Kuran’da dinle ilgili emir ve yasaklar dışında Allah’ın varlığı ve birliği ve ahiretin varlığından da sıklıkla bahsedildiğini görüyoruz. Dahası Kuran ayetlerinde düşünce tarihi boyunca Tanrı kavramı ile ilgili çok tartışılmış konulara ilişkin de bilgilere rastlıyoruz. Bunların başında Tanrı’nın varlığına ilişkin deliller, evreni yaratan Allah’ın nasıl bir varlık olduğu yani Tanrı – evren ilişkisi ve Tanrı – insan ilişkisi konusunda
(daha&helliip;)
Kuran’ın çeşitli ayetlerinde akıl etmenin öneminden bahsedildiğini biliyoruz. Hatta pek çok ayette aklı kullanmak, düşünmek, sorgulamak müslümanlara emredilmektedir. 17 – İsra Suresi – 36. Bilmediğin bir şeyin ardına düşme, çünkü kulak, göz ve gönül, bunların hepsi o(yaptığı)ndan sorumludur. 10 – Yunus Suresi – 100. Allah’ın izni olmadan hiç kimse inanmaz ve (Allah) pisliği (huzursuzluğu, azabı), akıllarını kullanmayanların üzerine kor.
(daha&helliip;)
İman, insanın sahip olabileceği en büyük nimet. İnsanı ümitsizliğe, üzüntü, keder, sıkıntı, stres ve öfkeye kapılmaktan, gelecek kaygısı, korku ve tedirginlik gibi zarar veren etkenlerden uzak tutar. İman ümittir ve insana kâfidir. İnsan hep ümitle yaşar, Rabbinin rahmetini umut eder. Nasıl keser ki umudunu? Kulunu yaşatan, ona soluk aldıran, düşünme yeteneğini veren, görmesini, işitmesini, yürümesini, koşmasını sağlayan, sağlıklı yaşatan,
(daha&helliip;)
Allah Kur’an da, bizlerin ilk okuduğumuzda nedenini tam anlayamadığımız bir emir verdiyse, onu görmezden gelmek yerine, önce ona uymalı daha sonrada nedenini araştırmalıyız. Belki çağımızın ilmi, bu emri gerektiği gibi açıklamaya yeterli olmayabilir. Ama bizler Allah`ın yasakladığı şeylere, asla kuşku duymadan elbette kendi nefsimizce, ilavelerde yapmadan uymalıyız. Bilmeliyiz ki Allah bizler için, en güzelini önermiştir. Yüce Rabbimiz domuz etini bizlere
(daha&helliip;)
“Bilmediğin bir şeye körü körüne inanıp ardına düşme; çünkü işitme, görme duyusu ve beyin, evet bunların hepsi ondan sorumludur.” (17/36) İslam dini, bilgi temelli bir inanç sistemidir. Onun için körü körüne bir inancı kabul etmez, müminlerin inançlarını sorgulamasını ister. Kuran, sürekli “Eğer söylediğinizde doğru kişiler iseniz getirin delilinizi. (2/111)” diyerek muhataplarına meydan okur ve muhataplarının (iddia sahiplerinin) iddialarını kanıtlamasını ister.
(daha&helliip;)
“İçine Üflenen Ruhu Hiçe Sayan Ademoğlu” Çok zaman çok yerde duyduğumuz, okuduğumuz halde “Allah’ın kendi ruhundan insana üflemesi” nedir diye düşündük mü hiç! Bu kadar derin bir konu üzerinde O’nun yeryüzünde yarattığı halifeler sıfatıyla hiç aklımızı yorduk mu? Aklımızı da tanrılaştırmamalıyız, diyor bazılarımız. Bu da doğru, çok doğru bir söz bana göre de. Ancak bu sözdeki inceliği anlayabilecek idrake
(daha&helliip;)
Gerek medyada gerek siyasette tartışılan önemli konulardan biri de laiklik konusu. Laiklik ile ilgili en çok tartışılan hususlardan birisi, laikliği nasıl anlamamız gerektiği, yani özgürlükçü bir laiklik anlayışı mı yoksa aksi bir yaklaşım mı tercih edilmesi gerektiğidir. Ayrıca dini kurallar ve referanslar, devlet yönetimi ve uygulamalarında ne ölçüde yer almalı, laikliğin dinlerle ilişkisi dışlayıcı mı olmalı yoksa tüm dinleri
(daha&helliip;)
Çok yaygın bir öngörü olarak Kuranın korunduğu (15/9), ama diğer peygamberlere gelen vahiylerin korunmadığı, değiştirildiği ve bizim kitabımızın evrensel diğer kitapların bölgesel/kavimsel olduğu gibi bir düşünce yaygınlaşmıştır. Gerçek böyle midir? Acaba Rabbimiz bize kıyak çekti de diğer ümmet ve toplumları mahrum mu bıraktı? İnceleyelim. Öncelikle bütün peygamberlere gelen öğreti ortaktır. Rabbimizin mutlak doğruları vardır. İnsan fıtratına ilişkin yer yüzünde adil
(daha&helliip;)
-
- 1
- …
- 38
- 39
- 40
- 41
- 42
- …
- 48
-