Sınavımızı ne yönde vermekteyiz? Sınırları nelerdir?

İlim, irade, kudret…

“Bir bilenin üzerinde bir bilen mutlaka vardır…” Tıpkı üst üste konulan kutular gibi.  En alttaki kutunun bilgisi kendisiyle sınırlıdır. Bir üstteki kutunun bilgisine sahip değildir. Bir üstteki kutu hem kendisinin, hem de bir alttaki kutunun bilgisine sahiptir fakat bir üstteki kutunun bilgisine sahip değildir. Her bir üste koyduğumuz kutu içinde sonuç hep aynıdır… Tabiri caizse bu sebeple Allah`ın bilgisine asla sahip olamayız. Mutasavvıflar her ne kadar miracın en üst mertebesine geldiklerinde aradaki perdeyi kaldırınca senden bana benden sana deseler de “Asla” en süt bilgiye sahip olamazlar. Buna rağmen,  halkı kandırmak için en üst bilgiye sahip olduklarını iddia etmek için böyle bir yalanın peşine takılmış olmalılar…

Kehf /51. ayetinde, Allahın, iblise veya cinlere (Tüm görünmeyen varlıklar) ya da her ikisine atfen “ben onları göklerin ve yerin yaratılışına “şahit tutmadım” ve kendi nefislerini yaratırken de. Saptıranları takviye ve yardımcı edinmiş de değilim.”

Benim bu ayetten anladığım hiçbir yaratılan kendisine verilen bilginin dışında başka bir bilgiye yani Allah`ın bildirdiğinin dışındaki bir bilgiye sahip değildir. Tıpkı Bakara / 33 te meleklerin cevabı gibi “ Seni tenzih ederiz, ancak bize öğrettiğinden başka bizim ilmimiz yoktur. Dediler…”

Tüm ehli kitap âlimleri, (Bu kategoriye Kuran âlimleri de girer) birçok konuda zaman, mekân, varlık-yokluk, kader, ilim, irade vs konularda fikir birliği sağlayamamışlardır. Bu sebeple birçok fırkanın ortaya çıkmasına sebebiyet vermişlerdir. Her fırka elindekiyle şımarmış kendi bildiklerinin en doğru bilgi olduğunu var saymış…

 

En’am-159: Dinlerini parça parça edip fırkalara, hiziplere bölünenler var ya, senin onlarla hiçbir ilişiğin yoktur. Onların işi Allah’a kalmıştır. Allah onlara, yapıp ettiklerini haber verecektir.

Rum-32: Onlardan ki, dinlerini parçalayıp hizipler/fırkalar haline geldiler. Her hizip kendi elindekiyle sevinip övünür.

Al-i İmran-103: Hep birlikte Allah’ın ipine yapışın, fırkalara bölünüp parçalanmayın; Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Birbirinizin düşmanı idiniz, Allah kalplerinizi uzlaştırıp kaynaştırdı da O’nun nimeti sayesinde kardeşler haline geldiniz. Ateşten bir çukurun kenarında idiniz; sizi oradan kurtardı. Allah size ayetlerini bu şekilde açıklıyor ki, doğruya ve güzele yol bulasınız.

Al-İmran-105: Kendilerine açık-seçik kanıtlar geldikten sonra, çekişmeye girip fırkalar halinde parçalananlar gibi olmayın. Böyle olanlar için çok büyük bir azap vardır.

 

Sabırla, teslimiyetle her konuda yapılabileceğimiz cihad  ki “Cihadı”n kavramsal açılımı çok geniştir. Mallarımızla, canlarımızla, fikrimizle Allah yolunda cihad edebiliriz. Cihad belli zümreler tarafından maksatlı ya da maksatsız,  savaşa indirgenmiştir.

Sizce de, İlmimizi, irademizi, gücümüzü nasıl harcadığımızla alakalı sınavlar vermiyor muyuz?

