İnsan eylemlerinin bir amacı var mıdır?
Eylemlerinin sorumluluğundan kaçmak bir Müslüman’a yakışır mı?
İnsanı eyleme yönelten şey istek ve tercihlerimizdir. İstek ve Tercih, iradenin varlığını zorunlu kılar. İstekte, İradenin açığa vurulması, açıklaması, beyanı, koşulu söz konusudur. “İsteme” istenilen şeyin gerçekleşmesi üzerinde durur, onu gerçekleştirmeye çalışır. Bu insan gücünün kendisini bütünlüğü ile ortaya koymasını gerektirir. Bu güç ise gelişigüzel bir güç değil, hesap edilen, ölçülüp biçilen bir güçtür. Halis bir istemenin ortaya çıkabilmesi, insanın gücünü hesap etmesini, bilmesini gerektirir; insan olabilecek olanla, olamayacak olan arasında fark yapabilecek bir durumda olmalıdır. Halis isteme, olabilecek olanı aşanla, olamayacak olanla ilgilenmez. Arzuda böyle ön koşullar yoktur. Çünkü arzu sınırsızlığa kadar gidebilir. İstekte ise sınırlılıklar söz konudur. Geçmişte ve günümüzde insanoğlu arzularını kanunlaştırdığı için toplumsal çöküntüler yaşanmıştır. Vahiyle bildirilen Dini, kendi arzularımıza göre yorumlamış Beşeri kanunların/ kaynakların ortaya çıkmasına sebebiyet vermişiz. Bu sebeple Beşeri olanla İlahi olan kanunlar arasında bir uzlaşım sağlı yamamışız.
Geçmişte olduğu gibi Günümüzde, Arzuların sınırsızlığını dayatan “Haz” cılık ön plandadır. “Medeniyetimiz sınırsız Hazcılığın üzerine temellendirilmiştir.”
İstekte, Bir şeye duyulan eğilim, Yerine getirilmesi başkasından istenilen şey/talep de vardır. İstek, Tercih, iradeli varlıklarda söz konusudur. Bu sebeple Arzu tercihe ters düşebilir, ama arzu arzuya ters düşmez. İnsan imkânsız olanları isteyebilir fakat imkânsız şeyleri tercih etmez. Bu bakımdan insanın arzuları ile tercihleri birebir örtüşmeyebilir. Bu sebeple, arzulardan Allaha ulaşmak tasavvuru yanlış bir algıya kapılmamıza sebebiyet verebilir. (İnsanın aklını başından alan AŞK gibi…) İsteği “Arzu’yla karıştırmamak gerekir. Her arzu tercih değildir. Arzu ile yapılan şey tercih gibi görünmesine karşın bu tam bir tercih olmamaktadır. Çünkü tercih daha çok bir yargı veya talep/istek sonucu ortaya çıkan şeydir. İstek ile arzuyu birbirinden ayırt eden nokta, Arzu da platonik bir hal’in söz konusu olabilmesi, halis istemenin «yapabilme» ile gerçekleştirebilmeye dayanmasıdır. İstek ve tercih arasında sürekli bir bağ vardır. Arzu ile tercih arasında sürekli bir bağ yoktur. Arzular frenlenmez ise insanoğlunun ve Doğanın tahrifatına/helakına sebebiyet vermiş oluruz.
Beşeri, sınırsız arzulardan sıyrılmış DUA (İstek / Yakarış) Allah’a yapıldığında bir anlam kazanır.
Kullarım sana benden sorarlarsa ben Karîb’im, gerçekten çok yakınım. dua edenin çağrısına, bana çağırıp yakardığı anda cevap veririm. Hadi onlar da bana karşılık versinler, bana inansınlar ki doğru ve iyiyi bulabilsinler.
(2/186)Namazı/duayı yerine getirin, zekâtı verin; rükû edenlerle birlikte rükû edin.
(2/43)Sabra ve namaza/duaya sarılarak yardım dileyin. Hiç kuşkusuz bu, kalbi ürperti duyanlardan başkasına çok ağır gelir.
(2/45)Namazı/duayı yerine getirin, zekâtı verin. Öz benlikleriniz için önden gönderdiğiniz her hayrı, Allah katında bulacaksınız. Hiç kuşkusuz, Allah, yapmakta olduklarınızı iyice görmektedir.
