğiniz (servet) işte budur. Biriktirdiğinizi (servetinizi) şimdi tadın.

–Devlet yöneticilerinin kendi çıkar menfaatleri için yaptığı hile, entrika, kumpas, yağma, yolsuzluk, hırsızlık veya beceriksizliği, iş bilmezliği sonucu ortaya çıkarttığı kötülükleri ve mağduriyetleri Allah’a fatura etmesi, düpedüz Allah’a iftira atmaktır, Kuran tanımı ile kafirliktir,

59:7 Allah, malum beldelerin sakinlerinden alıp iade ettiği tüm savaş gelirlerinin sorumluluğunu Resul’e vermiştir: Artık (bu gelirler) Allah ve Resul tarafından yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara aittir, bunu böyle yaptık ki,
SERVET, ZENGİN SINIFLAR ARASINDA DOLAŞAN BİR GÜÇ VE İKTİDAR ARACINA DÖNÜŞMESİN.

–Medine’de bir site devleti kuran peygamber, peygamberlik yanı sıra, aynı zamanda Medine’de İÇ İÇE YAŞAYAN Müslüman, Yahudi, Hıristiyan, müşrikler ve başka dinlere mensup halk tarafından devlet başkanı olarak seçilmiş bir Lider idi, Muhammed peygamber kendine saraylar yapmadı, görkemli ve şatafatlı camiler inşa etmedi, her kese eşit haklarla adalet içinde sosyal bir yaşam hakkı sundu ve kendisine bir ayrıcalık sağlamadı.
Bir devlet lideri olan peygamber, Allah’ın emri ile savaş tazminatlarını ve vergileri yetimlere, yoksullara paylaşılması, fakirlerin hakkı olduğu, zayıfların, yetimlerin, yoksulların ellerinden tutulması, Allah’ın bir emri ve dini bir zorunluluk olarak Muhammed peygamber uygulamıştır,
Dini bir zorunluluk ve Peygamberin örnekliği, İslam devleti liderleri tarafından gözetilerek fakirliğin bitirilmesi, eşit haklar ve adaletin sağlanması tek çıkış yoldur.
6.yüz yılda, Kur’an’ın emrettiği, Muhammed peygamberin uyguladığı sosyal devlet anlayışını 20. yüz yılda ancak dünya ülkeleri (İslam ülkeleri hariç) anayasalarında yer almaya başlamıştır.
Devlet yöneticisi olmanın amacı vatandaşlara hizmet etmek, adaletli ve daha iyi yaşam hakkı sağlamaktır. Zayıfların, yetimlerin, yoksulların insan onuruna uygun bir refah düzeyi sağlamak ve onların ekonomik sıkıntıya düşmesini önlemektir. Ülkede yaşayan insanların dil, din ırk, soy, sosyal, kültürel, ekonomik, özgürlük alanlarında kendini güven altında hissetmesidir.

Bu şartların oluşması için halk, gelir düzeyine göre devlete vergi vermekle hükümlüdür. Devlet hazinesinde toplanan vergiler tekrar halkın refah düzeyini iyileştirmek için kullanılır.
Sosyal devlet anlayışına sahip ülkelerde insanlar açlık mücadelesi vermezler, zenginler zenginliklerine servet katmazlar. Bu nedenle sosyal devlette ekonomik gelişim ön planda tutulmaktadır. Ülkelerin sosyal devlet olması için özellikle ekonomik ve sosyal gelişimlerin adalet içinde olması için gerekli koşulları ve ortamı sağlamaya da çalışır.

–Kuran’ın hedeflediği İslam devleti yasa ve ilkelerini Müslüman olmayan batı ülkeleri uygulamaktadır. bu nedenle özgür, adil ve refah hayat özlemiyle yüz yıllardır İslam ülkelerinden batı ülkelerine insanlar akın akın iltica etmekte, kaçak yollarla gitmekte veya mülteci olarak kaçmaktadır.
İslam ülkeleri diye bildiğimiz ülkelerin tamamı, kendilerini üstün ve ayrıcalıklı gören yöneticiler tarafından Kuran’ın hedeflediği İslam’a aykırı ülkeler olmuşlardır. Kuran ve peygamber yolunda olmayı, sarık, sakal, kıl ve çarşafa indirgemiş, liderliklerinin devamı için adaletten yoksun yasaklı baskıcı rejim uygulayarak hiçbir gelişim göstermeden stabil kalmayı tercih ederek adeta bin dört yüz yıl öncesine çakılıp kalmışlardır. Çünkü despot liderler liderliklerini ancak bu şekilde devam ettirebiliyor.

