Ân oluyor bir garip duyguya varıyorum;
Ben bu sefil dünyada acep ne arıyorum?…
Necip Fazıl Kısakürek
Amaçsız yaşayamaz insan. Boş ve faydasız şeyler dahi olsa az çok bir takım hedefler koyar kendine yaşamı içinde. Hep bir şeylere ulaşmaya, bir şeyleri elde etmeye çalışır durur. Hep bir arayışta, bir şeylerin peşinde bulur kendini. Çoğu zaman sorgulamaz bile hedeflerini. Elde edeceği şeylerin kendisine neler getirip, ondan neler götüreceğini. Çevresel faktörlerin etkisinde kalır. Toplumca belirlenmiş olan idealleri benimser. Sorgulamaz. Dünyevi pek çok şeye karşı yoğun bir ilgi ve merak duyar. Kendine fayda sağlayıp sağlamayacağına bakmadan sayısız şeyi merak eder de hayatı boyunca bir kez olsun “Neden var oldum?” ya da “Varlığımın bir amacı var mı?” diye sormaz kendine. Öyle ya kaçımız sorgulamışızdır hayatı? Kimim ben? Neden varım? Varlığımın bir amacı var mı? Varlığımın sonsuz olmadığını biliyorum peki ya öldükten sonra bana ne olacak? gibi pek çok soruyu sormadan kendimize, göçer gideriz bu hayattan.
Aslında insan için daha önemli bir soru yoktur hayatta. Çarçabuk geçecek olan dünya hayatıyla ilgili soruların ve cevapların hiçbir değeri bulunmamaktadır, sonsuz yaşamını belirleyecek soru ve cevapların yanında. Dünyevi tüm soru ve cevaplar ölümle birlikte anlamsızlaşacak ve kişiye hiçbir fayda sağlamayacaktır. Hangi yatırımın daha kârlı olacağı; dövizin mi yoksa altının mı yükselişe geçeceği, bu senenin modasının ya da popüler renklerinin ne olduğu, derbi maçlarının nasıl sonuçlanacağı ya da bu yıl kimin şampiyon olacağı gibi pek çok soru anlamsızlaşacaktır.
İnsanların yüzde doksanı yaşamazlar, sadece vardırlar.
Oscar Wilde
Yunan filozofu Sokrates’in dediği gibi esasen sorgulanmamış bir hayat yaşanılmaya değer değildir. Ona göre insanlar başka insanların da bulunduğu ve toplum değerlerinin hâkim olduğu bir dünyaya sorgulamadan dâhil olmuşlardır. Bu yüzden insanlar toplumun ideallerini ve değerlerini olduğu gibi benimserler. Neyin doğru veya yanlış, neyin iyi ve kötü ya da neyin ahlaki veya ahlak dışı olduğunu içinde bulundukları sosyal atmosfer belirler. İnsanlar çevrelerinin beklentilerine uygun yaşamaya çalışırlar. Pek çok kişi mesleğini dahi toplum tarafından yüceltilen ya da önemsenen alternatifler arasından seçer. Yine Sokrates’e göre insanlar sadece maddi şeylerin peşinde koşarlar. Zenginlik arar, haz ya da şan şeref elde etmeye çabalar, varlıklarının bir de ruhsal boyutu olduğunu unuturlar. Kişisel hedeflerinin gerçekten değerli olup olmadığını sorgulamadan herkes gibi bedeni arzularına sürüklenirler. Bu yüzden esasen hayatları kendi ellerinde ya da kontrollerinde değildir. Seçimleri dış etkenler tarafından belirlenir. Bu durumun kişiyi mutsuzluğa götürmesi kaçınılmazdır. Oysaki insanı insan yapan şey; ruhuna ve manevi doğasına özen göstermesidir. Aksi takdirde manevi doğasına aykırı davrandığı için mutsuz ve eksik olacaktır.
Sokrates’in yaklaşımında da görüldüğü gibi insanların büyük çoğunluğu her dönemde benzer hevesler peşinde koşmakta, bedeni arzu ve isteklerini manevi duygularının önüne koymaktadır. Peki, asıl hedefi bu dünya hayatındaki mutluluğu elde etmek olan insanların ne kadarı gerçek manada mutlu olabilmektedirler. Ya da mutluluğu sadece maddi şeylere bağlayan insanlar bu şeylere sahip olduklarında tam anlamıyla tatmin olup, sahip olduklarını yeterli görebilmişler midir? Yoksa hep daha fazlasını isteyip hedeflerini bir seviye daha yükselterek, var oluş amaçlarını sorgulamadan yaşamaya devam mı etmişlerdir?
Faydasız bir hayat erken bir ölümdür.
Goethe
Hayatı anlamlı kılan şey insanın hem dünyası hem de âhireti için faydalı işler yapması ve yaşama değer katmasıdır. Hepimiz insan olarak doğarız ama çok azımız erdemli bir insan olarak yaşayıp anlamlı bir hayat sürerek ölürüz. Bir çiçek bile gerek rengi gerekse kokusuyla etrafına güzellik saçar. Oysaki çoğu insan yaşamı nefes almak, yemek içmek ve eğlenmekten ibaret gördüğünden sıradan bir çiçek kadar bile fayda sağlamadan göçüp gider bu dünyadan.
Ölmek değildir ömrümüzün en fecî işi,
Müşkil budur ki ölmeden evvel ölür kişi…
Yahya Kemal
Boş yere tüketilmiş bir ömrün daha da sürmesini isteyen biri, amaçsız yaşamaya devam etmeyi istemektedir. Bu şekilde bir yaşam ise yaşanılmaya değer değildir.
Hayatınız bir işe yaramayıp boşu boşuna geçtiyse, onu yitirmekten ne korkuyorsunuz? Daha yaşayıp da ne yapacaksınız?
Montaigne
Not: Bu yazı, Dr. Emre Dorman’ın “İnsanlar Uyurlar Ölünce Uyanırlar” isimli kitabından alınmıştır.