En son edindiğimiz bilimsel verilerle Atom üstü ve Atom altı gerçekliliğimizle karşılaştıkça kâinatın mükemmel yaratılışına hep birlikte şahit oluyoruz. Kâinatta Mükemmel bir uyum ve ahenk var. Ölçüdeki “Ufacık bir sapmanın” doğuracağı sonuçları bilim insanları artık bilebiliyor…
…(Firavun onlara) Dedi ki: ‘Sizin Rabbiniz kimdir ey Musa?’ Dedi ki: ‘Bizim Rabbimiz, her şeye yaratılışını veren, sonra doğru yolunu gösterendir.’ (Firavun) Dedi ki: ‘İlk çağlardaki nesillerin durumu nedir öyleyse?’ Dedi ki: ‘Bunun bilgisi Rabbimin katında bir kitaptadır. Benim Rabbim şaşırmaz ve unutmaz.’…
(Ta-ha/49-50-51-52)
Ayetlerle sabittir ki Firavun kendisini Kendi toplumunun Rabbi olarak görüyordu… Aslında Firavunun takındığı tutum bana Firavunun tam bir Vahdet-i vücutçu bakış açısına sahip olduğunu düşündürdü… Sebebine gelince, Vahdet-i vücutçu geleneğin tarihi arka planını incelediğiniz de Bu felsefenin çok kadim bir felsefe olduğunu siz de göreceksiniz.
21. Nuh: ‘Rabbim, gerçekten onlar bana isyan ettiler; mal ve çocukları kendisine ziyandan başka bir şeyi arttırmayan kimselere uydular.’
22. ‘Ve büyük büyük hileli-düzenler kurdular.’
23. ‘Ve dediler ki: Kendi ilahlarınızı bırakmayın; bırakmayın ne Vedd’i, ne Suva’ı, ne Yeğus’u, ne Ye’uk’u ve ne de Nesr’i.’
(Nuh/21-22-23)
74. İbrahim, babası Âzer’e şöyle demişti: “Putları tanrılar mı ediniyorsun? Seni de toplumunu da açık bir sapıklık içinde görüyorum.”…
102. RABbiniz Allah işte budur! İlah yok O’ndan başka. Her şeyin yaratıcısıdır, Haalik’tir O. O’na kulluk/ibadet edin! O her şeye Vekîl’dir.
(En’am/.74…102)
Yemin olsun ki, “Allah, Meryem’in oğlu Mesih’in ta kendisidir!” diyenler küfre batmışlardır. Mesih şöyle demişti: “Ey İsrailoğulları, hem sizin Rabbiniz hem de benim Rabbim olan Allah’a kulluk/ibadet edin! Gerçek olan şu ki, Allah’a ortak koşana Allah, cenneti haram kılmıştır. Varacağı yer ateştir onun. Zalimlerin yardımcıları olmayacaktır.”
(Maide-72)
Allah şunu da söyledi: “Ey Meryem oğlu İsa! Allah’ın yanında beni ve annemi de iki tanrı olarak kabul edin diye insanlara sen mi söyledin?” İsa dedi: “Hâşâ! Tespih ederim seni. Hakkım olmayan bir şeyi söylemek benim haddime değildir. Eğer onu söylemişsem sen onu elbette bilirsin. Sen benim içimde olanı bilirsin ama ben senin zatında olanı bilmem. Çünkü sen, evet sen, gaybları çok iyi bilensin!” “Onlara, senin bana emrettiğin şu sözden başka bir şey söylemedim: ‘Benim Rabbim ve sizin de Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin.’ İçlerinde olduğum sürece üzerlerine tanıktım. Sen beni vefat ettirince üzerlerine yalnız sen gözetleyici oldun. Ve sen zaten her şey üzerinde bir Şehîdsin, bir tanıksın
(Maide-116-117)
Gördünüz mü-haber verin; Lat ve Uzza’yı.
Ve üçüncü (put) olan Menat’ı(n herhangi bir güçleri var mı)?
Erkek (evlat) sizin, dişi O’nun mu?
Eğer böyleyse, bu, çarpık bir paylaşmadır.
Bu (putlar ve yücelttikleriniz ise,) sizin ve atalarınızın (kendi istek ve öngörünüze göre) isimlendirdiğiniz (keyfi) isimlerden başkası değildir. Allah, onlarla ilgili ‘hiç bir delil’ indirmemiştir. Onlar, yalnızca zanna ve nefislerinin (alçak) heva (istek ve tutku) olarak arzu ettiklerine uyuyorlar. Oysa andolsun, onlara Rablerinden yol gösterici gelmiştir.
