Mehmet Akif Ersoy ve Gerçek İslam

Mehmet Akif Ersoy ve Gerçek İslam

Mehmet Akif Ersoy, 20. yüzyılın en önemli şairlerinden biri, aynı zamanda büyük bir mütefekkiridir. O, birçok şiir kaleme aldı. Şiirlerinde “Kuran”a çokça vurgu yaptı. Şiirlerinde peygambere atfedilen uydurmaları, çarpıtılmış din anlayışını ve bu zihniyetteki kişileri sert bir şekilde eleştirdi.

Ersoy, Kuran’a rağmen dini yozlaştıranların oluşturduğu manzarayı şöyle tarif etmiştir: “Eğer İslam’dan maksat Kuran’sa, ortada İslam diye bir şey olmadığını söylemek durumundayız. Çünkü Kuran bugün göklere çekilmiş ve yeryüzündeki İslam’ın onunla ilgisi kalmamıştır.”

Ersoy, peygamberimizin söylediği iddia edilen uydurma hadisleri eleştirmiş, bu uydurmalar üzerine yeni bir din inşa edildiğini söylemiştir. Gerçek İslam için Kuran’a dönülmesini savunmuştur:

“Nebiye atıf ile binlerce herze uydurdun.

Yıktın da dini mübini, yeni bir din kurdun.

Doğrudan doğruya Kuran’dan alıp ilhamı,

Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı”

Allah bizleri muhatap alıp kitap göndermişken, bir Müslüman’ın Kuran’ı hiç okumadan, anlamadan, yaşamadan ölmesi, Allah’a karşı yapılan çok büyük bir ayıp, kendisi için de çok büyük bir kayıptır. Maalesef, Kuran ile kurduğumuz ilişki son derece içler acısıdır. Mehmet Akif Ersoy bu durumu şu mısralarıyla özetliyor:

“Çünkü biz bilmiyoruz dini, evet bilseydik,

Çare yok gösteremezdik bu kadar sersemlik…

İbret olmaz bize, her gün okuruz ezber de!

Yoksa bir maksat aranmaz mı bu ayetlerde?

Lafzı muhkem yalnız, anlaşılan, Kur’an’ın:

Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz mananın:

Ya açar Nazm-ı Celîl’in, bakarız yaprağına

Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına.

İnmemiştir hele Kur’an bunu hakkıyla bilin,

Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için!”

Kaçınılmaz olarak bir şeyhe bağlanma ve sorgusuz-sualsiz onun her dediğine tabi olma mantığının yıllarca son derece çirkin yapıların ortaya çıkmasına sebep olduğunu görmek zor değildir. Tarikat, insanların samimi duygularını istismar etmek isteyenler için bulunmaz bir yapıdır. Bu türden yakışıksız durumlardan uzak olanlar tenzih edilerek denilebilir ki kimi tarikat önderlerinin yalanlarla milleti uyuşturduğu, kendileriyle ilgili kerametler uydurttuğu, kendilerine çiftlikler, köşkler kurdurduğu, mürit ve müridelerini her anlamda sömürdüğü, malından, mülkünden servet sahibi olduğu, rüyasında gördüğünü söyleyip kimi müridine eşini boşatıp kendi nikâhına aldığı, kendine harem kurdurduğu nice örnekler ile karşılaşıldı. Birileri kalkıp “Şeyhi olmayanın şeyhi şeytandır” diye hadis uydurduktan ve insanın kendisini şeyhine “Ölünün kendisini ölü yıkayıcısına teslim ettiği gibi teslim etmesi” gerektiği şeklinde izahlar yaparak bunu da takvanın göstergesi olarak saydıktan sonra, bunca şeyh müritlerini şeytana kaptıracak değildi! Mehmet Akif Ersoy’un yaşadığı dönemde ve öncesinde de durum bundan farklı değildir. Ersoy, tüm bunların farkında olarak bu tür yapıları sert bir şekilde eleştirmiştir:

“Sofuluk satıyorsun, elinde boy boy tesbih,

Çevrende dalkavuklar; tapınır gibi, la-teşbih!

Sarık cübbe ve şalvar; hepsi istismar, riya,

Şekil yönünden sanki Ömer’in devri, güya!

Herkes namaz oruçta; hepsi sözünü dinler,

Zikir Kur’an sesinden, yerler ve gökler inler!

Ha bu din, iman, takva; inan ki hepsi yalan,

Sen onları kendine, taptırırsın vesselam!

Derdin davan sadece, hep nefsi saltanatın,

Şimdilik putu sensin, tapılan menfaatin!

Hey kukla kafalı adam, dinle sözümü tut,

Bunların dilinde Hak; ama kalbi dolu put!”

