TANRIDAN NE BEKLİYORUZ?

TANRIDAN NE BEKLİYORUZ?

Bir sorum var sizlere. Hem de akıllara ziyan!
Soru şu: Tanrı görünür olsaydı, nasıl olurdu?
Meselâ beş duyumuzla algılayabilseydik O’nu…
Birazcık hayal kuralım.
Düşünsenize; içimizden biri bir suç işlese, anında yanında bitip, kafasına bir tane vurup cezasını anında veren…
Ya da; birisi hırsızlık yaptığında hemen huzuruna çıkarıp, cezasını verdiği…
Veya; biri haksızlık yaptığında dakikasında aynısını uygulayan;
Gözle görünen,
Elle tutulabilen,
Sesi kulaklarımızla işitilebilen bir tanrı olsaydı…
Nasıl olurdu halimiz, hiç düşündünüz mü?
Böyle saçma soru olur mu demeyin, olur. Çünkü çoğumuzun Tanrıdan beklentisi bu yönde!
Örneğin; “madem Tanrı var diyorsunuz, hani niye ceza vermiyor öyleyse? Onca insan ölüyor, bebeler katlediliyor, nerede sizin Tanrınız!” diye soran ateistler tanıdım.
Ya da Tanrı inancı olup da, benzer soruları soran, örneğin; “onca bebek ölüyor niye hep zalimler galip geliyor bu dünyada!” diye soran; ötekilerden farklı olarak cümlenin sonuna “tövbe ya Rabbim” cümlesi ekleyen başkalarını da gördüm.
Sonuçta ister O’na inanın ister inanmayın, herkesin sorguladığı ve işin içinden çıkamadığı nokta hemen hemen ortak.
Bu soruları zaman zaman ben de sormadım dersem yalan olur.
Şimdi sesli düşünüyorum;
Gözle görünen, elle tutulan, sesi kulaklarımızla işitilebilen, dakikasında cezayı kesen, anında ödülü yollayan…
Böyle bir Tanrı reddedilir mi?
Tabi ki hayır! Kim reddedebilir ki?
O zaman reddeden kalır mıydı O’nu?
E normal olarak kalamazdı herhalde! Zira “korkuyla” herkes “tapınırdı” illâ ki!
“O zaman insan niye var edilsin ki” diye soranları duyar gibiyim.
Böyle bir dünyanın içinde insanın yaratılmasının ne anlamı kalırdı ki?
Hiç! Hiçbir anlamı kalmazdı bence de!
Sürekli yiyen, içen, üreyen ve kayıtsız şartsız “inanan” bir yığın insan! Tabi ona “inanç” demek de ne kadar doğru olurdu tartışılır!
Zaten her şey ortadayken, gel de inanma! Ateist mateist kalır mıydı hiç!
Ama durum böyle değil. Tanrı’nın istediği “efendi-köle ilişkisi” değil çünkü anladığım…
Eğer kazandıklarımız yüzünden bizleri anında hesaba çekseydi, yerkürede hiçbir canlı kalmazdı. O da böyle diyor zaten!
Ne var ki, cezalarımızı belli bir süreye kadar erteliyor. (İbrahim 42)
Galiba insanlara süre uzun geliyor. Hemen üstümüze gazap insin diye bekliyoruz!
Neyse ki O daha insaflı! Belki pişman oluruz da döneriz diye fırsat tanıyor insanlara…
Öyle bir tanrımız olsaydı, bizlere “insanlık” denir miydi?
Robotlaşmış canlılar olurduk ister istemez. Korku içinde yaşayan; her an, her hatada, meselâ kafaya inecek bir şimşeği beklemek…
Ama öyle değil…
O “dünya gözüyle” görülmüyor ama; görünecek işaretler bırakmış; akledenlere…
Sesi kulağımızla duyulmuyor ama; vicdanlara sesleniyor; duyabilene…
İnsana özgür irade vermiş. Aklını işlet, vicdanını dinle bul beni, dercesine…
Tabi ki bu kadar rahat bırakılmanın, bir sınamasının olması da kaçınılmaz, mantık olarak.
Yani diyeceğim odur ki; pek çoğumuzun yaratıcıdan beklentisi, efendi köle ilişkisi çerçevesinde!
Koşulsuz bir tapınma yani efendi-köle ilişkisi isteseydi yarattıklarından, böyle bir sistem kurması lazımdı herhalde. Ama bırakın köleliği, irade vermiş bir de üstüne! Yanında da akıl! İkisini kullanmayı öğrenelim; O’na bir “tapınak putu” muamelesi yapmayıp köle olmayalım diye.
Diyorlar ki; “Tanrıya inanmak köleliktir!”
Bence asıl kölelik O’na inanmak değil, böyle bir tanrı beklemek.
Tabi şunu da unutmamak lazım; bunun tersi de geçerli bence. Yani özgür iradesini ve aklını başkalarına teslim edip; Tanrı’ya, O’nun istemediği şekilde “inananların” da köleden farkı yok bence.
Sistemde her şey yerli yerinde…
Biz bakışımızı düzeltirsek iş daha kolay çözülecek gibi.
Tabi o bakışı değiştirmek için; önce ön yargısız bir zihin, işleyen bir akıl, sonra da doğruluk için çarpan samimi bir yürek lazım!
Meltem Kaynaş Kazezyılmaz
Not: Kur’an ayetleri, Yaşar Nur Öztürk İniş Sıralı Mealinden alınmıştır.


About the Author
Author

Meltemce

Leave a reply

Name (required)

Website