Kaderin Oyunu mu?

Kaderin Oyunu mu?

Kaderin oyunu mu?

Müslümanların geleneksel kader inancı bir çok şiire, şarkıya, filme konu olmuştur.

”Alnımıza yazılmış bu kara yazı”

”Bana kaderimin bir oyunumu bu”

”Böyle yazilmiş kader, Ben miyim kabahatli”

İslamda imanın şartı olarak kadere iman vardır, ancak iman ettikleri kader anlayışı kuran’ın değil, eski imamların ataların, uydurduğu kadercilik anlayışıdır” Bu kadercilik anlayışı, Allah’ın ezelden insanların yaşayacağı herşeyi takdir etmiş olduğu bir çeşit alın yazısıdır, insan doğduğu zaman ne yaşayacağı kaderine yazılmıştır, herkes kaderine razı olmak zorundadır, inancı ile
Kaderin oyunu,
Kader kurbanı,
Kader mahkumu,
Kötü kader,
Kadere karşı gelemezsin,
Kaderden kaçamazsın,
Kaderimiz biz doğarken alnımıza yazılmıştır,
Alnımıza yazılan kaderi yaşarız
gibi sözlerle zihinlere yerleştirilen kadercilik anlayışını insanlara, Allah’a tam teslimiyet olarak satmışlardır,
İnsanların bu kadercilik inancı ile başlarına gelen bir müsibet veya üzücü bir olayı kadere bağlayarak
Allah kaderimizi böyle yazmış,
Allah’ın bize verdiği kaderde bu varmış,
Kaderimizde bunu yaşamak varmış,
Kaderimiz böyleymiş,
Gibi sözlerle sık sık karşılaşırız,
İnsanlar, genel olarak yaptıkları kötü eylemleri kendi tasarufunda olmadığını savunarak, ”Bu benim kendi tercihim değil, Allah’ın benim için önceden takdir ettiğidir” düşüncesi ile çevresindeki insanlara karşı kendini aklamaya çalışır. Bu anlayış, kendi hatalarını, yanlışlarını, aptallıklarını, tembelliklerini, cehaletlerini, sapkınlıklarını, kötülüklerini, acizliklerini ve zalimliklerini kaderlerine, dolayısıyla kaderlerini yazdığına inandıkları Allah’a mal etmeye çalışmaktır.

Ayrıca yine bu kadercilik inancına sahip olan insanlar,
başlarına gelen iyi şeyleri, başarıları, mutlulukları, güzellikleri, zenginlikleri, kaderlerine bağlamazlar,
aksine kendi başarıları, kendi zekaları, kendi becerileri, kendi azimleri ve kendi çalışmaları ile kazandıklarını söylerler.
Benim seçimim, benim çalışmam, benim becerim, benim kazancım, benim zekam, benim düşüncem, benim projem, ben yaptım derler,
Ben, ben, ben, kaderim böyleymiş demezler.

Kadercilik, insanın müdahil olduğu kötü olaylardaki sorumluluğunu inkar etmektir, reddetmektir. Müslümanların kadercilik inancı Kuranʼa da, İslamʼa da aykırıdır. Kadercilik şeytani düşünce ve müşriklerin inancıdır,
Müşrikler, 6:148 ”Allah dilemeseydi biz şirk koşmazdık” diyerek müşrikliklerini Allah’ın kendilerine verdiği kader olarak görüyorlardı,
Kadercilik şeytanidir, Büyüklenme ve kibirinden dolayı Allah’ın huzurundan kovulan İblis, kendisini Allah’ın saptırdığını iddia etti,
15:39 Rabbim! Beni saptırmana karşılık; andolsun ki ben de kötülükleri süsleyip, kullarını saptıracağım.

Peygamberimizden yıllar sonra, Kuran’ın hedeflediği islamı kendi liderlik çıkarları için kullanan emevi yönetimi, baskıcı otoriter rejimini insanlara kabullendirmek için islam öncesi müşrikliğin kadercilik anlayışını imanın şartı olarak din kitaplarına sokmuş, bu kadercilik anlayışıyla, babadan oğula geçen baskıcı otoriter yönetimlerine halkın itiraz etme hakkı ellerinden alınmıştır. Emevilerden sonraki Abbasi, Selçuklu, Osmanlı yönetimleri de bu kadercilik inancıyla nemalanmışlardır.