Yoksa insana ‘her dileyip arzu ettiği’ şey mi var?
İşte son da, ilk de (ahiret ve dünya) Allah’ındır. Göklerde nice melekler vardır ki, onların şefaatleri hiç bir şeyle yarar sağlamaz; ancak Allah’ın dileyip razı olduğu kimseye izin verdikten sonra başka.
(Necm 19-20-21-22-23-24-25-26)
Atalar kültüne duyulan inanç sistemine “Günümüz modern insanında” görmek mümkündür. Nedense Sinemalar da filmlere konu olan İsis öğretilerinden tutunda Tüm pagan öğretilere, Çoklu tanrılı inanışlarına ve Tanrıların (dört element-dört kuvvet) savaşına, Sihirler- Kâhinler Tüm açıklılığıyla filmlere konu olup algılar yönlendirilip kırılmaktadır. Oysa bu kültlere ve kültüre karşı tutunacağımız tavır Kitabımız da Net bir şekilde önümüze sunulduğu halde bu duruma seyirci kalabiliyoruz?
Ayetle sabittir ki
Allah her şeye bir ölçü koymuştur…“Kadere-Ölçüye-Mizana” bakışımız hayatta var olma yerimizi ve amacımızı belirlemektedir. Bu konu bizim için çok önemli bir konudur. Çünkü, “Tartıda haddi aşanların sonu kitabımızda bize net bir şekilde bildirilmektedir.”
Kur’anı hayat rehberi yapmaya çalışan herkes bilir ki “Kur’an sindire sindire ve tekrar tekrar okunması gereken yegâne kitaptır.”
Ayrıca yine her kes bilir ki “ Bakış açımızın zenginliği okuduğumuz/okuyabildiğimiz kitaplarla doğru orantılıdır.” Tek bir kaynaktan beslenmek bakış açımızı daraltır ve aynı zaman da köreltip kişiyi yazarına bağımlı kılar. Artık hayata o pencereden bakmaya başlarsınız…
Size edindiğimiz ters bir mantık uygulaması sunmak istiyorum Ve “Yazılmış” iki farklı kitap türünden bahsetmek istiyorum. Biri Nebi- Elçilerle bize bildirilen kitaplar ve ikincisi insan eli ile yazılan kitaplar.
Birincisi “Yaratılmış” hiçbir kimseyi Rabb edinmemizi tavsiye eden “Nebi- Elçilerimizin” BİZE bildirdiği kitap.
İkincisi, “Sırlar ifşa ediliyor… Hakikat bizde gizli… Bize uyun bize uyan herkes “Ebedi hayata, Cennete gider” diye vaatlerle dolu kitap.
Asıl mesele biz bu iki kitap türüne eşit ve denk muamelesi mi yapıyoruz?
Çok usta bir mantık oyunu ile “Bir mantık hatası” var bu işin için de…
Biz Nebi- Elçimizin Vahy kitabına insan eliyle yazılmış kitap muamelesi mi yapıyoruz? Bakara–285 teki ayette Rabbimiz: Önce Elçi kendisine indirilen Vahye iman etti diye başlar. Elçi kendisine indirilen vahye uyarken kendisine mi davet etti?
Neye, Nasıl, Neden Niçin.İman etmemiz gerekiyor?
Tüm Nebi-Elçilerin ortak daveti bize örnek olmalı,
De ki: “Göklerin ve yerin Rabbi kim?” De ki: “Allah.” De ki: “O’nun yanında başka evliya mı/destekçiler mi edindiniz? Bunlar kendilerine bile yarar sağlayıp zarar verme gücünde değiller.” De ki: “Körle gören yahut karanlıklarla ışık bir olur mu? Yoksa Allah’a, tıpkı O’nun yarattığı gibi yaratan ortaklar buldular da yaratış/yaratılanlar kendileri için benzeşir hale mi geldi?” De ki: “Allah’tır her şeyi yaratan, O’dur Vâhid ve Kahhâr olan.”
(Rad-169)“Allah benim de Rabbimdir, sizin de Rabbinizdir; o halde, O’na kulluk edin.İşte bu, dosdoğru bir yoldur.”
(Al-i İmran/51)De ki: “Ey Ehlikitap! Sizin ve bizim aramızda aynı olan şu söze gelin: Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım, Allah’ı bırakıp da birbirimizi rabler edinmeyelim.” Eğer yüz çevrilirse şöyle söyle: “Tanık olun, biz Müslümanlarız/ Allah’a teslim olanlarız.”
