Dini Konularda Ne Kadar Samimiyiz?

Yirmi senedir Londra’da yaşamasına rağmen her sene orucunu aksatmadan tutan bir kuzenim var. Eskiden cumaları da kaçırmazdı. Onunla Londra sokaklarında salına salına yürümenin keyfi başkadır. Hafif sohbetlerimiz ara ara din içerikli, çoğu zaman da Türkiye ve Türkiye’ye dönüş içeriklidir.

Geçenlerde yine kendisi ile Londra’da buluşmuş aheste aheste yürürken “yarın nerede kılacağız Cuma namazını” dediğimde “ben artık pek de gitmiyorum Cuma namazlarına” dedi. Saklayamadığım üzüntümü onunla paylaşınca Allaha inancından bir şey yitirmediğini ancak dinlere olan inancını kaybettiğini söyledi. “Buyurun cenaze namazına…” diye geçirdim içimden. Bu kadar iyi eğitim almış, akıllı, ailemizde zekâsı ve başarıları ile anılan kuzenimin bu kadar cahilce bir kanıya varması beni çok şaşırttı. “Allah bizimle nasıl iletişime geçti sence?” diye sordum kendisine. “Yani eğer dinler yok ise bizler Allah’ın varlığını nasıl biliyoruz?”. Sorumu cevaplayan sokaktaki Standart adamdı sanki: Allah’ın varlığını biliyoruz işte, tarihte birçok toplum var ki tek tanrıya inanıyorlar” dedi. Allah’ın sadece genel olarak bildiğimiz peygamberleri göndermediğini, bilmediğimiz de birçok uyarıcının toplumlara gittiğini, Allah’ın hiçbir toplumu kendisine bir uyarıcı göndermeden sorumlu tutmadığını anlattım. Yani aslında, eğer Allah bizlerle iletişime geçmemiş olsaydı O’nun varlığını bilmemiz de mümkün olmazdı. Aslında o kadar basit, o kadar net ki dinler olmadan tüm insanlar arasında genel bir ahlakın da olamayacağı, en azından her toplumun kendi yarattığı bir ahlakı olacağı, bunun da toplumlar arasında çok büyük farklılıklara sebep olacağı… Çok küçük bir örnekle; Afrika’da bazı kabilelerde ensest ilişkiler normal karşılanıyor iken din bilgisinin var olduğu (egemen bile demeyeceğim) toplumlarda bu “sapıklık” olarak görülmektedir. Neden?

Bunları anlatırken de anladım: Kuzenimin “dinleri kabul etmiyorum” diye düşünmesinin bilinçaltı sebebi dinlerin insanlara getirdiği sorumluluklar idi. Yani, belki de birçoğumuzun istedi gibi, kuzenim de “Allah var olsun, bana da her istediğimde yardımcı olsun ama benim onun için hiçbir şey yapmam gerekmesin” duygusu ile, aslında Allah’ın varlığını kabul etmenin üzerine getireceği sorumluluklardan “dinleri kabul etmiyorum” diyerek kaçmak isteği idi. “Sana verdiğim kitapları okudun mu?” diye sordum birden. Aldığım cevap hiç şaşırtıcı olmadı; “Hayır”. Cevabım kuzenimin cevabı gibi oldukça basit oldu: “Bir konuda araştırma yap, her iki tarafı da oku, tart ve aklını kullanarak araştırmanı yap, sonra bir fikre sahip ol, bunu anlar ve buna saygı duyarım. Ancak sadece içgüdülerinle hiçbir araştırma yapmadan veya sadece tek taraflı bir araştırma yaparak vardığın sonuçlar “kanı” dan öteye gidemezler ve seni doğrudan saptırırlar. Ayrıca bu inançlar saygıyı da hak etmezler çünkü üzerlerine emek verilmemiştir.

“Bu adam cumalara giderken cahil değildi de artık gitmiyor diye mi cahil oldu?” diye içinizden geçirdiğinizi duyar gibiyim. Maalesef kuzenim o zaman da cahildi. Yani cuma namazlarına gitmesinin sebebi, dinleri araştırıp doğrusunun Allah’a şükredip namaz kılmak olduğunu bulduğu için değil, içinde bulunduğu kültüre uyumundan dolayı idi. Oysaki Allah devamlı araştırmamızı, devamlı kendimizi eğitmemizi ve geliştirmemizi enaniyete kapılmadan aklımızı kullanmamızı öğütlemiyor mu?

Taha 20.
Rabbim! Bilgimi arttır.

Ali İmran 190.
Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde aklıselim sahipleri için gerçekten açık ibretler vardır.

Şuara 83.
Rabbim! Bana bilgelik ver ve beni iyilerin arasına kat.


About the Author
Author

BaharK

Comments (3)
Leave a reply

Name (required)

Website