Kuran’a aykırı olarak kadercilik inancına iman eden müslümanlar “Kadere imanımız tamdır, kaderimiz bu şekilde yazılmış bir kere, elimizden bir şey gelmez” inancı ile baskılara, zulümlere, kötülüklere, sömürüye sesiz kalarak Allah’ın verdiği özgür irade ve akla ihanet etmektedirler.

Oysa kuran aklı ve düşünmeyi öneriyor,
“Ey peygamber! Sana bu mübarek kitabı, ayetlerini düşünsünler ve aklı olanlar öğüt alsınlar diye indirdik. ” (38:29)

“Andolsun ki biz düşünüp ibret alsınlar diye bu Kur’an’da insanlara her türlü misali verdik…” (39:27-28)

Kuran’ın akla, düşünmeye ve özgür iradeye önem vermesine rağmen, düşünmeyi, özgür iradeyi ve akletmeyi itibarsızlaştırıp, toplumu teslimiyetçi bir zihniyete sahip olmalarını sağlayan her zaman Siyasiler ve Din Adamları Olmuştur.

Bu nedenle, Müslümanlar “fitne-fesat” sopasıyla korkutulup, “ul’ul emre itaat esastır” dayatmasına sorgulamadan itaat etmişlerdir,
Yine bu nedenle, yolsuzluk gibi, yoksulluk gibi, deprem gibi, grizu faciaları gibi büyük felaketlere maruz kalan Müslüman toplumlar “Kaza da, kader de imanımızın gereğidir” diyerek susarlar. Yöneticilerine, sömürülmelerinin hesabını sormayı akıllarından bile geçirmezler.
Çünkü İslam kültüründe kadercilik, boyun eğmeyi Allah’a itaat saymış, eleştiriyi, sorgulamayı fitne-fesat olarak görmüş, eğer sorgularlarsa kaderlerine dolayısıyla Allah’a isyan olarak değerlendirilmektedir.

Kuran kader anlayışını farklı anlatır. Kader kelimesini Kuran “ölçü, güç takdir, ilke, kural, düzen, ahenk ve yasa” anlamlarında kullanır.
Kurʼanʼda kader vardır. Kader Allahʼın her şeyi bir ölçüye göre yaratması, her şeye bir ölçü koymasıdır. Yani sünnetullahtır. Allah, evrende cansız varlıkları ilk merhalede yaratıp son şeklini vermiştir. Canlı varlıkların da başlangıçta temel maddesini fiilen yaratmış, gelişmesini ise belli ölçüler çerçevesinde zamana bırakmıştır. Kuran, bütün varlıkları belli bir ölçü, yasa ve güç ile yaratılmaları kader olarak açıklıyor.

Gökten su ölçüyle iner inen suyun yeryüzünde vadilerde dolaşması bile ölçüyledir. Topraktan fışkıran suların birleşmeleri yine belli bir ölçüye göredir. Yaşadığımız dünyanın, sıcaklık ve soğukluğu, esen rüzgarın hızı ve şiddeti tesadüf değil, belli bir ölçü kader ile olur. Bütün oluşum ve yaradılışlar, Allah’ın koyduğu yasa, takdir ve ölçü (kader) ile meydana gelir.

Kuran, Allah her şeyi amacına uygun bir şekilde yaratmış, tabiatını ve yasalarını belirleyip hedefine doğru yöneltmesi kader kelimesiyle anlatır.

Yine Allah yılların hesap edilebilmesi için aya evreler koymuş geceyi dinlenme vakti ve güneşle ayı zaman ölçüsü olarak belirlemiş canlıların yaratılışını, rızıklarını, yaşayacakları zaman dilimini ve ölüm vakitlerini tayin etmesini kader kelimesiyle anlatır. Kuran, kader kavramıyla ‘sünnetullah’ kanunlarını kastetmektedir. Hem evrenin yaratılışına dair yasaların hem de canlıların yaratılış ve ölümüne ilişkin yasaların tesadüf ile değil, Allah tarafından düzenlendiği takdir (kader) kelimesiyle ifade edilmiştir.