(Al-i İmran/64)
Farkındaysanız, İnsan eli ile yazılmış Kitaplar sahiplenici, kör ve bağımlı bir bakış açısı kazındırıyor. Özgürlüğe değil de aslında kula kul olmaya davet ediyor. Parmağa değilde parmağın işaret ettiği yere bakınca aslında her şey netleşiyor.
“Kader” konusunda yazılmış kitaplara ne kadar güvenebiliriz? Allahtan bağımsız geliştirilen kader olgusu bize neleri kazandırır neleri kaybettirir? Hiç düşündük mü?
Kader konusunu incelediğimizde farklı farklı kader anlayışları ile karşı karşıya kalırız.
O zaman kader konusunu öğrenebileceğim tek kaynak var o da Rabbimin kitabı.
“Kader” konusunu araştırırken edindiğim bakış açımı sizinle paylaşmak istiyorum.
Okuyabildiğim kader konusunda yazılmış metinlerden sonra Kader konusunu “Tevratta ki yaratılış bölümünde anlatılan “Tanrı insanı kendi suretinde yarattı” bölümü ile düğümlü olduğunu anlamam uzun sürmedi…
Farklı Felsefi bakış açıları ile açıklanan “Her şey Yaratıcıdan taşan” “İlk hareket ettirici” de gizlidir. İlk harekete geçen “Ruh- Akıl-düşünce-nur-ışık vs.” dir. Günümüz toptancı tanımı ile Enerji.dir. Aslında öze inince, Ruhçular, akılcılar, düşünceciler, ışıkçılar farklı kanallardan olaya yaklaşırlar mış gibi gözükseler de aynı şeyi savunurlar. “Kaderin ezelde yazıldığı” görüşünü savunurlar.
Biz de ki anlatımıyla Sadi doğduysak Sadiyizdir. Şaki doğduysak şakiyizdir. Ne yaparsak yapalım en sonunda herkes Anne rahmine üfürülen ruhla belirlenen değişmez kadere sahiptir. Her şey levh-i mahfuzda bellidir. Levh-i mahfuz Tanrının hafızasıdır-ilmidir- aklıdır-düşüncesidir-ruhudur…
Çok usta bir mantık oyunu ile günümüzde yeni yeni tanımlanan ve toptancı bir bakış açısına bağlanılmaya çalışılan “Holografik evren modeli ile” tanımlanmaya çalışılan felsefede de Parça bütünden bağımsız değildir. En küçük parça bütünün bilgisini taşır. Bütün daima parçadan büyüktür. Farkındaysanız aynı mantığın uzantıları olan tüm bakış açıları “Levhi mahfuzu bir ana bilgisayara benzetmiştir” Her şey bu ana bilgisayara bağlı olarak çalışınca Arada kurulan ağ sistem ile (Ruh-akıl-düşünce-nur-ışık vs.) insan beyninin çalışma prensipleri açıklanılmaya çalışılıyor. Evrensel zekâ ELEKTRİĞİN ÇALIMA PRENSİPLERİ ön plana ALINARAK açıklanılmaya çalışılıyor… Artık ruhlar alemi İLE RABITA YAPILABİLİR ÇÜNKÜ Her şey elektrik ağları ile –trafolarla-uydularla birbirine bağlı VE bağımlı çalışıyor…
Her şey elektrik sinyallerinin birbirine BAĞLANARAK ÇALIŞMASINDAN İBARETTİR TEZİ “ÖN PLANA ÇIKARILDIĞINDA Otomatik olarak insanın” Beyin yapısı da elektrik ağları ile birbirine bağlanması sonucu çalışınca Olan tüm bağlantılar Düz bir mantıkla ele alınınca Her şey her eylem Ana Trafodan-bilgisayardan kuvveden fiile çıkan elektrik sinyalleri de olunca Bizdeki beyin otomatik olarak ampule benzetilebilir ve Kaç voltluk ampul olar yaratıldıysanız o kadar ışık saçarsınız. Denilebilir.”Kabın kadar alırsın” Kaplar-ampuller değişir ancak elektrik hep vardır Biz elektriği göremezsek bile… Allahın İsim –sıfat-fiileri tek bir potada eritilir ise yani “Her şey bu ana bilgisayarda kayıtlı olunca” yaptığımız her eylem de mubahlaşıyor. Yalan-Savaş-hırsızlık-zina-eşcinsellik-faiz Kısaca haram olan her şey. Her şey odur ve ondandır sözü La mevcuda İlla huveya La meşhuda illa hu olur. İlmiyle ilmini ilminden seyir eden yaratıcı ana bilgisayardan aktarılan Akıl –zihin-düşünce ile bize her şeyi yaptırıyor felsefesi sizce Kitabımızda bildirilen ayetlerle ne kadar uyumlu dur?