–Dünya’nın en fakir 50 ülkesinin 32’si Müslüman ve bu 32 müslüman ülkenin liderleri dünya’nın en zengin 500 kişisi arasında yer alıyor.

MÜSLÜMAN HALK AÇISINDAN, KUR’AN İLE BAKIŞ

–Müslüman ülkelerindeki dikta yöneticileri sosyal devlet anlayışından yoksundur. sömürdükleri halkı, yoksulluk, açlık, sefalet ve perişan içinde yaşamalarına sebep olmuşlardır. kendileri ise, yoksul halkın sırtından altın kaplamalı saraylar, uçaklar, makam araçları ile büyük israf yaparak şatafatlı lüks hayat yaşamı sürüyorlar. kendini Müslüman gören yoksul halk bu adaletsizliğe ve israfa hiçbir zaman itiraz etmemiş, normal karşılamıştır. çünkü halk yoksulluğa alıştırılarak şükretmeye alıştırılmıştır. hatta bu liderler halkın yüzüne tükürse ”yarabbi şükür” derler. Bu toplumlara Kuran’ın önemli uyarıları var.

42:39 Bir haksızlığa, zulme uğradıkları zaman, yardımlaşırlar.

–İnsanlar, birey olarak sahip olduğu her şey gibi, her türlü insani hakları da Rabbi tarafından bağışlanmış bir emanettir.
İnsanlar birey olarak ta toplumsal olarak ta bu emanetlere sahip çıkması ve koruması ile sorumludur.

42:30 Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle kazandıklarınız (yaptıklarınız) yüzündendir.

–Müslüman halkların, yoksulluk, sefalet, açlık ve perişanlık içinde olmalarının nedeni, kendi elleriyle yaptıklarından, tercih ettiklerinden dolayıdır, Tilkiyi kümese bekçi yapan Müslümanlar, her geçen gün tavukları eksildikçe, yoksullaştıkça, malı tükendikçe, Tilkiyi kümesten uzaklaştırmayı düşünmez, aksine Tilki çok kurnaz olduğu için ona güvenmeye devam eder, Tilki’nin ”mallarınızın eksilmesi Allah’ın imtihanıdır, halinize şükredin, isyan etmeyin” kurnazlığına inanır, Allah’ın kendisini kıtlıkla yoksullukla mallarını eksiltmekle imtihan ettiğini düşünür, haline şükreder.
Allah’ın kendisine verdiği akla ihanet ettiğini ve Allah’ın kendisine verdiği hak ve rızka sahip çıkamadığını düşünemez,
Güzel bir davranış olarak bilinen her durumda şükretmek, Allah’ın bizlere bahşettiği aklımıza ihanet etmektir,
Önce aklını kullanmalı, kurnaz tilkiyi kümesten uzaklaştırmalı, kümesin başına sahibinin sunduğu imkanlarla yetinen, aç kalsa da sahibine ihanet etmeyen, sadakatten ayrılmayan avcı köpeklerini bekçi yapmalı sonra şükretmeli.

2:179 “Ey akıl sahipleri, sizin için kısasta hayat vardır.”

–Rabbimiz, canımıza kastedenlere karşı kısas emri vermiştir, boyun eğmememizi, suskun kalmamamızı, yani nefsi müdafaa etmemizi emretmiştir, insanların kötülüğü sebebiyle ekonomik olarak zarara uğratılınca boyun eğmemizi emretmez.
Müslüman’ın canına kastedildiğinde Müslüman’ın hakkını araması gerekiyorsa, aynı şekilde, bütçesine kastedildiğinde de hakkını aramalıdır.
Hırsız malınızı çaldıktan sonra veya sömürücü yönetim sebebiyle yoksullaştırıldıktan sonra “sus konuşma, itiraz etme, bu Allah’ın imtihanıdır, diye düşünmek hem akla hem dine hem de Allah’a hakaret etmektir.
Halkın devlet yönetimine seçtiği kişiler, gelir dağılımında adaletsizlik yapıyor ise, halkın verdiği vergilerle lüks, şatafatlı saraylar yaptırarak sultanlık hayatı yaşıyor ise, sonraki seçimde halk onları görevden almalı, yargılamalı, cezasını vermelidir, bir daha böyle bir yetki vermemelidir.