Peygamberimizin vefatından sonra binlerce hadis uydurulmuştur. 200 yıl sonra ise bunlar kitaplaştırılmıştır. O uydurma hadislerden biri de “Dünyanın öküzle balığın üstündedir” şeklindeki uydurmadır. Mehmet Akif Ersoy, bu uydurmaya inananlarının cahil olduklarını dile getirmiş ve bu cehalet ortamınının tablosunu adeta mısralarıyla çizmiştir:

“Hani vaiz diye geçinen maskara şeyler var ya

Der ki bir tanesi peş-tahtayı yumruklayarak:

Dinle, dünya neyin üstünde duruyor hey avanak!

Yerin altında öküz var, onun altında balık;

Onun altında da bir zorlu deniz var kayalık,

Öteden Kürd atılır: Doğru mu dersin be hoca?

Ne demek doğru mu dersin? Gidi cahil amuca!

Sözlerim basma değil yazma kitaptan tekmil

Kim inanmazsa kızıl kâfir olur böylece bil.”

Kuran tüm insanlığa ve tüm dönemlere indirilmiştir. Dolayısıyla hangi dönemde yaşadığına bakılmaksızın her insan Kuran vahyinin muhatabıdır. Kuran’a inanıyorsa şayet onu en güzel şekilde okuyup anlamalı ve hayatına taşımalıdır. Allah Kuran’ı, ilk nesiller anlasın, sonradan gelenler de onlardan öğrenip anlasın diye indirmemiştir. Bunu iddia etmek, “Allah’ın ilk nesillerdeki insanlara söylediği bir şeyler var ama bize ve gelecek nesillere söylediği bir şey yok” demek anlamına gelir. Allah Kuran’ı sadece bir grup insan ya da âlim kabul edilen kişiler için de indirmemiştir. Müslümanlar dinlerini âlim kabul edilen kişilerden ya da mezheplerden değil Allah’ın Kitabı olan Kuran’dan öğrenmelidir. Ahirette kitaplarını okuduğumuz âlimlerin ya da takip ettiğimiz mezheplerin görüş ve anlayışlarından değil, Allah’ın Kitabı Kuran’dan sorumlu olacak ve yine Kuran’dan hesaba çekileceğiz. Mehmet Akif Ersoy’un şu sözleri birçok Müslüman’ın içinde bulunduğu yanlış durumu ve sahip olduğu yanlış anlayışı özetliyor:

“Çünkü biz bilmiyoruz dini. Evet, bilseydik,

Mümkün değil, gösteremezdik bu kadar sersemlik.

‘Böyle gördük dedemizden!’ diye diye çöken,

Yok olan bir sürü milletlerin durumu neden.

İbret olmaz bize, her gün ezbere okuduğumuz halde!

Yoksa bir maksat aranmaz mı bu ayetlerde?

Lafzı muhkem (apaçık) yalnız, anlaşılan, Kuran’ın:

Çünkü hiçbirimiz üzerinde durmuyoruz, mananın:

Ya açar Kuran-ı Kerim’in, bakarız yaprağına,

Ya da üfler geçeriz bir ölünün toprağına.

İnmemiştir hele Kuran bunu hakkıyla bilin,

Ne mezarlıkta okunmak ne de fal bakmak için!”

Mehmet Akif Ersoy tasavvuf anlayışının İslam’ı yansıtmadığını ve İslam’a aykırı birçok unsur barındırdığını şöyle ifade etmiştir:

“Edipler doğrusu pek çok, kimi görsen: Şâir.

Yalnız, şiirlerin konusu iki şeyden biridir:

Koca millet! Edebiyatı ya oğlan ya karı…

Nefs-i emmâre seviyesinde henüz duyguları!

Sonra tenkite giriş: Hepsi tasavvufla dolu:

Var mı tasavvufun bilmem ki ibâhiyye kolu?

İçilir, pervasızca türlü rezillikler yapılır da;

Hafız’ın divanı fetva kitabıdır ortada!

‘Gönül incitme de keyfin neyi isterse becer!’

Arifler yolu; ne güzel, hem ucuz, hem de şeker!”

Ersoy, gerçek İslam’ın Kuran’da olduğunu belirtmiştir. Kendi döneminde yaşayan kimselerin çarpıtma ve uydurmalarla dolu yeni bir dine inandığından dolayı da onlarda bırakın Müslümanlığı insanlığın bile kalmadığını söylemiştir:

“Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile…

Âlem aldatmaksa maksat, aldanan yok, nafile!

Kaç hakiki Müslüman gördümse hep makberdedir;

Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir!”

Son olarak büyük şairin de sertçe eleştirdiği çarpıtılmış din anlayışı ile gerçek İslam’ın farklarını ortaya koyan “Uydurulan Din ve Kuran’daki Din” isimli kitabı okumanızı tavsiye ederim.


About the Author
Author

Editor 4

Comments (1)
Leave a reply

Name (required)

Website