Bizler inanç sistemimizi öyle yanlış bir yol üzerine oturtmuşuz ki, Kur’an ın hükümlerine inancımızın taban tabana zıt olduğunun, farkında bile değiliz. Yine bir kardeşimizin, bir yazıma verdiği cevap çok düşündürücü olduğu için, sizlerle paylaşmak istedim. Çünkü bu yanlış her zaman yapılıyor, örnek gösteriliyor. (Haluk bey, sözleriniz Hadis Münkirlerinin sözlerine benziyor. Hadislerin Kur’an’a arzına dâhil tek bir rivayet yoktur. Zaten bu
(daha&helliip;)
İman hakikatleri insanların imanlarını artırmalarına vesile olan sebeplerden biridir. Allah’ın yaratmış olduğu canlıların mucizevî özelliklerini öğrenmek, O’nun gücünü ve kudretini daha iyi kavramamız açısından son derece önemlidir. İnsan vücudundaki muhteşem sistemleri, evrendeki kusursuz düzeni, besinlerdeki vitaminleri, mevsimleri, suyu, havayı, hayvanlardaki mucizeleri ve sayısız yaratılış delillerini düşünün… Her biri ayrı bir mucizeyi içeren bu bilgileri öğrenmek imanımız için büyük fayda sağlayacaktır. Örneğin arı, karınca, termit,
(daha&helliip;)
Sırat köprüsü, Kuran’da geçmez. Hadislerce uydurulmuş pek çok tabirden biridir. Pek çok iyi niyetli fakat din gerçeklerinden habersiz Müslüman’ın aklına ahiret denince ilk önce sırat köprüsü gelmektedir. “Kıldan ince kılıçtan keskin bir köprüden insan nasıl geçecek?” diye kendilerine sorup kara kara düşünmekte, sonunda her şeye gücü yeten Allah’ın iyilere öyle bir köprüyü bile geçirebileceğine inanıp güvenmektedirler. Elbette bu gibi hurafelerin ortaya
(daha&helliip;)
İslam dinini öğrenmek için Allah tarafından indirilmiş kitabı değil de din adına konuşan insanların eserlerini ya da sözlerini dikkate alanlar çok önemli hatalar yapıyorlar. Hatta zaman zaman Allah’ın sözleri ile çelişir hale geliyorlar. Buna en önemli örneklerden biri Yahudilik ve Hristiyanlık’a karşı takınılan tutumdur. Örneğin bu dinlerin tahrif edildiğini söylemek, Hristiyanlık’ta ortaya çıkan üçleme –Tanrı’nın baba, oğul ve kutsal ruh
(daha&helliip;)
Bu yazıda değinmek istediğim konu Kuran’da kullanılan üslupta Allah’ın gerek kendisini insanlara tanıtırken, gerekse insanlarla, peygamberlerle veya diğer varlıklarla olan ilişkilerinde, iletişiminde neden tevazuya başvurmadığı konusu olacak. Bazı kişilerin Kuran’ın üslubuna bu yönde bir eleştiri getirdiğine şahit oluyoruz. Bununla ilgili olarak öncelikle insanların nasıl tevazu ile davranabilecekleri, nasıl alçak gönüllü olabilecekleri konusundaki görüşlerimi ifade edeyim. Bana göre insanlar iki
(daha&helliip;)
İlmihal kitapları ile dua ve namaz hocası gibi Müslümanlara el kitabı olarak hazırlanan ve satılan kitaplara baktığımızda, insanın ölüm anından itibaren daha mezara konar konmaz hatta defin için gelenlerin daha oradan uzaklaşmadan sayısız ve çok detaylı sorularla(mezheplerin hükümleri gibi) karşılaştığı ve iç çamaşırına idrar bulaştırmış ise çok ağır kabir azabına maruz kalacağından ve günahı çoksa kıyamete kadar cehennem çukurunda gibi
(daha&helliip;)
İslam toplumunda hadis konusu, ne yazık ki yanlış algılanmış, adeta Kur’an ile eş tutulan kitaplar haline getirilmiştir. Hâlbuki hadis, peygamberimizin söylediği söylenen sözlerdir. Peygamberimize ait olduğuna dair, kesin bir kanıt yoktur. Bu bilgilere, sözlere peygamberimizin söylediği sözlerinin, bulunma ihtimali olacağı mantığıyla yaklaşarak, araştırmalı Kur’an ın onayını mutlaka almalıyız. Dikkat ederseniz hadislerin tamamı, bir rivayete göre diye başlar. Yani hadislerin
(daha&helliip;)
İktisat bilimi bireyler ve toplumların sınırlı kaynaklarını, sınırsız ihtiyaçlarını karşılamak için nasıl dağıttıklarını inceleyen bilim olarak tanımlanır. Bana göre, her ne kadar insanların ihtiyaçları sınırsız olmayıp, insanlar kendileri ihtiyaçlarını sınırsız hale getirse de sonuç olarak dünyadaki kaynakların insanların ihtiyaçlarını karşılamadığı ve iktisat gibi bir bilimin buradan doğduğu açıktır. Dini bakış açısından baktığımızda ise dünya hayatındaki para, mal gibi şeyler hiç
(daha&helliip;)