Ancak hiç bir şekilde ”insanların yaşamları ve amelleri yazılan kaderleri ile belirlenmiştir” diye bir iması bile yoktur. Aksine ”akıl ve özgür iradesi ile herkes gerçekleştirdiği amelinden sorumludur” diye bildiriyor. Dünya üzerinde, insan hariç bütün canlılar genlerin otomatik işleyişi ile hayatlarını devam ettirmeleri takdir edilmiş. İnsana ise akıl ve Özgür irade vermiştir. İnsanlar, akıl ve özgür iradeleriyle düşünerek ve tasarlayarak, hayatlarını iyi yönde veya kötü yönde şekillendirip devam ettirme tercihi verilmiştir. Aklederek düşünerek,özgür iradeleriyle tasarlayarak yaptıkları eylemler yazılıyor. Yazılan amel gerçekleşmiyor, gerçekleşen amel yazılıyor.

17:13 Her insanın kaderini kendi boynuna (kişisel seçimine) bağlamışızdır. Diriliş gününde, kendisi için bir kayıt çıkarıp yayımlarız.

İnsanlar, düşünerek ve tasarlayarak yaptıkları tercihleri, kararları, amelleri, eylemleri ile kendi hayat ölçülerini dolayısıyla ahiretteki sonunu kendisi belirler.

Ahiret günü, kim bir zerre miktar hayır yapmışsa, onun karşılığını görür.
Kim bir zerre miktar şer-kötülük yapmışsa, onun karşılığını görür..

Kadercilik inancına sahip geleneksel müslümanlar kuran’ın kadercilik inancını rededen ayetlerini gizlerler veya umursamazlar
50: 17-18 ”Sağında ve solunda iki alıcı melek oturmuş kaydetmektedirler. Yanında gözetleyen tanıklar olmaksızın ağzından bir söz çıkmaz” ayetlerini gizleyenler,
53:52-53 ”Onların yaptığı her şey kitaplardadır. Küçük ve büyük hepsi yazılmıştır” ayetin anlamını çarpıtarak, yaptığımız ve yapacağımız eylemler kaderimiz olarak alnımıza yazılmıştır anlamı çıkarıyorlar,

KADER: yedi evren içinde bir kum tanesi kadar yeri olmayan dünya üzerinde yaşayan mikroskobik canlılar olan insanların eylemleri değildir, Evrenin saniye bile sapmayan düzenini, yasalarını ve dengesinİ oluşturan ölçüdür,

Müslümanların kadercilik anlayışı, düşünme, sorgulama ve özgür iradeden uzaklaştırmış, akıllarına ihanet etmelerine neden olmuştur. Akıldan yoksun dindarlık, insanı körleştirir, cahilleştirir cehaletin dibine sürükler.
İslam ülkelerin içinde bulunduğu cehalet, sefalet, rezalet, felaket ve perişanlık durumları, kaderin bir oyunu değil, ancak şeytanın bir oyunu olabilir, çünkü içinde bulundukları bu durumları, yanlışlarını, aptallıklarını, tembelliklerini, cehaletlerini, sapkınlıklarını, kötülüklerini, acizliklerini ve zalimliklerini kaderlerine, dolayısıyla kaderlerini yazdığına inandıkları Allah’a isnat ederek kuran’a aykırı kadercilik inançlarından kaynaklanıyor.

82:10-12 Oysa sizin üzerinizde ”Kiramen katibin” şerefli yazıcılar vardır. Onlar sizin her yaptığınızı yazarlar.

17:13 Her insanın kaderini kendi boynuna (kişisel seçimine) bağlamışızdır. Diriliş gününde, kendisi için bir kayıt çıkarıp yayımlarız.

…………. merdaliderindüşünce………::..


About the Author
Author

merdaliderindusunce

Leave a reply

Name (required)

Website