Anlayacağınız üzere “Vahy yolu” ile bildirilen ayetler arsı ilişki kurulmazsa ve tüm bağlamlardan koparılarak cımbızla çekilen referans olarak verilip Vahdet-i vucuda delil getirilebilir “O, her an yeni bir şanda” dır.
Bilimsel teori ile de desteklenen “Hologram felsefesi” ile beynin çalışma prensiplerini açıklamaya çalışanlar Farkında iseniz Kader konusunu kendilerince yorumlamak isteyenlerdir. Kısaca Kaderin ezelde yazılıp ana bilgisayardan aktarılan suretleriyiz o kadar sadisen sadi şakisen şaki. Repliğine razı ol “ene”lik taslama Repliğini oyna…
Saidi Nursi ye istinad edilen Nur Risalelerinde açıklanan ya da Mevlanaya atfedilen Mesnevi de ve diğer tüm azizler- Ruhbanlar Ve Felsefeciler vs. bizde vahiy alıyoruz bizde vahiy geliyor diyebilirler. Vahy ile ilham birbirine karıştırılır ise her şey rahatlıkla ilk sebebe levhi mahfuza dayandırabilir. . Her şeyi İlahi hafızadan kuvveden fiile çıkmış olgular-enstantaneler olarak bakarsak onların söyledikleri de otomatik olarak vahiy olur ve levhi mahfuzdan inmiş olur. Yani Kur’anın indiği yerden…
Biz Vahy sistemini gerçekten biliyormuyuz İnsan bilmediği bir olguyu nasıl tanımlayabilir? Farkında iseniz risallerini levhi mahfuza dayandıranların mantığından yola çıkarsak şayet tüm felsefelerle birlikte “Vahdeti vucut-şuhut” da mubahlaşıyor.
Bir başka kader anlayışı da “Yaratıcının” kâinatı yarattıktan sonra dinlenmeye çekildiği ve yaratım gücünü artık insana devrettiği inancıdır.
Nihilizim diye tanımlanan felsefede de yapılmaya çalışılan aslında sadece kaderin insanca yorumlanmış şeklidir. Zerdüş- Hint- Budist- Yahudi-Hıristiyan- Mani- Tüm felsefi kollar- Vahdeti vucutçu-şuhutçu kollar ile ortak bir paydada buluşuyor Farklı farklı yollar gibi gözükseler de hepsi Aynı hakikati kendilerince dillendiriyor. “Her şey odur ve ondandır. “Tanrı ile insan ikili bir yapıya sahiptir. Sen çift görüyorsun bu gözündeki şaşılıktandır, Ahad Ahmad dır, gerçek “Bir madalyonun iki yüzü gibidir” …
Felsefelerle kader inancı oluşturulunca insanı hiççiliğe –hayale sürüklerken sorumluluğu da insanın üzerinden kaldırır. O zaman gerçektende “Her şeyi Belirleyen” ilk tetikleyen prensiptir denilebilir tıpkı ilk tohum gibidir yâda kozalak gibidir… Artık her şey ilk tohumdan ya da kozalaktan meydana gelen ağaç gibidir. Çünkü her şey Kozalakta gizlidir. Ve kozalak ta çam ağacının tüm yapısı kodludur. Tüm öğretiler- ve bu öğretilerin uzantıları olan tezler –teoriler, ezeli evren modeline de yakın bir bakış açısı sunarlar…
Allahın geçmiş an ve geleceği bilmesi ve her şeyin kitabı müminde yazılı olması ile Allahın zaman ve mekândan münezzeh olmasına ve ruhla bizi şereflendirerek kendinden bize bir parça vermediğine iman etmiş bir Müslüman’ım.
Kur’anı tekrar tekrar okudukça bende şöyle bir fikir oluştu. Üç farklı kitap katmanının var olduğunu düşündüğüm. Kitabı mübin-kitabı meknun- Levh-i mahfuz.
Birincisi kitab tüm yasaların ve mevcudatın belirlendiği kitap Fıtrata göre yaratılışın kitabı Geçmiş an ve geleceğin tek bir kayıt altına alındığı kitap Bu kitap Allahın murat ettiği sistem ve bu sistemdeki her bir yaratılmışın kayıt altında olması. Allahul BEDİul semavati vel arz, Allahul HALIKul semavati vel arz ve Allahul FATIRı semavati vel arz.
