Toplumda, kendilerince birtakım hükümler, helaller, haramlar koyan ve böylece Allah’a şirk koşarak yaşayan müşrik bir kesim vardır. Bu insanlar, dini kendi istek, arzu ve çıkarlarına göre değiştirir, kendilerine göre yorumlar ve özünden saptırırlar. Kur’an hükümlerinde eklemeler, çıkarmalar ve değişiklikler yaparlar. Böylece Allah’a ve Peygamberimiz’e iftira atarlar. Yaşadıkları, gerçek dinle ilgisi olmayan yeni batıl bir dindir. Kur’an’da, kendi sınırlarıyla kurdukları
(daha&helliip;)
“Her kim ki, ben söylemediğim halde, bu sözü peygamber söyledi derse, kendini cehennemdeki yerine hazırlasın”. Hadisi şerif. Yukarıda yazdığım bildiğiniz üzere bir hadis, yani bir rivayettir. O yüzden böyle birşeyi peygamber demiştir ya da dememiştir demek bizim haddimiz değildir. Çünkü söyleyip söylemediğini bilmiyoruz. Ama şunu söyleyebiliriz ki; sonuçta birinin söylemediği bir şeyi söylemiş gibi (ya da tam tersi) aktarmak
(daha&helliip;)
Allah’ı inkar etmek veya O’na ortak koşmak da, tıpkı başkasına eziyet etmek gibi içimizdeki kötülükle yüzleşmenin bir türevidir. Yine insanın vahye ve doğumu sırasında verdiği söze sırtını dönmesi ve kendine zulmetmesi söz konusu. Hatta bize yaratılışımızda verilen en temel vahiy/ilahi bilgi Allah’ın varlığı ve tekliği bilgisi olduğundan, inkarcılar ve şirk koşanlar; daha en temel noktada doğrudan ayrılmaya başlamış demektir. Araf
(daha&helliip;)
Kur’an Mucize Beyandır, Mucize beyan bizi bize anlatır. Kendilerine kitap verilenler ortak paydada buluşurlar. Hiçbir Nebi- Resul Allahın varlığını delillendirmeye gerek duymamıştır. Elçilerin daveti ve davete icabet edenlerin sözleri de ortaktır. Deki o Allah tektir. (ihlas-1) Hamt, âlemlerin Rabbi Allah’adır. (Fatiha-2) Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, gönüller derdine bir şifa, inananlara bir kılavuz ve bir rahmet geldi. (Yunus-57)
(daha&helliip;)
Her gün yataktan kalktıktan sonra yaptığımız işler aşağı yukarı birbirnin aynı. Ya okula gidiyoruz ya işe gidiyoruz, akşam olunca ya bir yerlerde yemek yiyor eve gidiyor ya da doğrudan eve gidiyoruz. Kısaca, aslında kabaca baktığımızda otomatiğe bağlanmış hayatlar yaşıyoruz. Peki bu hayatların ne kadarını Allah için, Allah’ı anarak geçiriyoruz. Şöyle bir kenera çeklip baktığımızda aslında hayatımızın büyük bir bölümünü
(daha&helliip;)
Bir kardeşimiz, Kur’an ın haram dediği bir şeye, Allah`ın sırf yasakladığı için uymak, hikmeti nedeniyle uymaktan çok daha iyidir demiş. Bir başka arkadaşımız da, sorgulamadan itaat etsek, kıyamet kopar herhalde diyerek düşüncesini yansıtmış. Acaba böyle mi düşünmeliyiz? Allah Kur’an da bizlerin, böyle mi iman etmesini istiyor? Hiç düşünmeden, araştırmadan mı iman etmemiz daha güçlü, sağlam bir iman olur, yoksa ikisini
(daha&helliip;)
Size bugün bir kitap tanıtacağım. Ama siz tanıttığıma bakıp da sakın okumayın! Levh-i Mahfuz yayınlarından! Hayatınız ve ebediyetiniz için daha önemli bir kitap yok. Ama olsun, okumayın! “Oku” diye başlıyor. Ama olsun okumayın! “Oku”nun ne anlama geldiğini siz nereden bileceksiniz, o yüzden okumayın! 1400 yıl önce çıkmış! İsmi Kuran-ı Kerim. Yazarı Allah. Okurları için yazdığı son kitabı. Sana gerekmiyor
(daha&helliip;)
Bu yazıda değinmek istediğim konu Müslümanların Ehli Kitap dediğimiz Hıristiyanlarla ve Yahudilerle nasıl bir ilişki içinde olması gerektiği ve dost olup olamayacağı konusu olacak. Bu konu Kuran’daki Maide Suresinde geçen aşağıdaki ayet ile zaman zaman istismar edilmektedir. 5 – Maide Suresi – 51. İnananlar, Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudur. Sizden kim onlarla dost olursa onlardan sayılır. ALLAH
(daha&helliip;)
-
- 1
- …
- 37
- 38
- 39
- 40
- 41
- …
- 48
-