2:155 “Sizi korkuyla, açlıkla, para, can ve ürün kaybıyla sınayacağız,

–Bu ayette toplumsal olarak sınayacağız anlamı çıkarmak ayeti çarpıtmaktır, ayet ” iman ettim, inanıyorum” diyen kişinin bireysel olarak vereceği sınavı anlatır, ancak bu ayet, Haklarımızı gasp eden, bir şeyimizi çalan hırsız karşısında “bu bir sınavdır, Allah bizi sınıyor, hırsız suçsuzdur, çalıyor ama çalışıyor şeklinde düşünmek, aptallıktır.
Çünkü Allah, aynı zamanda, hırsızın suçlu olduğunu ve cezasının olduğunu bizlere Kuran’da bildirmiştir. Yani cana kasteden katil karşısında hak arandığı gibi, mala kasteden hırsız ve zalim karşısında da hak aranmalıdır.

4:58 Şüphesiz ki Allah size, emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emretmektedir.

–İşi, ehline verin emri, göreve getireceğiniz kişi, işin ehli olmalı, liyakat sahibi olmalıdır, der. “emanetleri ehline vermek” ve “insanlar arasında adaletle hükmetmek” Kuran’ın hedeflediği İslam’ın toplumsal hayattaki hassasiyetini ve evrensel bakışını ortaya koymaktadır.

5:38 Hırsızlık yapan erkeğin ve kadının, her ikisinin de ellerini, Allah’tan caydırıcı bir ceza olarak kesin.

–Hırsızlık yapanların ellerini kesin emri, fiziksel el kesme değildir, Yoksulluktan hırsızlık yapıyor ise caydırıcı ceza verin ve ”onun ihtiyaçlarını giderin iş imkanları sunun, hırsızlık yapmasın. Yönetici hırsızlık yapıyor ise, ”onu yönetimden alın, caydırıcı bir ceza verin” yönetimden elini çekin. Hırsızlık yapanların “güçlerini yok edin, güçlerini ellerinden alın demektir.

Müslüman ülkeler yoksulluk, açlık, cehalet, sefalet, felaket içinde dünyanın en geri kalmış ülkeleri olmalarına rağmen, halk bu durumlarını değiştirmek ve iyileştirmek için çaba harcamak yerine, batı ülkelerine kaçmaya çalışır veya bu durumlarına şükreder.
Aklını kullanmadan, düşünmeden, şükretmek,
Zalime boyun eğip şükretmek,
Hakkı gasp edildiğine şükretmek,
Adaletsizliğe uğradığına şükretmek,
Sömürüldüğüne şükretmek,
Zulme uğradığına şükretmek,
Haksızlığa uğradığına şükretmek,
Açlığa mahkûm edildiğine şükretmek,
Yoksullaştırıldığına şükretmek,
Her durumda ve her koşulda şükretmek, Kuran’ın hedeflediği İslam’a aykırıdır.

42:39 Bir haksızlığa, zulme uğradıkları zaman, yardımlaşırlar.

-Müslüman, Allah’ın kendisine bahşettiği sağlık ve afiyete şükretmelidir, ancak
Sağlığına kasteden yönetime karşı tepkisini göstermelidir.
-Müslüman, Allah’ın kendisine bahşettiği nimete, rızka şükretmelidir, ancak
Rızkına kasteden yönetime ve kişilere karşı hakkını korumalıdır.
-Müslüman, Allah’ın kendisine bahşettiği insani hakları için şükretmelidir, ancak
Haklarına kasteden kişiler ve yönetime karşı haklarını aramalıdır.
-Müslüman, Allah’ın kendisine verdiği özgür iradeye şükretmelidir, ancak
Özgürlüğünü kısıtlamak, köleleştirmek isteyen kişilere ve yönetime karşı direnmelidir.

Apaçık uyarıda bulunan 42:39, 42:30 ve 13:11 ayetleri, yoksulluk ve açlık içinde kıvranan halkın, aklını kullanması ve durumunu değiştirmesi için, büyük bir kıvılcım olmalıdır.

42:39 İman edip Rablerine güvenenler, Bir haksızlığa, zulme uğradıkları zaman, birlik olup karşı koyarlar.
42:30 Başınıza gelen herhangi bir musibet, kendi ellerinizle kazandıklarınız (yaptıklarınız) yüzündendir.

13:11 Bir topluluk kendisini değiştirmedikçe ALLAH onların durumunu değiştirmez.

……………..merdaliderindüşünce………………


About the Author
Author

merdaliderindusunce

Leave a reply

Name (required)

Website