İkinci kitap. İNS VE CİNİN Sınava tabi tutulması ile başlayan değişken yapının kayıt altına alındığı kitap ya da kitaplar kat kat kitaplar insan zihninin sınırlarını aşıyor. Ve insana secde ettiriyor. Allah kimseye zulum etmez Biz kendi kendimize zulum ediyoruz.
Allah Rahimdir- Afuvvdur, Gafurdur…
Emir ve yasaklara karşı gelerek işlediğimiz tüm cürümler YADA ibadetle imanla geçen takvalı kişilerin kayıt altına alındığı kitap ve bu kitapta yazılacakları biz seçiyoruz. İlliyinde ve siccinde kayıt altına alınan kitap.Mutaffifin 1——21 Her birimizin ağzımızdan çıkan her bir kelimenin kayıt altına alındığı kitap
Ve üçüncüsü sınava tutulanların gerçek niyetini meleklerin dahi bilmediği sadece Allahın bilebileceği kitap. Mesela Münafıklar gibi.
İbliste adem gibi sınava tabi tutuldu ve değişken kitabın satırları yazılmaya başlandı. İbliste seçti. İblis cinlerdendi ve bize vesvese verir. Vahdeti vucutçu bakış iblisi insanın iç dürtüsü olarak ile alır Tıp kı Enerji ciler gibi. Enerji tek yönlü lineer bir mantıkla sadece “negatif ve pozitif yüklü olunca. Enerjide ışık ta kuvveden fiile çıkan potansiyel olunca Artık Her şey enerjidir… Oysa bizim bildiğimiz nbilemeyeceğimiz nice enerji katmanları vardır ki Onları ancak Rabbimiz bilebilir. Biz de tanımlayamadığımız ve Tanımlanamayan enerji türlerine artık zihin oyunu ile Karanlık –enerji ve madde deriz…
Einstein neyi buldu,? Formülü ne idi?
Bu formül enerji, madde ve ışık arasındaki bağı anlatıyordu. Dünyanın en ünlü denklmydi bu. E=mc2.
Albert Einstein’in büyük formülünü hepimiz duymuşuzdur ama anlamını çok azımız biliriz.. . Bana bir dayanak noktası verin dünyayı size dünyayı yeniden şekillen dereyim.
enerjiyi ışık hızın da durdurursanız maddeyi Işık hızında gönderirseniz enerjiyi elde edersiniz Bu döngü böyle sürer gider…negatif ve pozetif kavramlarına yüklediğimiz iyi ve kötü olma olgusunu bir düşünün….Artık herkes Türlü türlü senaryolar yazabilir…. Pozitif ve negatif kavramı “Eril ve dişil olabilir”, hatta dişi negatif kutup olarak ta algılanır ise ilk günahı işleyen Havva anamız olur, dişi şeytan olur. Sonra dişi Şeytanlık mubahlaştırılır ve Lilith öğretisi olur vs. Pozitif kutbu Nedense hep erkekler kendilerine layık görmüş. Hâşâ! Allahın oğulları olmuşlar Kızları da Allaha havale etmişler
Allahın “YARATIŞINA” ve amacına şahit mi olduk? Hangi kitaptan yazıyoruz? Şahitliğimiz bize sorulacak…
İblisin ilk tutunduğu tavır “sen beni böyle yaratmasaydın ben böyle davranmazdım” ya da müşrik mantığı Allah dilemeseydi biz şirk koşmazdık”. Kolaylıkla anlaşılacağı üzere ilk mutlak kaderci İblis.
Bence, şayet biz fıtratın üstünü örtmez ve emir ve yasaklara riayet edersek yaradılış amacımızı gerçekleştirmek için çalışırsak ancak Allahın murat ettiği şekilde yaşamımızı tamamlamaya çalışmış oluruz.
Ahirette karşılaşacağımız kitap kim bilir kaç boyutlu olacak o gün gözümüz keskin olacak. İlk kitapta murat edilen fıtratımızı-yerimizi görsek, seçimlerimizle belirlediğimiz hayat çizgimiz Nebi- elçilere uyup uymadığımız, emri ve yasaklara uyup uymadığımız ve tövbelerimiz ve Allahın bizi affederek bize bahşettiği lütufları görsek ne çok seviniriz değil mi? Ya da “kâfir” olsak ve ilk kitapta murat edilen Fıtratımızı-yerimizi görsek ve o yer inanılmaz güzelliklerle dolu olsa fakat biz inkârlarla hep hakikatin üstünü örtmüşsek… Ve hesap günü tüm örtüler kalksa Ya çok seviniriz yada bizim için ne acıklı bir azap olur… Az bir bedel karşılığı ahreti satmak… O gün hesap görücü olarak kendi nefsimiz bize yeter… OKU KİTABINI…