Geçmişte ve günümüzde,

Farklı alanlarda üretim yapabilen (Karun-haman-sihirbaz gibi) ve bilim insanları ilimle kazanılan servetin sınavını vermiyorlar mı?

Firavunlar- nemrutlar (günümüzün yöneticileri) gücün ve servetin hatta ilmin sınavını vermiyorlar mı?  Haksız yere halkın canına kast eden günümüz firavunları ve onların destekçileri,  Allah`a nasıl hesap vereceklerini sanıyorlar? Yoksa onlar,  kendilerini,  Allah`ın yeryüzündeki gölgesi-/iradesinini, gücünün temsilcisi mi olduklarını sanıyorlar…

Nebi-elçiler iletmekle yükümlü oldukları vahyin sınavını vermediler mi? Vs.

Kısaca, sizce de herkesin sınavı kendisine verilenle değil mi?

Sonuçta mallarımızla canlarımızla da test ediliyoruz. Herkesin sınavının kendine özel olduğunu düşünmekteyim.  Sınavlarımız aynıymış gibi gözükse de aslında herkesin kapasitesi doğrultusunda farklı farklı sınavlar vermekteyiz.

Rab kimseyi kapasitesinin üstünde bir yükle sorumlu tutmaz. Rab kimine önceden bazı öncelikler vermekte servet-akıl-güç gibi kimine sonradan vermekte. Serveti- aklı- gücü elde tutmak çaba ister. Ayrıca verilenlerle nereye /kime hizmet ettiğimiz çok önemli.

Hangi yöne, hangi amaca hizmet ettiğimiz hepsi birer sınav.

İnanmış olanlar ancak o kişilerdir ki, Allah anıldığında yürekleri ürperip titrer ve onlara Allah’ın ayetleri okunduğunda, bu onların imanlarını artırır. Ve onlar yalnız Rablerine güvenip dayanırlar.

İmanın yanında teslimiyette gerekiyor.  Teslim olmakla emrolunduk…

 

Ankebut-2: İnsanlar, inandık demeleriyle kendi hallerine bırakılacaklarını ve hiçbir imtihana çekilmeyeceklerini mi sandılar!

 

NEBİ-ELÇİLER, İLK İNANLARVE TESLİM OLANLAR OLARAK BİZE BİRER ÖRNEKTİRLER.(Bknz. Bakara /286)

 

Enbiya-108: De ki: “Bana şu vahyediliyor: “Tanrınız ancak bir tek tanrıdır. Peki, siz, müslümanlar/Allah’a teslim olanlar mısınız?”

Zümer-29: Allah; hakkında birbiriyle didişen ortakların bulunduğu bir adamla, bir tek ere teslim olan bir adamı örnek verdi. Örnek olarak bu ikisi eşit olur mu? Hamd, yalnız Allah’adır. Ama onların çokları bilmiyorlar.

Al-i İmran-64: De ki: “Ey Ehlikitap! Sizin ve bizim aramızda aynı olan şu söze gelin: Allah’tan başkasına kulluk etmeyelim, O’na hiçbir şeyi ortak koşmayalım, Allah’ı bırakıp da birbirimizi rabler edinmeyelim.” Eğer yüz çevrilirse şöyle söyle: “Tanık olun, biz müslümanlarız/ Allah’a teslim olanlarız.”

Mümin-66: De ki:   “Ben, Rabbimden bana açık-seçik ayetler gelince, sizin, Allah’ın   berisinden yakardıklarınıza kulluk etmekten yasaklandım. Ben, âlemlerin  Rabbi’ne teslim olmakla   emrolundum.”

Fussilet-33: Allah’a çağırıp/yakarıp hayra ve barışa yönelik iş yapan ve “Ben, Müslümanlardanım / Allah’a teslim olanlardanım” diyen kimseden daha güzel sözlü kim vardır?!

 

Saygılarımla.


About the Author
Author

MuruvvetCaliskan

Leave a reply

Name (required)

Website