(2/110)Ey iman sahipleri! Sabra ve namaza/duaya sarılarak yardım dileyin. Hiç kuşkunuz olmasın ki, Allah sabredenlerle beraberdir. (2/153)
Gerçek dua yalnız O’na/hak davet yalnız O’nun için yapılır. O’nun dışında yalvarıp davet ettikleri ise onlara hiçbir şekilde cevap veremezler. Onlar, ağzına ulaşsın diye iki avucunu suya doğru açan ama suya ulaşamayan birinden başkasına benzemiyorlar. Küfre sapanların dua ve davetleri, şaşkınlığa dalmaktan başka bir işe yaramaz.
( 13/14)De ki: “duanız/davetiniz yoksa, Rabbim sizi ne yapsın? Yalanladınız; bu yüzden azap kaçınılmaz olacaktır.”
(25/77)İnsana bir zarar/zorluk dokununca, Rabbine yönelerek O’na dua eder. Sonra ona bir nimet lütfettiğinde, önceden O’na yalvarmakta olduğunu unutur, O’nun yolundan saptırmak için Allah’a eşler, ortaklar isnat eder. De ki: “Birazcık nimetlen küfrünle! Hiç kuşkusuz, sen, ateş halkındansın.”
(39/8)Yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz hayırda erginlik/dürüstlük değildir. Hayırda erginlik/dürüstlük o kişinin hakkıdır ki, Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır; akrabaya, yetimlere, çaresizlere, yolda kalmışa, yoksullara, özgürlüğüne kavuşmak gayretinde olanlara malı seve seve verir, namazı/duayı yerine getirir,zekâtı öder. Böyleleri söz verdiklerinde ahitlerine vefalıdırlar; bolluk ve bereket zamanı kadar, zorluk, sıkıntı ve şiddet zamanında da sabırlıdırlar. İşte bunlardır özüyle sözü bir olanlar. İşte bunlardır takva sahipleri.
(2/177)
Kur’an’da,
Şae fiili, insanların seçimine bağlı olarak Allah’ın seçip yarattığı şeyleri anlatan ayetlerde geçtiği içi çok önemlidir. Bu fiil üzerinde ustaca oynanan oyunlar sebebiyle İslam âlemi, karanlıklara gömülmüştür. ( Kur’an ışığında doğru bildiğimiz yanlışlar/ 5. Baskı/ Abdülaziz Bayındır)
İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, peygamberleri müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak gönderdi. Onlarla beraber, anlaşmazlığa düştükleri konularda, insanlar arasında hükmetsinler diye gerçeği taşıyan kitabı hak olarak indirdi. O kitapta anlaşmazlığa düşenler, o kitap kendilerine verilmiş olanlardan başkaları değildi. Bunlar, kendilerine açık kanıtlar geldikten sonra sırf aralarındaki kıskançlık/doymazlık/azgınlık/denge noktasından sapma/yalancılık/zulüm/kibir/zinakârlık yüzünden, çekişmeye girmiştir. Sonra Allah kendi izniyle, inananları, üzerinde tartışmaya girdikleri gerçeğe tekrar ulaştırdı. Allah, dilediği kişiyi/dileyeni dosdoğru yola iletir.
(2/213)Allah, sözün en güzelini, birbirine benzer iç içe ikili manalar ifade eden bir Kitap halinde indirmiştir. Rablerinden korkanların ondan derileri ürperir. Sonra da hem derileri hem de kalpleri, Allah’ın Zikri/Kur’an’ı karşısında yumuşar. Bu, Allah’ın kılavuzudur ki, onunla dilediğini/dileyeni hidayete erdirir. Allah’ın saptırdığına gelince, ona kılavuzluk edecek yoktur.
(39/23)Allah tövbelerinizi kabul etmeyi irade eder ama arzularının peşine takılanlar sizin büyük sapıklığa düşmenizi irade ederler.
(4/27)
Kitabımızda tutum ve davranışlarımız en ince ayrıntısına kadar detaylandırılmıştır. Zihni, fiili duruşu, kalbi yönelişi Kur’an’la inşa olmuş fertlerin farkındalık bilinci edinmek adına, sorumluluk bilincini edinmek adına hayata ilkeli sağlam temellerle başlamaları dileğiyle…